Sevgili okurlar,
Yaz tatili bitti!
Artık, Sonbahar ile birlikte sarı, sarı yaprakların dökülüşüne şahit olacağız..Denizin son müdavimleri de yürüyüşlerini sahilde yapmak üzere..
Karasu’yu “ Bodrum” diye adlandırılan sevgili Nazım Aktürk kardeşim, Bodrum’dan döndü, bakalım Karasu’ya ne zaman tekrar dönüş yapacak?
Evet, sevgili Erdal Bıçakcı’nın, Muzaffer Tatlı’nın, Cihan Ersöz ve Remzi Akbaş’ın memleketi Karasu’dan söz ediyorum..
Tatil bitti ama, hala kulaklarda o tatil dönemi gürültü ve hala o kumsala terk edilen kavun, karpuz, domates atıklarını konuşanlar..
Ve medyaya yansıyan derin su sevişmeleri..
Bu manada sevgili okul arkadaşım Hasan Bilmiş’den söz etmezsem olmaz?.. Bunca yıl öğretmenlikten sonra, Karasu’yu mesken tuttu.. Muhterem eşi ile mütevazi bir yaşam içinde  kendi köşkünde, tavukları, botanik bahçesi ile mutlu olmaya çalışıyor..
Mutlu olmak!
Hepimizin özlemle düşlerimize giren o iki kelimeyi yakalamak ne güzel..  Maviden karaya çalan suları ile Karadeniz’in kıyısında, Karasu’da bir ömrü, sevdiği ile yaşamak ne güzel..
“Az ile yetinmek, çok ile sevinmek ve bir simidi bölüşmek,bir bardak çayda mutluluk fırtınaları estirmek..”
“Seni seviyorum Karasu, muhalif kalemlerinle..”

Deniz özlemi ile, çocukluk günlerimizde Karasu’ya geliş gidişlerimizi hatırlarım.. Her nedense, o yıllar Kefken’de muhtar olan dayım Ahmet Yağcı nedeni ile kamp için tercih ettiğim Kefken Erim Tepesi..
Dayı oğulları Ali Yağcı, Cengiz Yağcı, Halit, Osman, Mehmet ve Potlar köyü gençlerinden Bahattin ve diğerleri..
Meşin yuvarlağın peşinden koştuğumuz yıllarda Kefken’de, Atatürk’ün kağıt para üzerindeki resmini buruşturmuş, kırıştırmışların parasını almayan bakkal amcamız!
Nihat Erim’in,Turan Güneş’in memleketi Kandıra ve taş gibi yoğurdu, peyniri, cefakar insanları..Ve Rıdvanlar köyünde bir gönül insanı merhum Hayrullah Dede..
Adını hatırlayan var mı ki?
Tozlu, çamurlu yollarına dayım ile birlikte köylülerin çakıl çektiği yıllar..
Kandıra’nın çamuru ve hindisi, akıllardan çıkar mı İhsan Horoz’un türküleri..
Akyazılı, Alaağaç’tan komşumuz Ali Bey Çelik’in, küçük Austin kamyonu ile yöre halkına umut dağıttığı, para kazandırdığı günler..
Çok gerilerde kaldı bilirim!..
İşte geldik, gidiyoruz!..
Mesele, bir hoş seda bırakmak, ardından bir çift güzel söz söyletmek, eserleri ile anılmak, yad edilmek ne güzeldir..
Muhtar olan babası Ahmet Çınar tarafından “okusun” diye köyünden, daha küçük yaşlarda gönderilen Necmettin Çınar..
En afili devrin artistlerine taş çıkartacak bir yakışıklılık ile İstanbul’da geçirdiği mühendislik yılları..
Alaağaç köyündeki üç katlı konakları, traktörleri ve hele, hele kapılarında bembeyaz köpekleri Palak!
Ve o konağın önünde uzanan verimli topraklar..Toprakla haşır-neşir, nasırlaşan eller, yıllar..
Ve köy kadınlarının, şakalaştıkları zamanlar, birbirlerini Hamza Dayıya havale ettiği günler..
Bilirim hepsi dünde kaldı!..
Bilmez miyim cancağızım?
***
Sevgili okurlar,
Gerçekten ülkenin içinde bulunduğu durumu, pislik içindeki siyaset denizinde yüzenleri, ayak oyunlarını, sataşmaları, satmaları, karalamaları yazmak istemiyorum..
Ama,ülkemdeki insanların pısırıklığı, korkusu, sindirilmiş hali içime sığmıyor..
Ve şu “kırk olmaz, el, kırk olmaz elli” diye sürekli isteyenleri?
Yol bekleyenleri?
Vay be Türkiye?
Bakınız sevgili dostum, uzun yıllardır da görüşmedik, ama sanal ortamda selamlarımızın eksik olmadığı bir dost Erdal Bıçakcı’nın  gazetemiz
www.belcikabelhaber.be websitesinde yayımlanan bir yazısı ile bugünü noktalamak istiyorum..
