Yanlış anlaşılmasın, eleştiri olsun diye değil ciğerim yandığı için yazıyorum.

Merhum Arvasi, Türk İslam Ülküsü adlı eserinde şöyle der;

“Bugün yeryüzünde iki sömürgeci ‘blok’ vardır. Bunlardan biri kara renkli kapitalist emperyalizm; diğeri ise bütün fraksiyonu ile kızıl emperyalizm.

Birincisi ‘çok uluslu şirketlerin’ paravanasında, ‘az gelişmiş veya gelişmekte olan halklara yardım etmek, özgürlük ve uygarlık götürmek’ maskesi altında, ikincisi de ‘ezilen, sömürülen halklara bağımsızlık, özgürlük ve adalet götürmek’ maskesi altında sınıfsal savaş sloganı ile ‘iç savaşlar’ çıkarmakta ve ‘dünya proleterlerinin dayanışması’ adı altında işgalini gerçekleştirmektedir.”

Elbette ki kendilerini Milliyetçi, Ülkücü diye tanımlayan her kişi/grup/parti/dernek/vakıf ve benzerlerinin öncelikli görevleri Rusya ve ABD’nin bu emperyalist amaçlarına ve işgal planlarına karşı mücadele etmektir.

Mücadeleyi geçtim, yahu hiç değilse, ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesinin tıkır tıkır işlemesini, o topraklara ve petrole çökmesini, ABD ve AB Emperyalizminin maden araması bahanesiyle yer altı zenginlerimizi yağmalamasını, Rusya’nın, bizzat bu iktidar eliyle ‘sıcak denizlere inme’ hayalini gerçekleştirmesini kınayın be kardeşim!

Osmanlı’nın sadece şu millet, bu millet değil aynı zamanda Osmanlıcı/İslamcı diye bölündüğü dönemlerde, Atatürk’ün fikir babaları tarafından kurulan ve üstelik amblem Bozkurt olan Türk Ocakları, neredesiniz?

Herkesin İslamcı sandığı Mehmet Akif, Balıkesir’de Yunan’ın kendilerine eza ve cefa çektirdiği serzenişleri üzerine Gönenlilere ‘orada derhal Türk Ocağı açın’ demişti.

Direnişin, bağımsızlık mücadelesinin sembolü Türk Ocakları, bugün bütün bu işgal ve yağmaya karşı siz direnmeyeceksiniz de kim direnecek?

Başbuğ Türkeş’in; “Türk Devletinin yenilmez zinde hayat gücü, Türk Milletinin teminatı ve istikbali gençliktir. Ülkücüler, insanlık alemi içinde ne uşak olmayı ne de başkalarını uşak olarak kullanmayı kabul etmeyen şerefli bir bayrağın taşıyıcılarıdır” diye tanımladığı ve misyon yüklediği Ülkücüler, neredesiniz?

Siz kendinizi lağvettiniz de mi ABD İslam Coğrafyasına, bu toprakların yer altı zenginliklerine çökmüş, Rusya ise ebedi projesi olan ‘sıcak denizlere inme’ sevdasını gerçekleştirebildi?

Siz tatile mi çıktınız da Emperyalist dünya şirketleri, iktidar sayesinde elde ettikleri 4 bine yakın ruhsat sayesinde, yer altı zenginliklerimizi yağmalıyor, toprağımızı, havamızı ve suyumuzu bu kadar pervasızca zehirleyebiliyorlar?

Sizden olmayanları, sizin gibi düşünmeyenleri ve hatta ömür boyunca mücadele ettiklerinizi bugün ‘onlar ırmağın akışına ölürler ama ırmağın satışını, ırmağın zehirlenmesini seyrederler’ dedirtmeye ve onları haklı çıkarmaya hakkınız var mı?

Biz ne ara bu hallere düştük, düşürüldük bilmiyorum ama geçenlerde kırk yıllık dostum ile Menderes üzerinden birbirimize girdik. Beni sanal alem de engelledi, teli hala açık ama mesajlarıma ve çağrılarıma cevap vermiyor.

Vermesin tamam da dün Demokrat Parti ve bugün AKP, bizim Ülküdaşlık hukukumuza nasıl engel olabilir, aklım almıyor.

Arkadaşım, Ülkücü müsün? Evet.

Başbuğ’un da dahil olduğu ihtilal ile bu Demokrat Parti iktidarı indirildi mi? Evet…

Merhum Başbuğ, idam edilmeleri müstesna bu iktidarın bütün icraatlarına karşı değil miydi? Evet…

E neden o zaman, hem de Ülkücü sıfatımızla, dün DP, bugün AKP üzerinden birbirimize düşman kesiliyoruz?

Bugün İliç’te yaşanan doğa ve insan katliamının arkasında DP, önünde AKP vardır.

Atatürk, düşman işgalini boşa çıkarıp toprağın üstünü kurtarmakla kalmadı. O güne kadar yabancılara verilen bütün imtiyazlara nokta koyarak yer altımızı da garanti altına aldı.

1925 yılından itibaren çıkarılan kanunlarla, ülkemizdeki yabancıların ve hatta yurt içindeki özel sektörün bu türlü faaliyetlerini yasaklayarak, konuyu millileştirdi.

Sonra, Demokrat Parti iktidar geldi.

Yabancı Sermayeyi Teşvik Kanunu çıkarıldı.

Dahası doğrudan bir Amerikalı uzmana hazırlattıkları 1954 tarihli petrol kanunu ile Amerikalı uzmanlar için özel kararname çıkarıldı, muhtelif firmalara “imtiyazlar” tanındı.

Bu politikalar 12 Eylül Darbesi sonrasında neoliberalleşmeye paralel arttı. Özal’ın Morgan Guarantee’ye hazırlattığı “Özelleştirme Ana Planı” ve 3213 sayılı “Maden Yasası” Etibank gibi kurumların tasfiyesine giden süreci başladı. AKP iktidarı ile birlikte yasalardaki koruyucu/önleyici düzenlemeler itina ile ayıklanıp maden aramalarında “ÇED raporu gerekli değildir” denilecek kadar vahşileşildi.

Hem de yerlilik ve millilik nutukları ve “ırmağının akışına ölürüm” türküleri eşliğinde…

Haliyle ‘ırmakların satılmasını engellememek’ de bu ülkenin sözde ‘hain’ solcularına kaldı.

Kızmayın, utanın…