Sevgili okurlar,
Ülkemizin gündemi, dolu,dolu..
Her gün farklı bir olay, farklı bir gelişme ve gerginlik ile uyanıyoruz..
Bazen olaylar öyle hızla gelişiyor ki, güzellikleri bile konuşmaya fırsat bulamıyoruz..
Üzülerek ifade edelim ki, Kocaali İlçemiz sınırları içinde cereyan eden fındık üreticisi ile emekçiler arasındaki kavganın üç gün sonra alevlenmesi ve ülke gündemine düşmesi gerçekten manidardır..
Ya Akyazı’daki bir tarikat yurdundan yansıyan yüz kızartıcı durumlar?!
Hani hep deriz ya,” dokunsanız ağlayacak durumda” insanlarımız.. Ya da, “kavgaya, siteme” hemen hazır!
O yılların sağduyusu, toleransı, anlayışı, hoşgörüsü, nasıl oldu da bir kenara itildi ve biz kavgacı, yatıştırılmaz bir toplum haline döndük!
Elbette ülkede, bu kadar olumsuzluk yaşanırsa, inanın hepimizin psikolojik tedaviye ihtiyacımız olduğu gerçeği bir kenara atılamaz..
-Ekonomik sorunlar, bunalımı getiriyor..
-Sosyal sorunlar, liyakatsizlik, iş bilene rağbetsizlik, imtiyazlı bir kesimin himaye görmesi insanı zıvanadan çıkarıyor..
-Adaletsizlik, hukuksuzluk, ülkede kol geziyor.. Suçsuz insanların, gazetecilerin,iş adamlarının, siyasi kişiliklerin eften-püften mazeretler ile hapse atılması..
-Tarikatlara yapılan devası yardımların farkında olanların tepkileri..
-Tarikat,cemaat yurtlarındaki ahlaksızlık, taciz ve küçükleri rencide eden, anne ve babaları çileden çıkartan vakaların sayısındaki artışlar..
-İş dünyasındaki,” euro-dolar” artışındaki belirsizliklerin yansımaları…
Suriye-Irak cephesindeki terör gruplarının kontrolsüzlüğü, oradaki gelecek kaygıları..
-Akdeniz’de ki sıcak gelişmeler,Türk-Yunan gerginliğinin pompalanması..
-Libya cephesinde bir türlü yakalanamayan istikrarsızlık..
-Ege adalarını silahlandıran Yunanlıların pişkinliği..
-Bütün bunlara rağmen, Kafkas cephesinde Ermeni-Azerbaycan savaşının körüklenmesi…
-Bölgesel bir güç olma peşindeki Türkiye’nin Amerika ve Rusya ile diğer ülkeler ile ilişkilerindeki tutarsızlık..
-Avrupa Birliği ile üyelik köprülerini atmamız..
-İçte siyasi çekişme ve iktidarın uzlaşmaz tavrı, “ben bilirim,ben yaparım” anlayışı arkasında siyasi güç gösterimi..
-“İtibardan tasarruf yapılmaz” denilen bir anlayış ile sarayların dikilmesi, otoyol, köprü, havaalanı, tünel ve devlet hastanelerini yıkıp, yerine yaptığımız şehir hastanelerine akıttığımız paralar,israfın bitmemesi..
-Devlet kadrolarındakilerin, lüks, ihtişam içinde hareket etmesi, devletin yerine parti devletinin konması..
-Eğitimde, sağlıkta, tarımda, sanayi de bir türlü istenilen verimin alınamaması..
-Çöken ekonomi ile işsizlik ordusuna, yeni işsizlerin eklenmesi, rüşvet ve iltimasın gittikçe yaygınlaşması..
-Dini alanlarda, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın görevini tam olarak yerine getirememesi ve ipin uçunu tarikat, cemaatlere kaptırması..
-Tekke ve zaviyeler ile tarikatlara haklarının iadesi bağlamında, azınlıkların mal ve mülklerinin de iade edilmesinin yarattığı sıkıntılar..
-Halen devam eden 15 Temmuz sonrası operasyonlar ve cemaat unsurlarının tam temizlenememesi ile ortaya çıkan sorunların üstesinden gelinememesi..
-Terör ile mücadele, belirgin bir mesafe alınmasına rağmen, siyasi söylemlerdeki ağız dalaşı ve karşılıklı suçlamalar..
-Cumhuriyet değerleri ile bu ülkenin efsane kahramanı Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk idealine saldırılar..
-Laikliğin sulandırılması, Lozan’ın reddedilmesi..
-İlla da yapacağız denilen Kanal İstanbul Projesinden geri adım atılmaması..
-Devlet imkan ve kabiliyetlerinin, çeşitli vakıflara peş-keş çekilmesi..
-Başkanlık Sistemi denilen bir ucube sistemde ısrar edilmesi, parlamenter sistemin rafa kaldırılması…
-Denetimsizlik, üstü kapalı harcamalar, devlet hazinesinin talan edilmesi, hesap verilememesi..
Tüm bunlar, insanımızı germesinde ne yapsın?
İşte böyle durumlarda;” işbirlikçiler, hainler” işbaşına geçer ve fitili ateşler!..
Allah korusun, Türkiye bu sorunları halletmeli, iç barışı sağlamalı, milli konularda, asgari müştereklerde birleşmeli ve iktidar artık burnundan kıl aldırmama huyunu tek etmelidir..
Türkiye, bir şekilde içte barışı, dışta birlikteliği sağlayarak, güzel eserlerin yapımında el ele verilmesi, “ Türkiye’nin sosyal, hukuk, laik, çağdaş devlet yapısını tekrar ele alması, gözden geçirmesi ve inşa etmesi” gerekmektedir..
Eğer bunu başaramazsak, aile, çocuk kavgaları, karşılıklı suçlamalar, tarikat suiistimalleri, taciz ve tecavüzleri, siyasi tartışmalar,atışmalar gündemden gitmez..
İşte o zaman hep birlikte bağırmaya başlarız; “ oynatmaya az kaldı, doktorum nerede” diye?
Bu dünyada herkesin yaşam hakkını önemseyen, öne alan, milli gelir dağılımını eşit, adil dağıtan, hak ve hukuk bağlamında, herkesin hakkını eşit ve adil gözeten ve bizlerle doğruları paylaşanlar olduğu zaman, inanın ülkede işler daha iyiye gidecektir..
Oynatmaya az kaldı, doktorum nerede?
Yusuf Cinal
Bu içeriğe tepkiniz
Yorumlar