Paylaşımlarını sözde ve de salt sosyal medya ile sınırlı tutmayan azınlığı tenzih ederek başlıyorum bu yazıma. Neredeyse tüm paylaşımların sosyal medyanın tekelinde olduğu, içinde bulunduğumuz bu zamanı, bir türlü sevemedim ben…
Ne oldu, nasıl oluyor bilmiyorum ama toplum şu zaman içerisinde, insani bulduğumuz hemen her güzel şeyi birebir paylaşmaktan imtina eder hale geldi.
Eskiden dertler, sevinçler, mutluluklar, kaygılar, heyecanlar paylaşılırdı. Paylaşılan sevinçler çoğalır yine paylaşılan kaygılar ya da üzüntüler azalırdı sanki.
Ayrıca hatırlar mısınız eskiden evler, sofralar, bahçeler bahçe içinde ki o bir ağacın gölgesi ve meyvesi de paylaşılırdı. Her şey pek güzeldi, gerçekten olması gerektiği gibiydi.
Örneğin mahalle kültüründe sahiplenilen sokaklar, çocuklar, yaşlılar ve hayvanlar vardı. Onlara duyulan sevgi ve sorumlulukta paylaşılırdı o zamanlarda. Paylaşmanın hazzına varılırdı.
Eskiden, kendisi evde yoksa bile kapısı açık komşu evleri vardı. O komşu evlerine girilip, tadına baksın diye komşunun mutfağına bırakılan, henüz ocaktan alınmış yaprak sarmaları vardı.
Mesela, fırından aldığı ekmek sıcacık mis gibide kokuyor diye komşusunu kahvaltıya çağıran güzel insanlar vardı.
Şimdi mi? Şimdi bir tuhaf, her şey sosyal mecrada hızla yaşanıp, gösterilip, tüketiliyor. Öyle yalnız yalnız içilen kahve fincanının paylaşılan fotoğrafı, gösterilen ama gerçekte paylaşılmayan maddesel zenginlik, şık ama boş sofralar, insanların asla sahiplenmedikleri sevimli hayvanlarla selfieleri falan çıkıyor karşımıza, paylaşım dendiğinde ise sosyal medya geliyor aklımıza.
Bu arada kime ne faydası var bilinmez ama orada ki paylaşımlar da, kırgınlık cümleleri düşünürlerin sözleriyle, kızgınlıklar işte öyle arama motorundan aranıp bulunan duvar yazılarıyla, aşklar şair dizeleriyle sanal ortamda elektronik olarak paylaşılıyor yani muhatabına bu yolla ulaştırılıyor.
Her neyse herkesin kanıksadığı bu mecraya ayrılan sürenin gerçek fiili paylaşımları kısıtladığı ya da bu hazzı sanal olarak yaşattığı için gerçek fiili paylaşımları da eksilttiği inancındayım ben.
Bu noktaya gelişimizde, henüz mama sandalyesinde ki çocuğun eline oyalansın diye verilen akıllı telefonlarla bizimde katkımız olabilir. Ya da canı sıkılan çocuğumuzla iletişimde olmak onu yaşıtlarıyla buluşturmak yerine kucağına tablet verip, bir pcnin başına mahkum ederek biz ebeveynlerde paylaşmak gibi güzel bir olgunun yok oluşuna ayrıca hizmet ediyor olabiliriz.
Netice de azaldı gerçek paylaşımlar, öyle birbirine ziyaretler, aynı masada çay içmeler, bir odada sohbetler, birbirinin yardımına koşup derdine deva olmalar falan yine çok kıymetli ama minimumda şimdilerde .
Ayrıca nedendir bilinmez ama sanalın aksine, gerçekte insanlar çok az fikir alışverişi yapıyor, çok az samimi tavsiyelerde bulunuyor birbirlerine. Birçoğumuz aklını bile sadece kendine saklıyor sanki. Ama sosyal medya öyle mi ya orada herkes bilir kişi hemen her şey hakkında herkesin bir fikri her soruna bir çözüm önerisi var, herkes sevgi dolu ,herkes iletişimde, bir sürü arkadaş ve önerisi var gerçekte ise bir elin parmağını geçmeyecek sayıda dostlar…
Netice şu ki bu süreçte teknolojinin gelişmesi biraz da sosyal medyanın da etkisiyle, ilişkilerin yavanlaştığı, iletişimin kopuk, değerlerin yitik olduğu bir çoğunluğa dönüşüyoruz hızla.
Gerçekte anlarımızı paylaşamayınca dolu dolu gülemiyoruz bile, insan insana seslerimiz kahkahalarımız karışamıyor birbirine. Öyle abidik gubidik emojilerle uzaktan uzağa gülüyor, hissetmeden kalplerimizi dualarımızı gönderiveriyoruz birbirimize.
Hal böyleyken ben burada ne yapıyorum….
Ben burada çok zor ama çokta insani bir şey yapabiliyor olmanın örneğini ortaya koyuyorum.
Ben burada, duygularımı samimiyetle paylaşıyorum. Ben burada düşüncelerimi olduğu gibi , keyifle paylaşmayı seçiyorum. Sağ gösterip sol vurmadan, aba altından sopa göstermeden paylaşımda bulunuyorum. Yazanlar bilir gerçek okurlarda bilir, bir ideoloji, bir dayatma, bir savunma bir inanç değilse yazdığınız, tek dayanağınız kendiniz ve tek doneniz duygu ve düşüncelerinizse bunları tüm samimiyetinizle yüreğinizden geldiği biçimde paylaşmaya açmak hem çok riskli hem de çok güzeldir. Keza yazmak ve yazdığını olduğu gibi paylaşmak, kimin gireceğini bilmediğin kendi dünyanın kapılarını aralamaktır aslında. Araladığımız bu kapılardan herkes ve her türlü eleştirinin de gireceğini bile bile… Her şeye rağmen burada olmanın en güzel yanı şu paylaşıyor olmak…,
Paylaştıkça çoğalmak her yazdığınızda daha bir kalabalıklaşmak…
Yalnızlık tercih edenlerin olsun, ben burada olup , zaman zaman yaptığım paylaşımlarımla güzel sebep sonuç ilişkilerine vesile olmak, samimiyetimle kapılar açmak , açtığım kapılardan içeri paylaşmayı bilen ve paylaşmayı seven kalabalığı alıp ağırlamak ve onların sesi olmak istiyorum ve bugünkü yazımı Osho’nun bir sözüyle sonlandırıyorum.
‘’ Saklamak değil, paylaşmak olsun özün. Eleştirmek değil, çözümü göstermek olsun sözün. Yıkmakta değil, yapmakta olsun gözün. Saldırmak değil, sarılmaktır çözüm.’’( OSHO)
AYLİN YÜKSEL