Sevgili okurlar,
Elbette günler “Çanakkale destanını yazanların” günüdür...
Dünyada eşi, benzeri bulunmayan bir zafere imza atan yiğitlerimizin, kahramanlarımızın, “bu destansı zaferini nutumak, hele kulakarkası etmek” hiç olur mu?
Başta Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk ve kınalı kuzuların,
Kimi Hindu, kimi yamyam, kimi bilmem ne bela” diye  ünlü, milli şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un tanımladığı düşmana karşı, o yokluk, o yoksulluk içinde,” kahramanca savaşmak, karşı koymak, mücadele etmek”, her milletin harcı değildir..

ŞU BOĞAZ HARBİ NEDİR?
Yine Milli şairimiz Mehmet Akif’in dizelerinde anlattığı gibi,
“Şu boğaz harbi nedir?
Varmıdır dünyada eşi,
En kesif orduların,yükleniyor dördü,beşi,
Tepeden yol bularak,geçmek için Marmara’ya,
Kaç donanma ile sarılmış ufacık bir karaya?..”
diye devam eden şiirinde dile getirdiği, o cehennemsi ateş hattı ve savaşı sizlere nasıl anlatalım?
Elbette,bu cephedeki “varolmak kavgasına” bu topraklardan da giden çok oldu..
Kimi geri döndü,kimi şehit oldu..
Şehit olanlar, “Çanakkale’de, vatan topraklarında, kucak,kucağa, koyun, koyuna” yatıyor!

MAHŞERİ YAZDI?
Çanakkale’de destansı bir zafere ulaşanların farklı hikayesini,yine bizim bu toprakların güzel insanı, merhum Dr. Mehmet Niyazi Özdemir yazdı..
O “mahşer yerini” farklı, duru anlatımı ile dile getiren Dr.Mehmet Niyazi Özdemir’i hatırlayan varmı?
“Bugünün yeni yetmelerine sorun, birisinin adını bilemeyeceğine iddiaya girerim”, inanın!
Kendi değerlerinin  kadir kıymetini bilmeyenler, Çanakkale’de destan yazanları nereden bilecekler?
Bugün Bizim Sakarya Gazetesi’ni açtım, ooo ne çok kutlama, anma, mesaj, fotoğraf çektirmeler!..
Asıl olan ise, “o ruhu, o vatan aşkını, bayrak sevgisini, o izzet, iffet ve o namus mücadelesi kadar, birlik ve beraberliği” yaşamak ve yaşatmaktır..
İki laf edip geçiyoruz işte!

İŞ OLSUN, TORBA DOLSUN!
“İş olsun, torba dolsun padişahım” türünden etkinlikler işte!
Kimse kusura bakmasın, yaptığımız işin özü bu!
Bir ülkede, biri çıkıp “keşke Yunan kazansaydı” diyorsa, başka ne söylemeliyiz ki?
Anlatılacak,yazılacak çok şey var..
Bugün size,Çanakkale’de destan yazan küçük ama,büyük kahramanlıklara imza atanların hikayesini yazan bir başka güzel insan,gazeteci meslektaşım, okul arkadaşım Hüsamettin Acar’dan söz etmek istiyorum..
Bir gazeteci olduğu halde, onu Sakarya’da tanıyan azdır..
40 Yılı aşan gazeteciliğimize rağmen, ben bile hala “gazeteci olduğumu” kanıtlamak zorunda kalıyorsam, işin özünü anlayınız artık!..

AKYAZI LİSESİ EVİMİZ
Hüsamettin Acar, Akyazı Lisesi mezunu..
Aramızda öyle büyük yaş farkı, filan yok!..
Aynı Lisede, aynı öğretmenlerin tedrisatından geçtik..
Yoksul ailelerimizin, “binbir zahmetle okula gönderdiklerindeniz” yani!
“Yoksul Akyazı’nın, yoksul çocuklarıydık”, daha doğrusu!..
O yıllar varlıklı aileler, Akyazı’da lise olmadığı için, çocuklarını ortaokul sonrası, eğitim ve öğrenim için başka illere gönderiyorlardı..
“Bizim öyle bir lüksümüz yoktu ya”, Akyazı’da lise açılmasını bekledik işte!..
Sonunda, daha genç yaşta “Akyazı’nın Sesi” adlı bir gazete çıkartma bize nasip oldu..
Akyazı’da, “Akyazı’nın Sesi” ha!
Ne zorluklar, ne güçlükler, ne baskı, ne karşı çıkışlar!?..
Hadi gel, yaz bakalım, bir başka “feodal” düzeni?
Lise yıllarında şiirler yazıyorum, okul açılışlarında haberler okuyoruz..

