Tüketim alışkanlıklarımın değişmesiyle beraber hayatımdan  birçok şeyi çıkardım. Ferahladım, temizlendim, yüklerimden kurtuldum Azın çokluğuna ve gücüne işaret bir ışık sayesinde ben hayatımı bir sırt çantasına sığdırabildim…kolay olmadı.

Uzun süredir içinde bulunduğum ve hayatımı etkisi altına alıp beni benliğimle kavuşturan  soyut bir  varlıktan bahsetmek istiyorum. Birçoğumuzun  aslında hayatının bir noktasında kullandığı fakat kendisi hakkında bilgi sahibi olmadığı bir kavram..Evet minimalizmden bahsetmek istiyorum.

İçinde bulunduğumuz çağın bize getirdiği en temel dürtü  tüketme arzusudur. Daha çok tüketiyor, daha çok çalışıyor, daha fazla öğrenmeye çabalıyoruz. Daha çok tüketiyoruz, sebebini bile bilmeden. Bize sunulan her şey artık daha fazla ama bu bizi daha mutlu yapmadı. Oysa ki mutlu olmak için yaşıyoruz, demek ki yanlış olan bir şeyler var. Tüm bunları yaparken ise yaşam akıp gidiyor, biz ise anı yaşayamadan, sürekli bir şeylere yetişmeye çalışıyoruz. Ancak yaşam, yaşadığınız ana odaklanıp tadını çıkarabildiğinizde güzeldir.

Yeni yaşam şeklimizden çıkardığım sonuç şu: İnsanlar artık kendisi için yaşayamıyor. Daha fazla üretiyor, daha fazla tüketiyoruz, ancak kendimizle ilgilenebilecek vaktimiz ve bu vaktin kalitesi giderek azalıyor. İnsan olarak giderek daha fazla bireyselleşiyoruz. Birçok irili ufaklı gürültünün arasında yaşamın müziğini duymaya odaklanamıyoruz.

Bu yaşam şeklini olduğu gibi kabul etmek zorunda değiliz. İşte minimalizm burada devreye giriyor. Bu yeni çağın ortaya çıkardığı olumsuzlukları en aza indirmek veya tamamen ortadan kaldırmak adına bir takım önlemler alabiliriz. Hayatımızı, ilişkilerimizi ve zihinsel süreçlerimizi sadeleştirerek daha kaliteli,  ve özgür bir yaşama sahip olabiliriz.

Şimdi gelelim işin pratikteki kısmına. Minimalist yaşayabilmek için öncelikle nesnelerin esiri olmaktan kurtulmamız gerekiyor. Burada ne demek istediğimi siz düşünün. Nesneleri, hayatımızın merkezi olmaktan çıkarıp kendimizi merkeze koymalıyız. İsviçre Sigorta’nın bir reklamında dediği gibi;

“Arabanız mahvolmuş olabilir, ama gününüzün mahvolması gerekmez”.