Bir süredir ekonomide yaşanan gelişmeler gelmekte olan krizin hızlandığını, fırtınanın kopmakta olduğunun işaretleri. Hükümetin ekonomiden sosyal politikalara, eğitim-sağlık politikalarından dış politikaya kadar aldığı karar ve uygulamalar sorunları çözmekte yetersiz. Toplumun verdiği tepkilere hükümet kanadının “bu müdahaleler lobilerin, dış güçlerin Türkiye’ye husumetleridir” şeklinde açıklaması inandırıcı olmamaktadır. Son haftalarda doların neden hareketlendiği, nasıl kontrol edileceği merakla izlenmekte.
Dostum Prof. Dr. Mustafa Durmuş’un 23 Mayıs 2018 tarihinde kaleme aldığı yazı (mustafadurmusblog.blogspot.com/) aydınlatıcı olduğu kadar uyarıcı bir nitelik taşıdığından özetle köşemden aktarmak istiyorum.
……. “Neler oluyor?” diye soranlar için yanıt açık: Aslında yeni bir şey olmuyor. Bir süredir başta döviz, işsizlik, enflasyon, borç stokları ve cari açık olmak üzere ekonominin temel göstergeleri freni patlamış bir araç gibi yolundakileri ezip geçiyor. Alınan baskın seçim kararı ise, tıpkı 2001 yılında alınan erken seçim kararı gibi, bu süreci hızlandıran ve aracı duvara toslatan bir karar olarak tarihe geçecek.
DOLAR NEDEN YÜKSELİYOR YA DA LİRA NEDEN BU DENLİ DEĞER KAYBEDİYOR?
Bu sorunun birçok yanıtı var ama sadece belli başlılarına değinmekle yetinelim.
Küresel çapta sırasıyla; Trump’ın uyguladığı korumacı politikalar, koyduğu ithalat vergileri ve ithalat kısıtlamaları, FED’in ard arda faiz oranlarını artırıyor olması ama en önemlisi petrol fiyatlarının sürekli artması doları fırlatıyor.
PETROL FİYATLARI ARTIYOR
Türkiye gibi petrol ithalatı yüksek bir ülke iseniz dolara olan ihtiyacınız çok daha fazla oluyor. Böylece petrolün fiyatı arttıkça cebinizde daha çok dolar bulundurmak zorundasınız. Bu da sizin hesapsız-kitapsız büyüme politikalarınızı gözden geçirmenizi gerekli kılıyor.
İTHALATA OLAN AĞIR BAĞIMLILIK
Türkiye ekonomisi hem üretim ve tüketim, hem de ihracat açısından ithalata bağımlı. Yani sermayedarlar kâr elde edebilmek için üretim yaptıklarında bunun hammaddesini, makine ve ekipmanını, teknolojisini, ara malını çok büyük ölçüde dışarıdan sağlamak zorundalar. Bu bağımlılık yüzde 80’e yaklaşmış durumda. Ayrıca saman, et, buğday, şeker, hatta tereyağı dahi gıda maddeleri de artık ithalatla geliyor. Soframızda olan neredeyse hiçbir şey ne yerli ne de milli artık. Bu durum son 16 yıldır izlenen sanayisizleştirici olduğu kadar tarımsızlaştırıcı neo liberal ithalat politikalarının ve inşaata dayalı kâr ve sermaye biriktirme stratejisinin bir sonucu. Tarımsal arazilerin üzerine TOKİ binaları, AVM’ler, plazalar dikerseniz, buralar ithal malı ürünler satarsa, bunları ithal etmek için dolarınızın, avronuzun olması gerekiyor.
ÖZEL SEKTÖRÜN DIŞ BORCU PATLADI
Ülkenin dış borç stoku 453 milyar dolar. Bunlar geri ödenecek. Tek başına özel sektörün bu yıl sonuna kadar ödemesi gereken dış borç faiziyle birlikte yaklaşık 94 milyar. Döviz pozisyon açığı ise bunun üç katı. Bu da borçlu firmaların, ekonomiye ve iktidara olan güveni azaldığında bu borçları ödeyebilmek için bugünden, yani dolar daha da yükselmeden dolar satın alarak biriktirmesine neden oluyor. Bu da kuru yükseltiyor.
ENFLASYON VE BELİRSİZLİKLER ARTTI
Son olarak enflasyon bu denli yüksek, gelecek bu denli belirsiz ve ekonomik ve politik risklerle dolu olduğunda elinde Türk lirası olanlar paralarının değerinin erimesini önlemek için ya dolar (ya da avro) veya altın almaya başlıyorlar. Dolar ile birlikte altının da zirve yapmasının nedeni bu.
YA SONUÇLARI?
İflaslar artacak. Kitlesel işçi çıkarımları gündemde; Kuşkusuz bunun en çarpıcı sonucu, döviz cinsinden borçlu bazı firmaların, artık borçlarını dahi çevirebilmek için yeni borç alamamaları nedeniyle batmaları, iflas etmeleri olacak. Bunun işaretleri de yok değil. Doğuş Grubu dâhil birçok büyük firma mallarını satarak bu sıkıntıyı aşmaya çalışıyor.
Vergi gelirleri azalacak, hayat daha da pahalanacak; Döviz artınca, petrolden başlayarak, iğneye, ipliğe zam geldiğini artık yaşayarak biliyoruz. Yani fiyatlar, enflasyon artacak. Gelirlerini kaybeden ya da ücretleri enflasyon nispetinde artmayanlar bu fiyat artışları karşısında daha da yoksullaşacaklar.
Bilime ve bilim insanlarının sözlerine inanıldığı günler kuşkusuz yakındır.