GAZETECİLİK BİR TUTKUDUR
“Gazetecilik”
merakı bu ya, daha lise yıllarında rahmetli Yabancı Dil Öğretmenimiz Antalyalı Turgut Altınküpe’nin önderliğinde arkadaşlarımız ile “ Çırağ” adında bir gazete bile çıkartıyoruz..
Hey gidi meslektaşım, kader arkadaşım Hüseyin Komite, sağ olsa da anlatsa, o yılları?..
Anlmatsa, “tipo baskılı” gazeteleri?
Uzatmayalım, Hüsamettin Acar, pılısını, pırtınısını toplayıp İstanbul’un yolunu tutarken, ben de Adapazarı gidip-gelmelerindeyim..
Sakarya’da ilk ofset gazete çıkartamanın mutluluğunu yaşarken, Hüsamettin kardeşim, Tercüman gibi bir gazetede mesleğe adım atıyor..
Sonra Güneş, Günaydın, YeniŞafak, Sabah, Fotomaç, Fotospor ve Türkiye gazetesi yılları başlıyor..
Öyle kolay mı İstanbul’da, yani Bab-ı Ali’de kalem oynatmak, gazetecilik yapmak..
“Kurtlar sofrasında kendine yer açmak gibi”, bir şey bu!..
Yıllar, yılları kovaladı..
Hüsamettin Acar kardeşim, gazetecilik mesleği dışında yazılar yazmaya, kitaplara imza atmaya da başladı..

KÜÇÜK SAVAŞÇI AKYAZI’DA!
Onun en son eseri  “Küçük Savaşçı” önceki gün Sabah Gazetesi’nde tam bir sayfa olarak yayımlandı..
Balkanlar’dan, Çanakkale’e uzanan gerçek bir destanı bizlere armağan eden Hüsamettin Acar’ın bu son kitabından söz ediyorum..
Emekli oldu ya, bizim Hüsamettin Acar..
Bir de kitap yedeğinde, çıka geldi Akyazı’ya..
Son kitabı “ Küçük Savaşçı” için bir imza günü düzanledi..
Hava soğuk, kış günü, Akyazı Gazi Süleyman Paşa Camii önünde bir kahvehaneye sığındı dostları ile bizim Hüsamettin Acar..

KÜÇÜK SAVAŞI KİTABINI İMZALADI
İlçenin ne kaymakamı var, ne belediye başkanı, ne de resmi ve sivil erkan?
Bir iki dostları çıka geldi, imzaladı kitaplarını ve “Küçük Savaşçı’nın Çanakkale’deki hikayesini” anlattı..
Tüm aile bireyleri, Sırplar tarafından katledilen ve sonra Osmanlı ordu birlikleri ile Anadolu’ya gelen, Çanakkale’de savaşmış, büyük fedakarlıkları, yararlılıkları Avrupa basınIna bile konu olmuş, Ali Reşat Çavuş’u kitaplaştıran Hüsamettin Acar kardeşimi, kutluyorum..
Hüsamettin Acar’ın anlatımı ile “ bu gönüllü 14 Yaşındaki bombacı kahraman bir çocuğun ibret verici hikayesini bir solukta okumak için”, çok ama çok vaktiniz var..
Bunun için kitapçılara uğramınız gerek elbette!

BURASI AKYAZI?
Sevgili Hüsamettin kardeşim,
Ben de Akyazı’da son kitabımı tanıttım..
Senin yaşadıklarını, aynen bire, bir yaşadım!..
Üzülmeye değemez, “Akyazı’nın böyle talihsiz bir durumu” var!?..
Çok görmeyelim, yazmaya devam!..
Kültür değerleri bu ya, herkes kıymetini bilmez ya?
Anlayan, anlar, bilen, bilir?..
Bizim, zaten “bir madalya beklentimiz mi” var?
Unutmayalım ki, “şairleri, yazarları haykırmayan, bir milletin gerçeklerle tanışması, hafızasını hatırlaması mümkün” değildir!
Tarihe mal olan o satırların, o kitapların, o İstiklal Marşı’nın yazarı Mehmet Akif Ersoy olmasaydı, Dr. Mehmet Niyazi Özdemir ve sizler olmasaydınız, bizler Çanakkale’de destan yazanları nasıl, kimden öğrenecektik?
Bugün bile, ”Kücük Savaşçılara” ne çok ihtiyacımız var?
Kindar mı olsun, dindar mı?
Elinize, yüreğinize sağlık olsun!
Yusuf Cinal yazıyor, 21 Mart 2023