Sevgili okurlar,
Yaşamımız boyunca, “dünyamızı karartan, hayallerimizi alt-üst eden, büyük yıkımlara, travmalara neden olan depremlerle ilgili olarak, Sakarya’da da, hem nalına, hem de mıhına açıklamalar, yazılar..”, birbirini takip ediyor..
Bizim Sakarya Gazetesi’ne yansıyanları sizlerle paylaştık..
Peki, konu komşuda neler konuşuluyor, yazılıyor dersiniz?
Sevgili Sakarya Gazetecileri Cemiyeti Başkanı ve Söz Sakarya Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Sezai Matur, kişisel sayfasında, gazetelerinin manşetini paylaştı..
İlginç elbette?
Diyeceksiniz ki, neyi ilginç?
Bir tam sayfanın başında, ”Belki anlaşılır diye, Kırk kere yazdık” başlığı altında, tam kırk kere, ” Yine deprem geliyor, yine depreme hazır değiliz!.”
Elbette, tepkiler gelmeye başladı..
Bir başka gazeteci meslektaşım, Sakarya'nın duayenlerinden biri olan ve Akşam Gazetesi’nde emekli olan, halen “Sakarya TV” olarak, Sakarya’nın, ülkemizin sorunlarını irdeleyen Sevgili Şaban Mergül’de, bu gazete kupürü altına şunları not düşmüş?

KIRK KERE DEĞİL?,
“Efendim ben bu şehirde iki önemli deprem yaşadım.
Biri 1967, diğeri ise 1999 da.
Her iki depremin ardından şöyleler başladı, yapılan ise hiçbir şey olmadı.
1967 Depreminin ardından, alınan bir karar ile bu şehre 2 kattan fazla ruhsat verilmeyecekti.
Her yerel değişim sırasında,” çekmek kat, bodrum kat hikâyeleri ile 6-7 katlara” ulaşıldı!.
1999 Depremine gelindiğinde, neler olduğu görüldü!.
Aynı hikâyeler günümüzde de yine başladı.
Peki 1999’dan sonra ne tedbirler alındı?.
Kırılan sütunlar sıvandı, boyandı, ardından da bazı öğrencilere veya dar gelirlilere kiralandı!.
Sevgili gazeteci arkadaşım gibi, bazı meslektaşlarımız konunun önemine dikkat çektilerse de, değişen bir şey olmadı!.
Her 17 Ağustos gelince, kurum ve kuruluşlar “Unutmayacağız” mesajlarıyla, sözüm ona, senede bir kere veya yaşanan son deprem felaketiyle, kısa hatırlamalar yaptılar.
Şimdi soruyorum?

SAKARYA İÇİN NE YAPTI?

Giden Sayın valimiz aylarca deprem bölgesinde görev yaptı. Peki depremle ilgili Sakarya için ne yaptı.
Sevgili Belediye başkanımız da, günlerce oralarda dolaştı, hatta oraya gönderilen konteynerler sırasında, Arifiye’de defalarca hareket memurluğu bile yaptı” diye eleştirilerini sıraladı ve
 “Bunun için diyorum ki, sevgili gazeteci kardeşim Sezai Matur 40 kere değil 140 kere yazsan yeni bir depreme kadar kurum ve kuruluşlardan gelen “Unutmayacağız” hikâyeleriyle idare edeceksin. Saygılarımla Şaban Mergül”

Cesur bir çıkış!
Yüreğine sağlık..
Fazlasını, Mergül’ün kişisel sayfasından  okuyabilirsiniz?

DEPREMZEDELİK SİLİNMİYOR!?
Gelelim, Sakarya Ticaret ve Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı(SATSO) A. Akgün Altuğ’a..
Bakalım, bu kentin en büyük sivil örgüt temsilcisi SATSO Başkanı A. Akgün Altuğ’un açıklaması merak edilmez mi?
Başkan Altuğ açıklamasında şunları dile getirdi; “Deprem ülkesi bir coğrafyanın insanları olarak belli aralıklarla deprem gerçeğini yaşıyoruz.  Bu süreci kayıplarla yaşıyor olmak büyük acı… Kronolojik olarak geriye doğru gittikçe ülkemizin hemen her bölgesinde deprem gerçeği karşımıza çıkıyor. Hem ülkemizin hem ilimizin tarihi hafızasında deprem mutlaka var.  Biz depremzede bir kentiz. 99 yılından sonra her depremde enkaz altından insanları kurtarmanın telaşıyla “sesimi duyan var mı? diye seslenen o kent biziz. Şehir olarak tüm kimlikleriniz güncellenip yenilense bile “Depremzedelik” silinmiyor.
Yaşadığı depremin etkilerini 24 yıl sonra bile hala silememiş olan bir şehir olarak deprem gerçeği ile yaşıyoruz, ancak varlığını kabul etmenin ötesinde uygulanabilir, insanı yaşatabilir aksiyonları hızlandırmamız gerekiyor” 
diye devam ediyor..
ve şöyle bitiriyor;

KENTSEL DÖNÜŞÜM?
“İlimizde depreme hazırlık; şehrin depreme hazır olmayan yapı stoğunun ıslah edilmesi, alansal bazlı kentsel dönüşümün hızlanarak devam etmesi, bu konuda yasal ve mevzuat açısından yapılması gerekenlerin tespit edilmesi önemlidir. Şehrimizde deprem de risk oluşturacak 4 ve 5 katlı eski riskli yapıların bir an önce dönüştürülmesi gerektiğini her platformda dile getiriyoruz!.” 

BU KENT,BU İNSANLAR?
Evet, söylemler arasında farkı buldunuz mu?
Herkes bir şey söylüyor ama, ya gerçekler, uygulamalar?
“İmam bildiğini okuyor” değil mi?
Vatandaşı, dinleyen kim?
Peki, ne yapmamız gerek?
Yapılacak,  belli değil mi?
“Hizmeti, vatandaşı ile istişare ederek, yerine getirecekleri seçmeli ve işbaşına” getirmeliyiz!
Ya Hasan, anladın mı?
Pardon, Mehmet?..
Olmadı, Ahmet, Ayşe, Emine?..
Bu kent, bu insanlar bizim de!..
Bu yanlışlar, şaklabanlıklar, yalanlar kimin?
Yusuf Cinal yazıyor, 18 Ağustos 2023