Bir ülkenin en köklü alanlarından olan eğitim Türkiye’de hiç bu kadar değersiz, önemsiz ve gereksiz hale gelmemişti. Farkındayım çok ağır ifade kullandım. Milyonlarca çocuk ve gencin uykularını kaçırdıysanız, milyonlarca anne, babayı etkisiz bıraktıysanız daha ağır ifadelerde kullanılabilir.
Eğitim-öğretim yılı başladıktan sonra bir sabah uyandığınızda ne olacağı, nasıl olacağı bilinmeyen keyfi, niyeti gizli, amacı itaat, hedefi boşluk olan bir karar çıkıyorsa düşünmemiz gereken çok şey vardır. Eğitimin başında bulunan sorumlunun süreci izleyen konumunda kaldığı bir yönetim anlayışı ülkeye hiçbir şey kazandıramaz.
Eğitim bilimsel bir faaliyet alanıdır. Devletlerin ülkesi ve toplumuyla geleceğini inşa ettiği en temel uğraşlardan biridir. Kurumlaşmış eğitimin toplumsal sonuçları vardır. Nasıl bir toplum öngörüyorsanız eğitim programlarını, yöntemlerini ona uygun düzenlersiniz. Cumhuriyetle birlikte Türkiye eğitim alanında çok özgün örnekler yaratmış zengin bir deneyime sahiptir. Ancak geldiğimiz noktada bırakın o birikimlerden yararlanmayı onların kazandırdığı birikim ve kültürü yok etme anlayışının egemen olduğuna tanık oluyoruz.
Hafta sonunda ortaokulu bitiren öğrenciler liselere geçiş sınavına girdiler. Liselere giriş sisteminin değiştirildiği yeni sistem sadece sınava giren öğrencileri değil ortaokulu bitiren bütün öğrenci ve velileri ilgilendiriyor. Bir emir komuta anlayışıyla “TEOG kalkacak” iradesini şak diye yerine getiren MEB okulları nitelikli-niteliksiz diye ortadan ikiye ayırıverdi. “Okullar olmasa Milli Eğitimi ne güzel yönetirdim” diyen eski bakanları hatırlatan bu yaklaşım yaratılan kargaşanın farkında değil. “En iyi okul evine en yakın okuldur” gerçeğinden yola çıkılmış olsa da öğrencilerin önüne konulan seçenekler öğrencilerin bir dayatma ile karşı karşıya kaldığını göstermektedir.
Liselere geçiş sistemi sorgulanmalıdır. Bir defa ortaya konuluşuyla anti demokratik ve bilimsellikten uzaktır. Eğitimin özneleri hadi bakanlık gibi söyleyelim paydaşları sürecin içine dâhil edilmemiştir. Siyasi ihtiyaçlardan kaynaklandığı çok açıktır. Genel liseleri Anadolu Liselerine dönüştürürken akademik başarıyı artırmak, iyi yetişmiş bir topluma ulaşmak amacıyla yapıldığı ifade edilmişti. Yıllarca dil öğretiminde ve bilimsel akademik eğitimde etkin bir sistem Anadolu Liseleri iktidar tarafından fiilen bitirildi. Böylece kendi tezini çökerten iktidar olarak tarihe not düşmüş oldu.
Ortaokullardan mezun olacak yaklaşık 1 milyon 200 bin öğrencimiz var. 300 bine yakın öğrencimiz sınava başvurmamıştır. Hangi okuldan, hangi öğrenciler ve hangi nedenle sınava girmek istememiştir. Yani nitelikli okulda okumak istememektedir. Bu sayı düşündürücüdür. Araştırmaya muhtaçtır.
Sınavla öğrenci alacak okul sayısı 1366, öğrenci sayısı 126 bin. Geriye kalan 1 milyondan fazla öğrenci adrese dayalı tercih yapacak. Düğümde buradadır. En az 5 tercih yapmak zorunda olan öğrenciler istemedikleri okul türlerine gönderilecek. İktidarın siyasi ihtiyacını göz önüne seren noktada burası. İstediği okula yerleşemeyen öğrenciler İmam Hatip Liseleri veya meslek liselerinde okumak zorunda kalacak. Öğrenci tercihinde adres kaydının bulunduğu “halka” içindeki okullar yer almak zorunda.
MEB ekonomik verilere dayanarak velilerin %7 büyüdüğünden hareketle çocuklarını istemedikleri okullara göndermek yerine özel okulları tercih edebileceğini, artık sosyal devlet anlayışının modası geçen bir yöntem olduğunu, bu nedenle eğitimi sermayeye açtıklarını, bedelini ödeyenlerin iyi eğitim alma hakkını koruduklarını da söylüyor. Ne güzel ver parayı al eğitimi, artık yurttaş değil müşterisiniz.