İğneyi önce kendime batırmam gerekecek. Çünkü, çok az olsa bile, kimi ev eşyalarım yabancı marka…Örneğin, en ucuzlarından da olsa; arabamız, cep telefonumuz, televizyonumuz, fotoğraf makinemiz yabancı marka…

          Hepsini kullanırken harcadığım paranın 1 kuruşunu da; hayatımın sayılı dakikalarının bir saniyesini de boşa harcamak istemem : -)  

          “ Ben de hiç gösteriş merakı yok desem de!”, Siz koca bir ünlem koyun, inanmayın; herkeste gösteriş merakı vardır!.. Az var,çok var, içgüdü de var!..

           Öyledir de; kimisi bu gösteriş merakından nerdeyse çatlar! Kimisi de,  önünü alamadığı gösterişten nasıl bir borç batağına sürüklendiğini göremez!

          Nerden girdim bu konuya?..Çok gezi-gözlem çalışması yaparım… Bence yanlış, diye gördüğüm her şeyi herkesin önünde yazarım… Yanlış ise, “ hadi ordan!” densin geçilsin. Ama bir tek kişi yararlanırsa, O benim için mutluluktur…

            Çok özür dilerim, kendim ve ailem için de olsa, “ görgüsüzlük, hadsizlik, düşüncesizlik!” sözcükleri kullanacağım ilk gözlemim; kimi aile fertlerinin tümünün altında bir araba olması : -)

          Türkiye gibi dar gelirli milyonlarca insanı olan bir ülkede bunu çok tartışırım! Ramazan bitsin; öğleden sonra saat 1,5-2 gibi arabayla çıkın yollara; yanınızdan geçen, karşıdan gelen arabaları kullananların dörtte üçü genç-yaşlı kadındır! İş nedeniyle yollarda olanların elleri öpülür!

           Yine, öğleden sonra iş saatlerinde gidin AVM’lere, genç-yaşlı, ellerinde dünya markası firmaların çantaları, poşetleri ile inenleri bir görün! Yalvarırım; O alışveriş harcaması aile veya kişisel bütçesinde kırıntı sayılmayacak olanlar var! Onlar yazımdaki hiçbir vurgudan  alınmasın! 

          İşi gereği, ütüne düşen günlük aile işleri gereği veya aileyi geçindiren işler gereği, altında mutlaka bir binek araba olması zorunlu, varlıklı çok insan var. Ama, gözle görünen bir gerçek şu ki; Türkiye, aile içinde çalışan ve geçimini sağlayan birey sayısı en az olan ülkelerden birisi.

            Hatta; çevrenizde, aile kurduğu halde, anne-babasının desteğiyle ancak ayakta durabilen nice çocuğumuz var! Henüz evlenmemiş; yaşı 30’a dayanmış, işsiz gelirsiz, ana baba eline bakan kız-erkek sayısız da genç var!

           Yanlış, biz aile büyüklerinden başlıyor. Bu, bizim gösteriş kompleksimizin bir parçası da olabilir. “ Çocuğum ezilmesin; ben para veririm! Böyle gezmesin; marka  giysin, telefonu marka olsun, marka yerlerde yesin, üstüne de marka yerde tatil yapsın!” demez miyiz?

             Deriz ve uçan kuşa borçlanır; Ailecek Onursuz yaşama noktasına bile geliriz! Geri dönüş imkansızdır. Yüzsüzlük karakterin olursa, beter bir şey!  Bakarsın, gündem intiharlarla dolu!..Kimi, hiç günahsız eş’tir, kimi anne-baba!

           Hayat aslında o kadar güzel ve kolay ki: tembel, kaytarıcı, mazeretçi olma; tek bir işin nitelikli, düzgün ustası ol, herkes seni arar, kazanan sen olursun. Ne kazanırsan kazan; kazanıyor ve Ona göre doğru yaşıyorsan, hayat sana of of!!!

           Yazdıkça, laf özünü kaybediyor. Oysa, büyük usta, rahmetli Tuncel Kurtiz, kitaplar dolusu lafı şu sözlerle bitirivermiş:

          “ Seni iki şey anlatır Yeğen…Biri, hiçbir şeyin yokken gösterdiğin sabır; diğeri, her şeyin varken sergilediğin tavır!”

 

                SERDİVAN’I, HATTA SAKARYA’YI BU TAHTEREVALLİ YERE ÇAKACAK !

          Türkiye’de, en çok hangi bölgede yaşamak artık gittikçe büyük bir çile haline geldi? Marmara ve Ege de! Ama, İstanbul denilince, günlük yaşamı tam bir azap olan kalabalık bir şehir akla geliyor.

           Bunu bu ülkenin halkı yaptı. Seçtiğimiz Yönetenler ile Atanmış Kamu Yönetenleri böyle bir tablo yarattı…O tablo içine girmek için bizim yığınlar halinde koşmamız da en büyük yanlışı doğurdu!

           Ülke ticaret ve sanayisi, eğitimi batıda yığıldı. Bu Yaşam Tahterevallisi batıda, özelde de İstanbul’da böyle yere çakıldı. Şimdi, git orada sen azap yaşa! Ülkenin doğu yarısındaki yokluk-yoksulluk, çaresizlik de O körlüğün sonucu!

           Korkarım, yakın zamanda Sakarya da böyle bir yolun sonuna gelecek! Serdivan, sadece son 10-12 yılda öyle bir yanlış yönetme-yönlenme yaşadı ki; Sakarya Tahterevallisi yakında yere çakılırsa kimse şaşırmasın!

            Kaygım yeni değil; yıllardır Adapazarı’nı örnek veririm;

          Adapazarı’nın merkezi Gümrükönü’dür…Batıdan doğuya Çark Caddesi ile Ankara Caddesi uzanır; kuzeyden güneye Karaağaçdibi Bulvarı-Atatürk Bulvarı, Etbalık’a kadar Sakarya Caddesi uzanır… Şehir DÖRT PARÇAYA BÖLÜNÜR!

           Adapazarı Tarihi ile ilgili ciltler dolusu kitabım var. Kadim Adapazarı’nın, Gümrükönü’nün kuzeyinde kurulduğunu görülür. Uzunçarşı, Ankara Caddesi, Çark Caddesi köklü tarihtir. Atatürk Bulvarı’nın, Sakarya ve İzmit caddelerinin hemen ön sokakları da yakın tarih gibidir…

            Şimdi; dört bölümlü bu şehrin dörtte biri olan kuzeydoğusunu son 25-30 yılda yok saymışız!..Çok yazdım; bir tek tercih edilebilir gibi bir Okul olmaz mı? Görkemli restoran, kafe, spor salonu olmaz mı? Bir tek AVM yok, işte buna çok  sevinirim : -)

           Şehrin tüm doğusu sanki geri bırakılmış gibi. Sakarya Nehir Kenarı Park Projesi keşke taaa Poyrazlar Köyü hizasından başlayarak, TEM’e kadar uzasaydı.   Mollaköy Su Sporları ve Sosyal Tesisler Parkı hayata geçtiğinde, şehrin doğusu muhteşem bir yaşam ve turizm alanı kazanırdı : -)

            Böyle giderse, bugünkü tablo tahterevalliyi devirir. Serdivan’ın tüm köyleri, tarım arazileri de O yıkımda gider! O yıkımın altında kalan da yine bu şehirde yaşayacak olan çocuklarımız olur.

            Oralarda ne malım var, ne mülküm; ama bu şehir benim derdimdir!  2-3 yıl içinde şehrin 25-50 yıllık Gelecek Büyüme Planları yapılmazsa, O kötü son  kaçınılmaz!