Üretmeden tüketmek olmaz derdi atalarımız..

Bizler o ataların evlatları, torunları onların nesilleri değil miyiz? Ne oldu bize?

Yapılan bu ekonomik sorunların kavgası neye? Sebep belli değil mi, üretmeyen bir toplum tüketme politikasına mahkumdur; üretmeden tüketmek tükenmek getirir.

Bu durum ülkemizin büyük bir problemidir. Ekonominin bu durumda olmasının en etken sebebidir. Giderek üretmekten uzaklaşıyor, toplum olarak arapvari yaşamaya başlıyoruz.

Tüketime kapılmış gidiyoruz ve hizmet üretimi dışında bir şeyler üretmekte olan insan sayımız giderek azalıyor. Üretmeden bu topraklar hiç bir zaman istediğimiz günlere erişecek güce gelemeyecektir, umuyorum ki bizlere üretken kimliği tekrardan kazandıracak insanlar toplumu yönlendirici mevkilere gelirler.

Oturduğumuz koltuktan ekonomi üzerine nutuklar atarak bu toplumun kaybettiği ekonomik refah seviyesini geri kazandırmamız ne yazık ki imkansız.

Kendime; insanı dünyaya bağlayan nedir? sorusunu sorduğumda verebildiğim en geçerli cevap ‘üretmek’ oldu. İnsanı insan yapan hayvandan ayıran en temel gerçeğin bu olduğuna kani oldum. Oysa sonra baktım ki en temel mutsuzlukların temelinde ya üretememek ya da ürettiğine yabancılaşmak vardı. Aslını inkar eden, yaratılış sebebinden uzaklaşan bir toplum olarak bu şartlarda ekonomiye nasıl katkı sağlayabiliriz?

Biz her anlamda tükeniyoruz, burada sadece sandalye üretmekten bahsetmiyorum, oradaki sanatı, sandalyeye katılan ruhu, fedakarlığı, emeği, göz yaşını kastediyorum.

Sadece somut şeylerden de söz etmiyorum misal sevgiden aşktan dem vuruyorum. Aşkı üretebilen, insanı, doğayı sevebilen, sevdiğine yabancılaşmayan biri mutsuz olabilir mi sorusunu soruyorum. insanın zorunluluk olduğu için değil, özgürce kendinden olan bir şeyi ortaya çıkarma güdüsünden bahsediyorum.

Benliğinin tasarımındaki tüm incelikleri hayata yansıtabilen, kendini tanıyan, dolayısıyla en başında kendine yabancılaşmayan samimi bir insan mutsuz olamaz, ben bunu biliyorum.

Sahibinin kim olduğunu bilmediğim lakin çok severek benimsediğim bir söz vardır; ‘Sen değiş, dünyan değişsin’

Üretmek; sağlam bir ekonominin temelidir, değer yaratmakla bir araya gelince refahı artırır.

Bu eylemin yokluğunda, faiz öderken tefeci kucağından kalkamaz hâle gelirsiniz.

Üretmeden refah olmaz, yediğiniz sürece geleceğinizden habersiz bir şekilde güvercin ürkekliğiyle yaşarsınız. İşte tam da bundandır ki yaşadığımız tüm bu sıkıntılı sürecin temelidir bu durum.

Üretmeme temeli öyle sağlam atılıyor ki; üretmekten soğutulmakla beraber, durum nefes dahi almaktan üşenir hale doğru gidiyor.

Üretmek eylemi özellikle birey açısından gerçekleştirilmesi dahilinde insanda yarattığı o haz paha biçilemez. Hele ki ürettiği ürün başka insanların da beğenisini kazanınca daha bir harikulade hissediyor insan.

Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün önünde saygıyla eğildiğim bir sözü vardır; “Çalışmadan, yorulmadan ve üretmeden, rahat yaşamak isteyen toplumlar; evvela haysiyetlerini, sonra hürriyetlerini daha sonra da istiklal ve istikballerini kaybetmeye mahkumdurlar.”

Biz kaybetmeye neden mahkum bırakılıyoruz?

Değişik bir toplum olduk. Adalet ve merhamet gibi değerlerimizi yitirdik bunun temelinde üretmeden tüketmek var, ekonomi nedir diye sormuyorum bile toplum olarak bundan bir haber olduğumuz aşikar.

Bunu anlamak için bir süpermarketin önünde Iphone indirimi bekleyen yüzlerce kişinin kepenk daha açılmaya başladığı anda nasıl indirimli telefon alabilmek için birbirleriyle savaştıklarına bakmanız yeterli. ,

O kuyrukta bekleyen vatandaşa sormak lazım, ‘yahu kardeşim sen 7.000 TL’lik ne ürettin’ ?

Üretmeden tüketmek insanoğluna yakışan bir hal olamaz, bu durum kabul edilemez. Bir hayvan bile en azından toplayarak da olsa yediğinin karşılığını et-süt, yumurta gibi gıdalarla geri vermektedir. Nasıl oluyor da bir insan üretmeden tüketme anlayışını kabulleniyor ve hazmediyor, aklım almıyor.

Her koyunun kendi bacağından asılacağını umarak, olayı bireyselleştirmek istemesem de durum ülke geneline yayılmış durumda.

İşte en vahim olanı da bu ya !

İnsan egosunda (nefs), yoğun emek koymadan, sıkıntı çekmeden rahat yaşamak arzusu hep vardır ve bu doğaldır. Ancak her doğal olan şeyin gerçekleşmesi mümkün müdür? Hayır. Çünkü ‘’hazıra hazine dayanmaz.’’ İnsanlar hayat standartlarını yükseltmek için kazanmak zorundadırlar. Kazanmanın en hakça olanı ise çalışmak ve üretmektir. Üretmeden tüketmek, var olan kaynakların süreç içinde tükenip gitmesine ve dolayısıyla muhtaç duruma düşmeye sebep olmaktadır.

Oysa üretme politikasının tükenmesiyle getirdiği lüks tüketimler insana itibar kazandırmaz, itibar ne saraylarla ne de lüks gösterişli arabalarla sağlanmaz, itibar; üretim ve üretimin hakça paylaşılmasıyla sağlanır.

Yani demem o ki; emek olmadan, yemek olmaz! Ekonomiyi düzeltmek istiyorsanız yapmanız gereken tek şey üretmektir.

Bu toplumun reçetesi budur; sevgilerimle, hoşçakalın.