Açıklanan son resmi rakamlara göre Türkiye’de 1 milyon 800 bin Suriyeli mülteci var.
Ortadoğu coğrafyasında Soğuk Savaş sonrası şekillenen yeni yapılar; Büyük Ortadoğu Projesi, Kürt Devleti’nin kurulması, İsrail’in huzuru, yeni pazarların paylaşımı ve yer altı kaynaklarının egemenliği için yürütülen projeler ilk önce bizi etkiliyor.
Çok yıllan önce Samuel Huntington tarafından ‘Medeniyetler Çatışması’ teziyle işaret ettiği karışıklıkların vücut bulmuş günleri yaşıyoruz.
Berlin Duvarı’nın yıkılışıyla önce Doğu Bloğunda, sonrasında ise Ortadoğu’da baş gösteren destabilizasyon durum Türkiye’yi ister istemez yakından etkiledi. Bizim ülke olarak her iki bölgedeki karışıklığa önceden hazırlıklı olduğumuzu söylemek iyimser bir durum olur.
Amin Maalouf’un ‘Çivisi Çıkmış Dünya’ kitabında yer verdiği şu paragraf, bugünün yakın coğrafyasının iyi bir özeti:
“Şurası bir gerçek ki Berlin Duvarı’nın yıkılışından bu yana, dinle bağlantılı olanlar başta olmak üzere aidiyetlerin iyice şiddetlendiği; farklı insan topluluklarının birlikte yaşamasının her gün biraz daha güçleştiği ve demokrasinin sürekli kimlik pazarlıklarına bağlı olduğu bir dünyada yaşıyoruz.”
***
Bütün bu gerçekler gözlerimizin önünde duruken Ortadoğu’daki muhtemel karışıklıklar Türkiye tarafından iyi analiz edilemedi ve muhtemel bir mülteci göçü için yeterli hazırlık yapılamadı. Hatta bunun yerine Ortadoğu’daki karışıklıkların mimarlığı için Türkiye’nin Büyük Ortadoğu Projesi için eş başkan olarak kullanıldığını bile söyleyebiliriz. Sonuçta yanlış hesap Bağdat’tan döndü ve faturası 2 milyondan fazla mülteci oldu.
***
Türkiye’nin mülteci kabul etmesini eleştirmiyorum. Türkiye gibi bölgeler arası geçiş yolu üzerinde bulunan stratejik önemli bir ülke her zaman göç alma potansiyeline sahiptir. Öte yandan Türkiye gibi bir ülkeye savaştan kaçan insanların yüzüne kapı kapatmak asla yakışmaz. Ama Türkiye gibi bölgesinde güç olma iddiası taşıyan bir ülke bu işi bu kadar plansız programsız yapamaz.
Bizim devlet sadece mülteci kabul ediyor. Saldım çayıra Mevlam kayıra, mantığı güdülüyor. Bolu’da dilenen Suriyeli gördüm, Yalova’da cafede garsonluk yapan var, otoparklarda arabaları yıkayanlar artık çoğunluk olarak Suriyeliler, tarlalarda, inşaatlarda, pasajlarda çay ocaklarında onlar… Birçok iş yerinde görmek mümkün. Kanunen çalışma izinleri var. Çalışacaklar tabii ki, taş yiyecek değiller. Mültecilerin çalışmasına kimse itiraz edemez. Sorun şurada; yasal olarak çalışma hakları var ama yeterli denetim yok. Bu boşluktan dolayı da ucuz işçi gücü ortaya çıktı. Bu durum da ucuza eleman çalıştırmaya bayılan bizim patronumsu tiplerin çok huşuna gitti. Yani toparlarsak Türk devleti savaştan kurtardığı Suriyeli kardeşleri Türkiye’de canlı köle yaptı. Atölyelerde, inşaatlarda iş kazasına uğrayan mülteci haberleri her gün gelmeye devam ediyor. Üstelik bunlar basına yansıyanlar. Bir de haber yapılmayan, patronlar tarafından gizlenen iş kazaları var.
***
Ucuz işçi gücünün varlığından bizim patronlar çok memnun tabii. Savunmaları da şu; bizimkiler çalışmıyor, iş beğenmiyorlar kardeşi! Çalışmazlar, iş beğenmezler tabiî ki mülteciyi sigortasız çalıştırıyorsun, 3 kuruşa istediğin gibi kullanıyorsun. Devlet de buna çanak tutuyor. Canlı canlı kölelik düzeni işletiliyor.
***
Suriyeli çalışanlar Adapazarı’ndaki berbere kadar ulaşmış. Hafta başında tıraş olmak için girdiğim berberde Suriyeli berber sürpriziyle karşılaştım. Hayatımda ilk defa el kol, kaş işaretleriyle tıraş olma deneyimi yaşadım.
Suriyeli berber çalışanının çalışma izni, çıraklık-ustalık belgesi var mı yok mu kontrollerini yetkililer yeterince yapıyordur. Ben o kısmıyla ilgilenmiyorum. Ama çalışanın gram Türkçe bilmemesi, onun hiç eğitim almadığını gösteriyor. Normalde bir ülkeye mülteci kabul edildikten sonra; mülteciler kamplara alınır burada en azından günlük yaşamlarını idare edebilecek kadar dil öğrenirler. Oysaki bizim günlük yaşamda karşılaştığımız Suriyelilerin hiçbirinin böyle bir durumu yok. Mültecilerin sınırı geçtikten sonra kayıt işlemlerinin ardından kaderleriyle baş başa bırakıldıklarının bir göstergesi. Nasıl iş bulacaklar, nerede yaşayacaklar, yerel halkla nasıl anlaşacaklar bunları devletin düşünmesi lazım.
Böyle mülteci politikası olmaz.
***
Bizim berber de elemanına yardımcı olmak için kendi çapında Türkçe dersi vermiş. Eleman aynanın yanına tıraş esnasında kullanacağı kelimeleri Türkçe – Arapça olarak yazmış, sıkıştıkça oradan kopya çekiyor. Bizim berber amca da o listeye ‘saatler olsunu’ bile yazdırmış. Dedim size 45 yıldır doğruyu öğretemedik, en azından Suriyelilere kıymayın. Saat değil o sıhhat sıhhat…