Bir süredir dinlendirmeye aldığımız yazılarımıza yeniden şekil vermeye başlıyoruz.
Belki bir tesadüf olarak son yazımızla yeni konumuz örtüşüyor! Belki de bir tesadüf değil, gündemimiz değişmiyordur… Doğa, çevre… Bir taraftan korumaya çalışanlar diğer taraftan talan etmeye çalışanlar… Bu döngü bitmek bilmeyecek!
Yaklaşık bir yıl önce ‘Dönüşüm’ adını verdiğim son yazımızda Sapanca’nın tahrip edilen doğası ele alınmıştı.
Tesadüf bu ya, hafta içi gazetemizi ziyaret eden Vali Bey de Sapanca’nın doğası ile ilgili görüşlerini dile getirdi. Vali İrfan Balkanlıoğlu, doğaseverlere Sapanca için geç kalındığını ama çok da geç kalınmadığı mesajını iletti! Doğaya karşı hata yapanları uyarmak gerektiğini söyleyen Vali Bey, bakın ziyarette ne dedi; “Sapanca için çok geç değil, hala bir şeyler yapmak mümkün. Yerel yönetimler hata yapıyorsa orada yaşayanlar itiraz etmeli, dava açmalı seslerini yükseltmeli.”
Hala yapılabilecek bir şeyler var!
***
Bu ziyaretten bir süre önce ise gazete sayfalarına yine çevre ile ilgili bir fotoğraf yansıdı. Fotoğraf Söğütlü’den… Bölgelerindeki verimli arazilerin sanayiye açılmasını istemeyen topraktan karınlarını doyuran vatandaşlar itirazlarını yükseltti. Açtıkları dövizlerle de tepkilerinin gerekçelerini net şekilde duyurmaya çalıştılar. Yarın o topraklarda koşamayacak çocukların el verdikleri afişlerin birinde yazanlar eminim ki, benim gibi birçoklarımızı derinden sarsmıştır.
“Biz sanayiye değil, yer seçimine karşıyız.”
Bu bilgelik, bu öngörüye çoğu zaman 4 yıllık Ziraat Fakültesi eğitiminde, onlarca sayfalık ÇED Raporlarında denk gelemeyiz. Yüzde yüz doğru olan şu cümleyi savunmak zorunda olmak; insan olarak doğayı koruma içgüdümüze bir gerekçe göstermeye çalışmak ne kadar acıklı değil mi?
Ne yapıyor bu insanlar? Vali Balkanlıoğlu’nun girişte hatırlattığım sözlerini yerine getiriyorlar, uyarılarını yapıyorlar. Yerel yönetimlerin ve diğer yöneticilerin yaptıkları hatanın 'hata' olduğunu söylüyorlar. Hem de gerekçelerini tek tek sıralayarak, bu hatayı yöneticilerin yüzlerine vurdular. Dediler ki, “Tarıma elverişli arazisi olmayan bölgeler dururken yılda iki mahsul alınan verimli arazilerimizi çorak arazi olarak nitelendirip sanayi yapımı için zemin hazırlanmasının, günümüzde çiftçilik yapacak insan bulamazken var olan çiftçilerin topraklarına kamulaştırma yoluyla el konulmasının ne kadar doğru? Biz sanayiye karşı değiliz, yer seçiminin yanlış olduğunu söylüyoruz.”
***
Peki, sonunda ne oldu? Söğütlü’nün verimli toprakları üzerine Organize Sanayi Bölgesi kurulmasına karar verildi. Üstelik bu karar ilçede havai fişekler atılarak kutlandı! Alışık olunmadık bir manzara ile karşı karşıya kaldık. Fındık arazileri tarımın elinden çıkarken, buna üzülmesi gereken Ademoğlu kutlama yaptı! O abartılı havai fişek gösterisi, topraklarını korumak isteyen çiftçilerimizin neden kendilerini ifade ederken, ‘biz size karşı değiliz’ vurgusu yapmaya çalıştıklarını daha iyi ortaya koyuyor. Yoksa baskı mı gördüler?
Belediye Başkanının yaptığı açıklama öyle bir havada ki, sanırsın Söğütlü sanayi devrimini karşılıyor! Söğütlü Belediye Başkanı Hüseyin Genç demiş ki, “3 yıldır Fındıklı Bölgesinde 2. Organize Sanayi Bölgesinin kurulması için, ilçemizde bulunan sivil toplum örgütlerimiz, esnaflarımız ve bölge halkımızın da büyük özveriyle destek verdiği OSB nihayet gerçekleşti.” Başkan, halkın büyük özveriyle destek verdiğini söylüyor ama görünen fotoğraflar bunu göstermiyor! Veya tam olarak onu gösteriyor! Büyük özveri nedir? Halkın OSB kurulması için gösterdiği özveri nedir?
Çünkü bizim Sakaryalılar olarak kaybettiğimiz topraktır. Ve kazandığımız asla sanayi değildir! Biz Sakarya olarak yeterince toprağımızı tarımdan alıp saniye kurban ettik. Son 20 yılda Pamukova büyüklüğünde bir alan kaybolmuş durumda. Bu gerçek, Türkiye Ziraat Odaları Birliği’nin Sakarya İli Tarım Sektör Raporu’nda apaçık ortaya koyuluyor. Raporda geçen cümle aynen şöyle: “Birçok sanayi tesisi Sakarya’nın en değerli tarım toprakları üzerine kurulmuştur. Son 20 yıllık süreçte Pamukova ilçesi yüzölçümü kadar tarım toprağının kaybolmasına neden olmuştur.”
Tarım toprakları üzerindeki açgözlülük devam edecek olursa korkarım bir 20 yıl sonra çıplak ayaklarımızı basacak toprak parçası bulmakta zorlanacağız.