Siyaset içerden de dışardan da geriliyor. İçeride OHAL uygulamaları ve Belediye Başkanlarının istifaları, dışarıda Ortadoğu’da yaşananlar yanında AB ve ABD ile kriz düzeyindeki gelişmeler tedirginliğimizi artırıyor. Son dönemde eğitimle ilgili gelişmeler dikkat çekici düzeyde. Eğitimin bilimsel ve laik içeriği törpülenirken daha muhafazakâr ve dinsel vurgular artıyor. Bunların yanında toplumu yeni bir saflaşmaya götürebilecek yasal değişiklikler meclis gündeminden düşmüyor. Müftülüklere nikah kıyma yetkisi son örnek.
Yasalar; toplumun ihtiyaçlarını gidermek, toplumsal sorunlara çözüm üretmek ve toplumun bir arada refah içinde yaşaması gözetilerek yasa koyucu tarafından yapılır. Son yasa değişikliğine baktığımızda ise hangi ihtiyaçtan kaynaklandığı belirsiz. Nikâh işlemlerini kolaylaştırmak ve hızlandırmak için düzenlendiği belirtilmiş. Ancak bugüne kadar nikâh işlemlerinde zorlanana şikâyet edene hiç rastlamadık. Bu durum, belediyelerden sonra müftülükler de nikah kıyıversin ne olurmuş denecek kadar sıradan bir durum değil.
Şimdi bir düşünelim. Müftülüklere dolayısıyla imamlara nikah kıydırma yoluyla dini nikah resmiyete girmiş olacak. Bugüne kadar resmi nikah yaptıranlardan isteyen kendi inancına göre dini nikah kıydırıyordu. Yani dini nikahın önünde bir engel yoktu. Bu düzenleme ile anayasada güvenceye alınmış olan “hiç kimse inancını açıklamaya zorlanamaz” hükmü fiilen ortadan kalkacak. Mahalle baskısı evlenen çiftler üzerinde etkili olacak. İnançları, mezhepleri farklı olanlara benzer uygulama sunulmayacak ki bu da eşitlik ilkesine aykırı olacak.
Toplumumuzun kanayan yarası çocuk evlilikleri yaygınlaşacak, birden fazla kadınla evlilikler biraz daha artacak. Belediye görevlileri tarafından kıyılan nikah ve nüfus işlemlerine ait kayıtların tutulması sağlıklı yürürken, imamlar tarafından yürütülecek işlemlerin ne kadar sağlıklı olacağı kuşkuludur. Aile kurumunun temeli laikliğe dayanırken evlenen kişiler isterlerse inançlarına uygun tören yapmaktadır. Bu düzenlemenin ardından evlilik işlemleri dinsel bir şekil alacak ve şeriata göre gerçekleşmiş olacaktır. Çocukların kimden olduğu, ne zaman doğduğu beyana dayalı olacak ve aile kurumu büyük zarar görecektir. Bu yaklaşım laik Cumhuriyete vurulacak çok ağır bir darbe olacaktır.
Bu yasa meclis genel kurulunda kabul edilmiş olsa da toplum vicdanında kadük kalacaktır. Toplumu inanan inanmayan şeklinde ayrıştıracak yeni bir gerilimi kaldıracak gücümüz kalmamıştır. Coğrafyamızın kan gölüne döndüğü bir ortamda yeni kırılmaların getireceği faturanın bedelini hepimizin ödeyeceğini bu yasayı hazırlayanlarda kabul yönünde oy kullananlar da çok iyi düşünmelidir.