Yıllarca en çok tartışılan kurum yargı olmuştur. Her dönem iktidar sahipleri muhalif kesimlere karşı demokrasiyi zedelemekten kaçınmadan yargı yolunu kullanmıştır. Özellikle Anayasa mahkemesi yasaların anayasaya uygunluğundan çok siyasi partileri denetim altına almaya çalışmıştır. Gerilere gidersek Refah, Fazilet, HADEP öncesi ve sonrasıyla Kürt siyasi hareketini temsil eden partiler kapatılmıştı. AKP’ye de kapatma davası açılmışsa da “laiklik karşıtı odak” olarak belirlenmiş bir anlamda sisteme uyum sağlaması istenmiştir.
AKP genel başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan İstanbul Belediye Başkanı iken okuduğu bir şiir nedeniyle mahkûm edilmiş ve cezaevinde yatmıştı. 28 Şubat post modern darbe döneminde yaşanan hak ihlalleri 2002 sonrasında yasal düzenlemelerle ortadan kaldırıldı.
Nereden nereye,
Bugün geldiğimiz noktada hukuk ve demokrasi konusunda geri gidilmiştir. Toplumun sadece seçimler yoluyla ülke yönetimine katılmasını istemek ve sınırlandırmak otoriter bir yönetimin varlığına işaret eder. Bilgilenmek, düşüncelerini özgürce ifade edebilmek ve örgütlü olabilmek demokratik katılımcılığın temel koşullarıdır. Gazetecilerin bağımsız haber ve özgürce yorum yapamadığı noktada bilgi alma hakkı yok sayılmıştır. Sosyal medya dahil çeşitli araç ve yollardan düşünceler ifade edilemiyorsa özgürlükler engellenmiştir. Örgütlü olarak toplantı, gösteri gibi çeşitli etkinlikler kısıtlanıyor veya yaptırılmıyorsa hukuk darbe almıştır. Hukukun, demokratik hak ve özgürlüklerin OHAL nedeniyle uzunca bir süre halkın elinden alınması baskı ve şiddet anlamına gelecektir.
Ortaokul ve Ortaöğretim çağında Anayasa Mahkemesinin en yüksek yargı organı olduğu, kararlarının kesin ve bağlayıcı olduğu öğretilir. Yargı kararlarının bağlayıcılığı evrensel ilkedir. Anayasa Mahkemesinin hak ihlali saptaması yaptığı gazeteciler Turhan Günay, Şahin Alpay ve Mehmet Altan ile ilgili olarak yerel mahkeme tahliye etmediği gibi yüksek mahkemenin varlığını tartışmaya açmıştır. En çok ihtiyaç duyduğumuz adalet olgusu yargıdaki kaosun giderek derinleşmesiyle hayat bulmaz olmuştur.
Demokrasi herkes için gerekli,
Ülkemizde siyasal yaşam toplumun ayrışması ve kamplaşması üzerine yürüyor. Bu durum son derece sakıncalıdır. Dün itiraz ettiklerimizi devran dönünce kat be kat fazlasıyla karşıtlarını hedef alarak yapmak sistemin tıkanmasına ve siyasi istikrarsızlığa davet çıkarmaktır. Ergenekon, Balyoz vb. davalar sonucu yönetme sorunu yaşanmıştır. Ülkeyi yönetenler demokrat olmak zorundadır. İktidara gelmek veya iktidarda kalmak uygulanan ekonomik ve toplumsal programa bağlı olmalıdır. Uzunca bir süredir tek parti iktidarını yaşıyoruz. 15 Temmuz darbe girişimine giden sürecin sorgulanması ve doğru tahlil edilmesi tarihe karşı bir görevdir. 15 Temmuz sonrasında darbe ve terör unsurlarıyla mücadele için OHAL ilan edilerek demokratik hukuk devleti askıya alındı. Öyle ki devletin varlığına kasteden girişimlere karşı meşru mücadele hukukun işlerliği ve hukuk içinde kalarak verilir. Hukukun askıya alındığı dönemlerde verilen kararlar ve yapılan işlemlerle yaratılan mağduriyetler toplumsal vicdanı yaralarken devlete itibar kaybettirir, haksız bedellerin tazmini de gelecek olan yönetimlerin elini bağlar.
Yönetim kademelerini belirleyecek seçimlere giderken yeniden demokratik hak ve özgürlüklerin önü açılmalı, yargı bağımsızlığı ve yargıç güvencesini esas alan düzenlemeler gerçekleştirilmelidir. Darbe ve terör nedeniyle çıkarılan KHK’ler meclise getirilmeli, KHK işlemleriyle mağdur olanların yargı ve idari soruşturmaları hızlandırılmalı ve yeni hak ihlallerine meydan verilmemelidir. Aksi halde seçimlerin meşruiyeti tartışmalı hale gelecektir. Kimsenin ülkemize itibar kaybettirmeye hakkı olmamalıdır. 3 ay süreyle bir kez daha uzatılan OHAL döneminin son olmasını diliyorum.