Af; bir kusurun, bir yanlışın, bir kabahatin ve bir suçun cezasının ortadan kaldırılmasıdır. Türkiye’de en çok konuşulan, gündemden hiç düşmeyen konulardan birisidir. Cumhuriyet döneminde ortalama 2 yılda bir af kanunu çıkarılmış. Öyleyse çok suç işleyen, çok kabahatli bir toplum olduğumuz anlamı çıkarılabilir. Yada yasalarımız, kurallarımız çok katı demektir. Özellikle insanların canına, malına karşı işlenen suçlar bütün dünyada aynı suç kapsamındadır. Ancak devlete karşı işlenen suçlarda belirgin farklılıklar vardır. Her ülkenin siyasi demokratik düzeni ve gelişmişliği belirleyici olabilmektedir.
Askeri yönetimler döneminde anayasal düzen askıya alınarak hukuk ihlallerinin yolu açılır. Suç niteliği ve cezaları değiştirilir. Özellikle siyasi suçlarda orantısız cezalar kamuoyu vicdanını rahatsız eder. Ardından genel af ihtiyaç olarak gündeme getirilir. Her askeri müdahalenin sona ermesinin ardından düşünce suçlarından ceza almış olanlar afla yeniden özgürlüklerine kavuşmuş, toplumsal barış ve demokrasi kültürünün gelişmesine de yardımcı olmuştur.
Ülkemizde af konusu genellikle seçimler öncesinde kader mahkûmları olarak adlandırılan adli hükümlüler adına talep edilmiştir. İktidarlar seçimlerde oldukça önemli bir oy potansiyeli olan bu mahkûmları affederek seçimde avantaj sağlamak istemektedir. Her ne kadar kader mahkûmları için düzenlenmiş olsa da işlenen suçun mağdurlarını üzen bir durum ortaya çıkmaktadır. Hele hele taciz, tecavüz, istismar, darp, cinayet gibi toplumun nefret ve öfkesini kabartan suç faillerinin faydalanma olasılığı affa karşı tepki oluşturan bir faktördür. Çünkü geçmiş yıllarda yapılan af düzenlemeleri eşitlik ilkesine aykırılık nedeniyle genişlemek durumunda kalmıştır.
Türkiye yeni kritik bir seçime gidiyor. 24 Haziran’da milletvekili ve Cumhurbaşkanlığı için sandık başına gideceğiz. Erken seçim kararı alındıktan sonra iktidar seçim kıyağı olarak bir dizi karar aldı, yasa çıkardı. 2 Mayıs tarihli yazımda “seçim için af yasasıda gelecektir” öngörüsünde bulunmuştum. Hükümetin ekonomik ağırlıklı açıkladığı vaatlerde afla ilgili herhangi bir işaret yoktu. Ancak MHP Genel Başkanı toplumdan da bir talep olmadığı halde ortaya “tecavüzcüler, PKK’lılar, FETÖ’cüler hariç kader mahkûmlarına bir müjde verilmelidir” çıkışıyla iktidar partisini ve Cumhurbaşkanını zora soktu. Hükümet “gündemimizde af yoktur” diyerek süreci geçiştirmeye çalışırken MHP Genel Başkanı bu kez “cezaevlerinde isyan çıkabilir” açıklamasıyla toplumdaki gerilimi ve kaygıyı artırdı. İzleyip göreceğiz.
Bugün cezaevlerinde 70 bin dolayında öğrenci tutulmaktadır. Gazeteci, aydın, siyasetçilerin en fazla tutuklandığı ülkeler arasında ilk sıralarda gelmekteyiz. OHAL uygulaması temel hak ve özgürlükleri askıya aldı. Yargılamaların hukuka uygunluğu tartışmalı. Eleştiri sınırları alabildiğine daraldı. Hukukun evrensel ilkelerinden adil yargılanma hakkı ihlal ediliyor. Giderek hukuktan daha fazla uzaklaşılıyor. Binlerce insanın yargılanmadan suçlu kabul edilerek işinden edilmesi toplum vicdanını yaralamaktadır. Hiçbir şiddet eylemine katılmadan örgüt ilişkisi kurularak mahkûmiyetler verilmesi, üniversitelerinde düşüncelerini ifade ettikleri için tutuklanan öğrenciler, Cumhurbaşkanı adayının cezaevinde olması hukuksuzluk ayıbını yeryüzüne seriyor.
Af tartışması belki yersiz değildir. Kimin için ve neden istendiği önemlidir. Devlet yeni bir af çıkaracaksa kendine karşı işlendiği varsayılan suçlara af getirmelidir. Adli suçları önleyecek ekonomik, sosyal ve siyasal tedbirler alınmadan af ile suçlar engellenemez. Af kapsamına alınacak olan ancak devlet otoritesi dışında yasadışı çete-mafya türü organize faaliyetlerde bulunanların affı devlet otoritesini zayıflatacağı gibi hukuka ve adalete olan güveni de ortadan kaldıracaktır.
Her ile her ilçeye yüzlerce kişilik cezaevleri yapmaktan vazgeçtiğimizde “affetmek” gündemimizden çıkacaktır. Demokratik düzende özgürlükler barış, refah ve adalet getirir.