Ekonomi yazsana diyenlere ‘ekonomiden ek anlamam’ diyorum.

Diyorlar ki ‘kendini küçümseme, ekonomiyi ‘faiz sebep enflasyon sonuçtur’ ve 'Kur artışının faizle alakası yok!' diyenlerden, daha iyi bildiğine eminim!’

Haklılar…

Faizin kaç olacağına ülkeyi yönetenlerin değil, başta ülke ekonomisinin durumu ve piyasa koşullarının belirlediğini bilecek kadar da ekonomiden anlıyorum.

Paran sürekli değer kaybederken, faizi de düşük tuttuğun zaman, yatırımcının altın ve dövize yükleneceğini, dolayısıyla her ikisinin de Türk lirası karşısında değer kazanacağını bilmeyecek ne var?

Biliyoruz ama anlatamıyoruz…

Doların son aylarda böyle azmasının temel sebepleri;

Enflasyon yükselirken faizin indirilmesi, Merkez Bankası’nın bağımsızlığını yitirmesi ve Türkiye ekonomisinin güven kaybetmesi…

Eski Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak ‘Dolar yükselince endişelenmeli miyiz?' sorusunu “Dolarla mı maaş alıyorsunuz?” şeklinde tiye almıştı.

Yine son Başbakan Binali Yıldırım, doların yükselişini alaya almış “dolsa ne olur dolmasa ne olur” demişti.

Şimdi dolar doluyor, hazine boşalıyor.

Böyle olması da doğal çünkü Dolar ve Euro’daki hızlı yükseliş Türkiye ekonomisi ve halkı için büyük maliyet demektir.

Dövizin yükselmesi demek, senin paranın değer kaybetmesi demektir.

Senin paranın değer kaybetmesi, döviz endeksli alışverişinde daha çok para vermen demektir.

Dövizin artışı buna karşılık senin gelirinin yerinde sayması, dövize endeksli tüm tüketim maddeleri için cebinden daha çok para çıkacak demektir.

Nitekim sokaktan simit alırken fiyat artışının sebebini sorsanız satıcı size ‘Abi görmüyor musun döviz nerelere tırmandı’ diyecektir.

Çünkü, imalatının çok büyük bir kısmı dışa bağımlı ve dövize endeksli bir ülke ve halkı için, döviz artışı iğneden ipliğe zam demektir.

Ülke içinde bu böyledir.

Diyelim, ki öyle ülkenizin 475 milyar dolar dış borcu var.

Bu durumda, döviz kurundaki her 1 kuruşluk artış ülkenizin toplam dış borcuna 4.8 milyar TL ilave demektir.

Döviz kurunda yaşanan hızlı artış yüklü dış borçlar nedeniyle ülke kaynaklarının daha fazla yurtdışına akması demektir aynı zamanda…

İşin ilginç ve bir o kadar da korkunç tarafı 5 Trilyon 617 Milyar TL olan iç borcumuzun 3.Trilyon 771 milyar TL tutarındaki kısmı dolar cinsinden borç…

Yaklaşık 140 Milyar Dolar…

Türkiye hükümeti, Türkiye’de neden dövizle iş yaptırır diye sormaktan dilimizde tüy bitti.

Size ne dediler?

Siz ekonomiden ne anlarsınız dediler.

Ben ekonomistim, ekonominin kitabını yazdım dediler.

Kamu ihalelerinin dövize endeksli yapılmasını eleştirmemizi bile engellediler.

Sahi ya, Türkiye’de, Türkiye hükümeti, Türk işadamlarına ihaleleri neden döviz karşılığı verir?

‘Yap İşlet Devret’ler dahil, enerji, sağlık, inşaat gibi alanlarda Türk müteahhitlere dövizle ihale vere vere oluştu bu borç.

140 milyar dolarlık iç borcun sebebi bu.

Bu durumda Doları istifleyenlerin keyfi yerinde…

Döviz garantili iş yapan müteahhitlerin keyfi yerinde…

Türkiye batmış çıkmış umurlarında mı?

Özetin özeti de şudur: AKP Türkiye’yi, torunlarımızın torunlarına kadar borçlandırdı. Borcu borçla çevirerek iktidarını sürdürüyor. 

Sonuç;

Türkiye küçüldü. Son 8 yıldır kişi başı milli gelir düşüyor.

Zengin, daha da zenginleşti. Sadece AKP’nin dayandığı sermaye sınıfı değil, geleneksel “en büyükler” de, İstanbul sermayesi de AKP rejiminden memnun! Koç ve Sabancı, en kârlı dönemini AKP iktidarında geçirdi. 

Fakir, daha da fakirleşti. Bırakın yoksulluk sınırını, açlık sınırının altında gelirle yaşayan milyonlar var artık Türkiye’de.

Zengin-fakir makası açıldı. En üstteki yüzde 20’nin ekonomiden aldığı payla, en alttaki yüzde 20’nin ekonomiden aldığı pay arasındaki makas açıldıkça açıldı.

Orta direk bitti. En üstteki yüzde 20 ile en alttaki yüzde 20 arasında kalan ve geleneksel olarak orta direk diye nitelenen üç tane yüzde 20’lik kesim, bitti. Şöyle ki, o üç yüzdelik dilim de en alttaki yüzde 20’lik dilimin yanına itiliyor.

Yani en üstteki 20 ile yüzde 80 arasında uçurum oluşuyor.

Biz işte o uçurumdan düşüyoruz ama uçtuğumuzu sanıyoruz.