İYİ Parti’ ve CHP’nin ilimiz özelinde eğitimi gündeme getirmelerine sevinmiş, İYİ Parti il başkanı Serdip Dokumacı’nın açıklamalarını aktarmıştım.

Bugün de CHP Sakarya Milletvekili ve Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu Üyesi Ayça Taşkent’in önemli açıklamasını aktarayım.

CHP Sakarya Milletvekili Ayça Taşkent, yeni eğitim-öğretim yılının başlaması nedeniyle özellikle çocukların içinde bulunduğu mevcut durumu değerlendirdi

Son 20 senede çocuklardan koskoca bir gelecek çalındığını ve çocukların çocukluğu bile yaşayamadığını vurguladı.

“Eğlenmesi, gülmesi, iyi bir eğitim alması, özgür bir ortamda yetişmesi gerekirken bizim çocuklarımız yoksullukla ve eğitimin niteliğinin her gün düşüşüyle mücadele ediyor. Anne babalar beslenme çantasına ne koyacağını bilemiyor artık. Bugün Türkiye’de 2 buçuk milyona yakın çocuk yardımla okuyor. Çağdaş eğitimden hızla uzaklaştığımız, yoksulluğun her geçen gün arttığı Türkiye’de çocuklarımızın payına maalesef hiç hak etmedikleri bir gelecek düşüyor. Tüm bunların çözümü için bilimden ve akıldan beslenen, kamucu bir eğitim politikasını hayata geçirmeli ve bu konuda mücadele etmekten geri durmamalıyız. Biz bu mücadelemizi sürdürürken; yeni eğitim öğretim yılının bütün öğrenciler, öğretmenler ve aileler için hayırlı olmasını diliyorum.” dedi.
Açıklamanın özete şöyle;

MEB Bütçesinden Eğitim Yatırımlarına Ayrılan Pay 9,18’de Kaldı
Milli Eğitim Bakanlığı’nın bütçesine baktığımızda orada da kocaman bir hüsranla karşı karşıya kalıyoruz. İktidarın her fırsatta övündüğü MEB bütçesi her sene eriyor. 2023 yılında 9,64 olan oran, 2010 yılından bugüne görülen en düşük oran oldu. Eğitim bütçesinin milli gelire oranı OECD ortalaması olan yüzde 6’ya 21 yılda hiç ulaşamadı. MEB bütçesinden eğitim yatırımlarına ayrılan pay AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılında yüzde 17,18 iken bu oran 2009’da en düşük oranı olan 4,57’yi görmüş, 2023’te ise 9,18’de kaldığını görüyoruz. Açık ki AKP iktidarı yurttaşların hiçbir işine yaramayan mega projelerden Milli Eğitim’e bütçe ayıramıyor!
Okullaşma Oranı Düşüyor
Okullaşma oranlarına baktığımızda da vahim bir tablo ile karşı karşıyayız.  Son on yılın en dikkat çekici verisi, ilkokulda okullaşma oranının yüzde 99,57’den yüzde 93,16’ya, ortaokulda okullaşma oranının yüzde 95,68’den yüzde 89,84’e gerilemesidir. Lisede okullaşma oranı ise yüzde 67,37’den 53,55’e düştü. Okullaşma oranının düşmesine neden olan durumların başında çocukların ekonomik kaygılarla aile ekonomisine dahil olması ve evlendirilmesi ve bu nedenlerle okulun bırakılması ya da örgün eğitim terk edilerek açık öğretim okullarına geçiş yapılması geliyor.

Yoksulluk bugün Türkiye’nin en büyük problemi. Bu problemden çocuklar da nasibini alıyor. Beslenme çantaları dolmuyor, çocukların derste açlıktan başları ağrıyor. Bunları duyuyoruz öğretmenlerden. 2022 yılı itibarıyla 2 milyon 438 bin 865 çocuk Şartlı Eğitim Yardımı’ndan faydalanıyor. Eğitim yaşamını sürdürebilmek için sosyal yardıma muhtaç çocuk sayısı ise hemen her yıl iki buçuk milyonun üzerinde. İktidar çok fazla sosyal yardım yaptığını vurgulamaya çalışıyor ama bu madalyonun asıl yüzünde sosyal politikanın çöküşü, yönetilebilir yoksulluk ve büyüyen yoksulluk ağı var.  
TÜİK 2022 yılı istatistiklerine göre ise 6 aydan büyük çocukların sadece yüzde 57,8’i süt ve süt ürünü tüketebiliyor. Yine aynı yaş grubu için her gün ekmek/makarna grubu tüketen çocuk sayısı oranı yüzde 62,4. Çocuklardan sadece yüzde 50,5’i her gün meyve, yüzde 33’ü ise sebze tüketebiliyor. 6 aydan büyük çocuklardan sadece yüzde 12,7’si et, tavuk veya balığı her gün tüketirken fasulye, nohut, mercimek gibi kuru baklagilleri her gün tükettiği belirtilen çocukların oranı yüzde 10,9.
Yeni eğitim öğretim yılı başladı. Tüm Kırtasiyeciler Derneği (TÜKİD) bir ilkokul öğrencisinin çantasında bulunması gereken ürünlerle dolu olarak maliyetini hesapladı. Buna göre, geçen yıl 632 TL'ye dolan çanta bu yıl yüzde 66 zamla 1053 TL’ye doluyor. Veliler çocukların hem beslenme hem de okul çantası doldurmakta zorlanıyor artık.
Bilimsel, laik, özgür bir eğitimin yerine tarikatlarla, cemaatlerle protokoller üzerinden yürüyen bir eğitim tesis etme niyetindeler. Okullara manevi danışman adı altında imam ve vaiz görevlendirmesi, TÜGVA’ya yüzlerce okulun tahsis edilmesi, zorunlu din dersleri gibi baskıcı politikalarla laik ve bilimsel eğitimin açık bir şekilde önünde durmaya çabalıyorlar.
Bugün Türkiye’de bir buçuk milyona yakın çocuk taşımalı eğitim ile okullarına gidiyor. Dolayısıyla çocuklarımız köylerinden kilometrelerce öteye taşınarak eğitim almaya çabalıyorlar. Çocuklar neredeyse eğitim orada sağlanmalı. Bu olmadığı sürece ne kız çocuklarının okullaşma oranı artar, ne de köyler gelişir. Köy okulları acilen açılmalı. Çünkü bir köyde okul olması, orada öğretmen olması, yalnızca çocukların değil, bir köyün tümüyle eğitimle, bilimle gelişmesi demek. 
Özellikle eğitim konusunda tüm politikalar göz önünde bulundurulmalı ve bütüncül politikalar oluşturulmalı. Bütüncül politikalar olmadan eğitimde sorunların çözülmesi çok zor. Bilimden ve akıldan beslenen, kamucu bir eğitim politikasını hayata geçirmeli ve bu konuda mücadele etmekten geri durmamalıyız.