30 Ağustos Zafer Bayramı kutlamalarını, tartışmalarını, Anıtkabir’deki sloganı, devrin hakiminin Giresun gezisini, çay paketlerini, tekme yiyenleri, saldırıya uğrayanları,ölüm orucundakileri, adalet bekleyenleri,dışarı salınanları, televizyonundan kovulanları, yeni göreve gelenleri, tecavüzcüleri vicdanlarınıza havale ediyorum..
“Memlekette muhalefet yok” diyenleri de okurlarıma havale ediyorum!..
Portakal’a ne oldu,Portakal’a?
Memlekette, maşallah her şeyin çivisi çıktı!..
Hala bilmem neyin muhalefetini arayanlara da tavsiyem, şöyle bir Atatürk Bulvarında gezinsinler?
Bir aşağı, bir yukarı!
Niye mi?
Sakarya iki genç, dinamik adamı muhalefete göndermiş..Biri Engin Özkoç, biri Ümit Dikbayır..Arkadan gelenlerde var..
Daha ne olsun, daha ne söyleyecekler be kardeşim?
Söylenmedik ne kaldı ki?
Pardon!
Türkiye’yi yönetmek çok basit!
Nasıl mı?
Gelin Erdal Bıçakcı’nın satır aralarından bir ders çıkarmaya çalışalım:
Bu ülkeyi idare etmek için, ekonomi bilgi ve bilimine ihtiyaç yoktur?.
Sıradan bir vatandaş bile, rahatlıkla maliye bakanlığı yapabilir.
Nasıl mı?
Örneğin, siz maliye bakanı oldunuz; ülke gelir kaynaklarını, istediğiniz gibi yiyin, için, yandaşlarınıza dağıtın, lüks tüketiminize harcayın. Kendinize lüks makam araçları, özel uçaklar alın. Saraylar yaptırın. Vekillere ve bakanlara yüksek maaş artışları sağlarken; halka küçük bir yem atın.
Sakın çekinmeyin.
Bütçe açık verince de; yeni vergiler, zamlar getirin. Hatta gelecek yılların vergisini peşin olarak şimdiden alın.
Merak etmeyin.
Rahat olun.
Üzülmeyin ve korkmayın.
Karşınızda bir Fransız, Alman, İtalyan halkı yoktur.
Bizim halkımız kuzu gibidir. Sesi soluğu çıkmaz, itiraz etmez, tepki vermez, “büyüklerimin bir bildiği mutlaka vardır” der ve sineye çeker.
Yeni vergi ve zamlara çok kolay alışır.
Dolaylı ve dolaysız yoldan ödemeye başlar.
Dedim ya; formül çok basittir. 70 yıldır ülkede bu sistem uygulanıyor. Ama son 18 yılda bu yöntem zirve yapmıştır. Tüm kaynaklar bitmiş, borçlar artmıştır.
Problem etmeyin.
Bugün de ÖTV (özel tüketim vergisi) % 160′ a varan oranlarda artırıldı.
Kuzu, kuzu ödemeye devam edecekler.
Sorun yapmayın.
İtiraz edenler için; “FETÖ’cüdür, PKK ‘lıdır, vatan hainidir, darbecidir” deyin.
Çok zorlanırsanız; “dış güçler saldırıyor” diye demeç verin, yeter de artar bile.
Muhalefet partilerimizden de, sakın çekinmeyiniz.
Onlar sizin gizli destekçilerin izdir.
Salı günleri bir iki demeç verir, twet atarlar, sonra yan gelip yatarlar!.
Zaten iktidara gelseler bile “enkaz devraldık” diye; aynı formülü uygulayacaklardır. İktidar olma sorunları yoktur.
Bölünerek çoğalmayı tercih ederler!.
Biz de sosyal medyada, sarayın musluklarını paylaşarak soyulmaya devam ederiz!.
Bu arada; uzun vadeli hayaller satmayı unutmayın.
“2051, 2071 hedeflerimizi mutlaka gerçekleştireceğiz” diyerek rakiplerinizi ve halkı uyutun.
“2023 gaz projemiz bizi kurtaracaktır” deyin.
2071 de yüzde doksanımız bu dünyadan göç etmiş olacaksak ta; ama sorun yok!.
Panik yapmayın!.
Hiç kimse düşünmez ki bunu!.
Bizler balık hafızalıyız!.
Bu halk hâlâ, “Avrupa bizi kıskanmaya devam ediyor “
masalına inanarak, uyumaya devam eder!.

Ülke de; yok olup gider!.”
Al sana muhalefet, al sana muhalif yazar!
Kim demiş,” memlekette muhalif yok, muhalefet yok” diye!?
Demem o ki, yanı başınızdakilerin kıymetini biliniz!..
Memleketin bin türlü ahvali var!
Yarın cenazenize bile “rüşvetsiz” gelmezler!
Çay ister misiniz çay, mis gibi he mi de İrizeden!
Öyle söylemişti dedem, memleket geçilmiyor kerizden?
Kalınız sağlıcakla!