Başarısızlıklara Lozan mazereti bitti, yeni bahaneleri Anayasa…

Bugüne kadar hangi güzel bir işi yapacaklardı da Anayasa engel oldu deseniz, tık yok. Maksat yeni bir bahane ile milleti oyalamak.

Peki, mevcut Anayasa’ya uyma konusunda sabıkalı olanlar yaptıkları Anayasa’ya uyacaklar mı? O da ayrı bir garabet.

Yıllardır Anayasa’ya aykırı pek çok fiili görmezden geliyorlar.

Mesela tekke, zaviye, tarikat ve cemaatler Anayasal kuruluşlar mı mesela? Değil. Neden varlıklarına izin veriyorlar? Veya neden Anayasayı çiğniyorlar.

Anayasayı çiğnemekle kalmıyor, o her fırsatta bağlılıklarını bildirdikleri “Ey millet! İyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti, şeyhler, dervişler, müritler, mensuplar memleketi olamaz. En doğru, en gerçek tarikat medeniyet (uygarlık) tarikatıdır. Uygarlığın emir ve isteklerini yapmak, insan olmak için yeterlidir” sözlerini söyleyip gereğini yapan Atatürk’ü de ezip geçiyorlar.

Görüşümüz belli ve net; hepsi kapatılmalı. Bu ülkede hiçbir paralel devlet oluşumuna izin verilmemeli…

Atatürk, tarihten çıkardığı derslerle, modern çağın koşullarını dikkate alarak kurdu.

Laik Cumhuriyeti şekillendiren o devrimlerden birisi, belki de en önemlisi Tekke, Zaviye ve Türbelerin kapatılmasıydı.

3 Mart 1924'te Şeriye ve Efkaf Vekâleti'ni kaldıran 429 Sayılı Kanun'un 5. maddesi ile tekke ve zaviyeler Diyanet İşleri Başkanlığı'na bağlandı.

1925 başlarında patlak veren Şeyh Sait İsyanı tekke ve zaviyelerin kapanma sürecini hızlandırdı.  İsyan devam ederken Takrir-i Sükûn Kanunu çıkarılıp İstiklal Mahkemeleri kuruldu. 25 Şubat 1925'te Hıyaneti Vataniye Kanunu'nun 1. maddesine “dini siyasete alet edenlerin vatan haini sayılacakları” hükmü eklendi.

Şeyh Sait İsyanı sonrasındaki yargılamalarda, tekkelerin çağdaş Cumhuriyet için büyük tehdit oldukları anlaşıldı. 

Şeyh Sait İsyanı sonrasında Doğu İstiklal Mahkemesi, “tekke ve zaviyelerin birer kötülük ve fesat ocağı oldukları” gerekçesiyle “yargı bölgesindeki tüm tekkelerin ve zaviyelerin kapatılmasına” karar verdi. Ankara İstiklal Mahkemesi de hükümete, tekke ve zaviyelerin ülke genelinde kapatılmasını önerdi.

Tekke, Zaviye ve Türbelerin Kapatılma Biçimi Cumhuriyet'in Tarihe, Kültüre ve İnsana Saygısı

30 Kasım 1925’te 677 Sayılı “Tekke ve Zaviyelerle Türbelerin Kapatılmasına ve Türbedarlıklarla Bir Takım Unvanların Yasaklanmasına İlişkin” kanun çıkarıldı. Bu kanun, 13 Aralık 1925'te yürürlüğe girdi.

Ayrıca Türk Ceza Kanunu'nun 131. maddesi “dini görevliler için belirlenen kılık kıyafetin, yetkisiz ve izinsiz giyilemeyeceği” şeklinde değiştirildi.

