Yazmıştım hatırlarsınız.
Cennette yaşıyoruz ama organizasyon bozuk, yıllardır bu güzellikleri işleyemedik, geliştiremedik, tanıtamadık, tesisleşip tüm insanlığın hizmetine sunamadık ve bütün bunları yapıp para da kazanamadık, demiştim.
Sakarya’ya geldiğim 1994 yılından bu yana da sürekli söylüyor ve yazıyorum. Geleceğe dair yatırımlar, planlamalar, projeler yapılırken Sakarya’nın coğrafi ve doğal özellikleri, alışkanlıkları, kültürü neyi gerektiriyor ise öyle davranılmalıydı.
Sakarya, İstanbul’un arka bahçesi bir sanayi çöplüğüne değil, tarım, turizm ve hizmet sektörüne talip olmalıydı.
Sakarya, çevre, hava ve su kirliliğine sebep olan, vergisinden bile istifade edemediği sanayi kuruluşlarıyla değil, otelleri, kongre merkezleri, sosyal ve sportif tesisleri, restoranları, piknik ve mesire alanları, patatesi, mısırı ve haliyle fındığı ile gündemde olmalıydı.
O bahsettiğim hizmet sektörünün önemli kilometre taşlarından bir tanesi de İl Ormanımızdı.
Pek çoğumuz için sabıkası, kötü hatıraları, bakımsızlığı sebebiyle olduğu gibi benim de yıllardır yanından bile geçmediğim İl Ormanı…
Görmediğim değil, gördüğüm ama yıllardır gitmediğim ve ben de hiç de iyi intiba bırakmayan bir yerdi İl Ormanı.
Alkolün, fuhşun ve cinayetlerin mekanı olarak hafızama kazınmıştı.
Bir dost uyarısıyla yolumu düşürmüş, gitmiş son halini görmüştüm.
Bambaşka bir yere dönüşmüştü.
Özelleştirilmiş, o işletmecisi sayesinde her türlü pislikten arındırılmış, piknik, kamp yapılabilir, kahvaltı ve yemek yenilebilir, ihtiyaç halinde bungalov evlerde kalınabilir hale getirilmişti. Bir teşekkür babından işletmecisiyle tanışma fırsatı buldum.
Yetmedi, uzaktan ahkam kesmenin ve suizanda bulunmanın yüklediği günahtan arınabilmek ve helallik alabilmek için de en azından bir röportajla mekanı ve işletmecisini tanıtmayı üzerime farz bildim.
Yanılmıyorsam iki günlük tam sayfa röportaj yapıp bütün o güzel gelişmeleri aktarmıştım.
Biraz da bu sebepten olsa gerek geçtiğimiz günlerde İl Ormanında Yangın haberi alınca deyim yerindeyse dünyam yıkıldı.
Nazar mı değdi de işletmecisi bir hata yaptı acaba diye düşündüm.
Yine yanılmışım.
Çünkü o işletmeci işletmiyormuş artık İl Ormanımızı…
Süresi dolmuş, sözleşmesi yenilenmemiş ve yaklaşık iki aydır Orman Bölge müdürlüğü tarafından işletiliyormuş.
Yine başa dönmüşüz yani…
Ve İl Ormanı da bu kısa sürede eski haline dönüvermiş.
İşletmecisi, başını belaya sokma pahasına o yüzlerce dönümlük arazide kuş uçurtmuyordu.
Şimdi yine fuhuş ve uyuşturucu müptelalarının mekanı olmuş.
Yetkililerin belirlemesine göre yangına da uyuşturucu partisi veren bir grup sebep olmuş.
Neyse ki yangın, duyarlı vatandaşların ve itfaiye ekiplerinin çabalarıyla kısa sürede söndürüldü.
Söndürüldü ama bundan böyle yaşanabilecek yangın ve sair sıkıntılar için hiçbir garantimiz yok.
Çünkü bu kamusal işletme kafasıyla bir adım ileriye gitmemiz mümkün olmadığı gibi var olanı da koruyabileceğimize hiç ihtimal vermiyorum.
Bu benim gördüğümü ve bu benim düşündüğümü inşallah yetkililer de en azından bu yangından sonra fark etmiş ve bu yanlıştan dönmeleri gerektiğine ikna olmuşlardır.
Hepimiz biliyoruz ki bazı işler devlet kafası ile yürümüyor, yürütülemiyor.
En basit örneği Poyrazlar Gölü…
Orası da, işletmesi yakından tanıdığım Tank ailesine verildikten sonra canlandı, hak ettiği değeri kazandı. Bizler de nefes alabilecek, doğayla iç içe günler geçirebilecek bir yer kazanmış olduk.
Binlerce örneği var…
Şimdi bunlardan birisi olan İl Ormanımızı kaybetmek istemiyoruz.
Ve yetkilileri göreve davet ediyoruz. Bizim için, Sakarya için…
Lütfen İl Ormanı sahipsiz kalmasın.
Bir okur yorumu ile meramımızı tamamlayalım:
“İl Ormanını kim sahipsiz bıraktı? Benim bildiğim kadarıyla bu işler bir şekilde ihaleyle olur.
İhale bittiyse yeni bir ihale yapılana kadar işletme sahibi mülkü amirin ek izniyle devam eder.
Mülkü amir kim? Belediye mi? Kaymakam mı? Vali mi? Belediye ise hangi belediye? Büyükşehir mi? Arifiye mi? Sapanca mı?
Sayın Valim bence görev sizde. Sizin gelişinize çok sevinmiştik. Geldiğinizde turizm yönümüzü çok beğenmiş ve uçurmayı vadetmiştiniz. Lütfen el atın, İl Ormanımız tekrar eski gönlerine dönsün.”