Sevgili okurlar,
Memleketteyim, huzurlu, güvenli, rahat ve memnun..
Daha, ne olsun?
Elimiz, ayağımız tutuyor, gözümüz görüyor, gönlümüz cömert!..
Allah, başka keder ve dert vermesin?
“Kalp ağrılarım gitti desem” yalan olmaz!
“Bunları, bana söyleten nedir” diyeceksiniz?
“Belçika ile Türkiye arasında gidip, gelmelerimiz” devam ediyor..
“Evlatlarım, torunlarım, damatlarım, kardeşlerim, aile bireylerim, arkadaşlarım, dostlarım..” bu gidip gelmelere alıştılar artık..
Öyle ya, “Belçika nire, Sakarya” nire?
Ömrümün bir yarısını geçirdiğim Belçika’da, “neler yaptık, neler yapamadık..” hiç düşünmüyorum?..
Hele, geri dönüp,  “geçmişe bakmanın, yaşanmışlıkları konu etmenin”, ne faydası var?
Ama, “bütün bu yapılanlardan dersler çıkartmak, geleceğe mesajlar” yok mu?
Olmaz mı?
Belçika’da, “ömrünü, Belçika Türk Toplumu için harcayan, büyükelçi, başkonsolos ve diplomatlarımızdan başka, gazeteci büyüklerimiz, ustalarımız, sanatçılarımız, dernek başkanlarımız, din görevlilerimiz, sanatkarlarımızı hatırlatmadan” olur mu?

60.YIL MASKARALIĞI VE AH FİLİSTİN!?
Bugünlerde, “Belçika’da Almanya’da, Hollanda ve diğer ülkelerde, Türklerin Avrupa’ya gelişinin 60.Yılını, güya gündeme getiren, buradan nemalanmaya, fırsatı değerlendirmeyi, kendilerine ilke edinen, kültürsüz, cehaletin temsilcilerinin ceplerini doldurmaya çalıştıklarını yazsam, işgüzarlık mı” olur?
Ya da, “bu 60.Yıl Maskaralığına”, ne demeli?
Çalışmayıp, yan gelip yatan, üretmeyip, “başka ülke mallarına boykotu”, en kolaycı hareket olarak görenlerimizin, “Filistin gözyaşlarını” nereye koyacağız?
Yolculuğumuzun başladığı Antalya’da, “kendimizi Akdeniz rüzgarlarına” bıraktık!
O Akdeniz rüzgarları ki, “Filistin, Gazze kıyılarından, bizlere hüzünler” getirdi..
Her füzenin açtığı yaraları, “bu hüzün dolu rüzgarlar”, daha da derinleştirdi..

KAHROLSUN?!
Güya bir kesim adına, “İnsanlık adına, gerçekleştirilen bu vahşet karşısında,  evrensel değerlere, birlikte yaşama kültürüne, hoşgörüye, toleransa  ve acıma duygularına”, sıkıça sarıldık..
Kahrolsun İsrail!
Kahrolsun Amerika!
Ama, “yine biz, bize bağırmakla, slogan atmakla, bayrak sallamakla” kaldık!?
Yaşamda bulamadıklarımızı, “14 Kocaeli Kitap Fuarı’na taşınan kitapların sayfalarında” aradık..
O, bu yazmasa bile, “tarihe not düşenlerin satırlarına”, göz gezdirdik..

NE EKSİĞİ VAR, SAKARYA’NIN?
Standlarımızı, dostlarımız, ziyarete koştu...
Kimi vakit bulamadı, kimi binbir güçlükle, Kocaeli Kongre Merkezi’nde düzenlenen, “14.Kocaeli Kitap Fuarı’na katılan tanıdık, bildik dost yazarlara destek için”, yola çıktılar..
Bir başka “kültür buluşmasının adresiydi”, Kocaeli..
Niye memleketim Sakarya’da, böyle büyük bir organizasyona yer verilmez ki?
Niye?
Ne eksiği var, Sakarya’nın?
Yazarları mı yok?
Kitap yayınları mı yetersiz!?
Böyle bir organizasyonda,” sadece ünlü Hikayeci Sait Faik Abasıyanık’ı konuşsak” bile yetişmez mi?
“Sakarya,  Kocaeli ile arasında açılan, bu kültür eksikliğini, bu kültür fakirliğini” nasıl giderecek ki?

NE DER, ACABA?
Bu durumu sorsak, “bir zamanlar Büyükşehir Belediyesi Kültür Dairesi Başkanı ve zamanın Portre Yazarı Fahri Tuna”, ne der acaba?
Bu,”Ne derin” cevabını, aslında, “Sakarya’nın bir başka değeri, ressamı, sanatçısı, gönül insanı Metin Aşoğlu’nun, resim sergisinde” aldık!
Sanatçının kadim dostları haricinde, “orada resmi erkanı, siyasileri, sivil örgüt temsilcilerinin önde gelenlerini, kent hafızasının simgeleri olanları..” göremedik!?
Mazeretleri neydi, acaba?
Bu sergi, onlara hitap mı, etmiyor?
İnşallah, geri dönüp, “bu sergiyi görme lütüfunda” bulunurlar?..
Sanatçıyı onurlandırırlar..
Sanatçıya destek için, bir tablo üzerine, bir not düşerler?
Bir küçük, “satıldı” notu!
Kültüre katkı, sanatçıya destek notu!
“Bir fikrin, bir  kültürün temsilcilerine” selamlar olsun!
Yusuf Cinal yazıyor, 18 Ekim 2024