Bakanlar Kurulu'nun 2 Eylül 1925 tarihli Talimatnamesi ile 773 tekke ve 905 türbe kapatılarak eğitim kurumu olarak kullanılmak amacıyla Millî Eğitim Bakanlığı'na devredildi. (Doğaner, s. 247)

Tekke ve zaviye binalarından uygun olanlar okula dönüştürülürken, uygun olmayanlar ise (çok yıkık, harap olanlar) satılarak elde edilecek parayla köylere okul yapılacaktı. 

Talimatnameye göre şeyhler, eğer vakfiyelerinde hüküm varsa, ölünceye kadar tekkelerinde oturabilecekler ve geçim paralarını da almaya devam edeceklerdi.

Ödenekleri kesilen şeyhlerden de ilim ehli olanlara maaş bağlanacaktı.

Türbedarlara da maaşlarının ödenmesine devam edilecek ve bu kişiler camilerde imam ve müezzin olarak görevlendirilecekti. 

Talimatnameye göre tekke ve zaviyelerdeki tarihi eşyalar müzelere taşındı.

Tarihi değerdeki tekke ve zaviyeler ise onarılıp kültür varlığı olarak korundu.

Görüldüğü gibi genç Cumhuriyet tekke, zaviye ve türbeleri kapatırken tarihe, kültüre ve insana saygılı davrandı. Kapatılan kurumlardaki tarihi, kültürel, dinsel eserleri korudu; binaların uygun olanlarını okula veya camiye dönüştürdü. Kapatılan tekke, zaviye ve türbelerdeki şeyhleri ve türbedarları mağdur etmemek için gerekli düzenlemeleri yaptı: Mensupların, ölünceye kadar tekkelerinde kalmalarına izin verdi, onlara maaş ödemeye devam etti ve çoğuna iş buldu.

Atatürk'ün akıl, bilim temelli laik, seküler, uygar Türkiye Cumhuriyeti'nde Ortaçağ bağnazlığının temsilcisi tekke, zaviye, türbelerin yeri yoktu.

30 Ağustos 1925'te Kastamonu Türk Ocağı'nda şunları söyledi: “Ölüleri yardıma çağırmak, uygar bir ulus için yüzkarasıdır… Bugün mevcut tarikatların amacı, kendilerine bağlı olanları, dünya hayatı ile manevi hayatta mutluluğa kavuşturmaktan başka ne olabilir? Bugün ilmin, fennin, tüm kapsamıyla uygarlığın saçtığı ışık önünde filan ya da falan şeyhin yol göstermesiyle maddi ve manevi mutluluk arayacak kadar ilkel insanların Türkiye uygar topluluğunda varlığını kesinlikle kabul etmiyorum. Ey millet! İyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti, şeyhler, dervişler, müritler, mensuplar memleketi olamaz. En doğru, en gerçek tarikat medeniyet (uygarlık) tarikatıdır. Uygarlığın emir ve isteklerini yapmak, insan olmak için yeterlidir.”

Atatürk, 31 Ağustos 1925'te Çankırı'da da şunları söyledi: “Tekkeler kesinlikle kapatılmalıdır. Türkiye Cumhuriyeti, her alanda doğru yolu gösterecek güce sahiptir. Hiçbirimiz tekkelerin yol göstermesine muhtaç değiliz. Biz, uygarlıktan, bilimden, fenden güç alıyoruz ve ona göre yürüyoruz. Başka bir şey tanımayız…” 

Tekke, zaviye ve türbelerin kapatılması işi, basit bir karar ve kanun işi değildir. Bu karar ve hamle ile Mustafa Kemal, halk hayatına kadar inmiş, kökleri asırların derinliklerinden gelen bütün bu Doğulu sisteme karşı devrimci bir çıkışla açıkça cephe almıştır.

Atatürk, tekke, zaviye, türbeleri kapatarak bu coğrafyadaki en büyük bataklığı kurutmak istedi. Atatürk'ten sonrakiler ise tarikat, cemaat bataklığını yeniden besleyip büyüttüler. Sonuç ortada!

Derhal yürürlükteki Anayasa gereği, topu kapatılmalı, toplum ferahlamalı…