Dün dediğim gibi, olup bitenin siyaseten izahı yok!

Bu seçimde ülkenin ekonomik gerçekleri değil, algı yarıştı. Ve büyük bir kitle tercihini o algıya göre yaptı.

Dolayısıyla bu algı değişmedikçe adayınızın kim olduğu, programınızın neler vadettiğinin, halkın içinde yaşadığı berbat durumun hiç mi hiç önemi yoktur.

Ve dolayısıyla Kılıçdaroğlu olmasaydı, şu olsaydı, bu olsaydı demenin hiçbir anlamı yoktur.

Kaldı ki bu seçim sonuçlarının siyaset bilimi çerçevesinde değerlendirilmesi, siyaset bilimi terminoloji çerçevesinde izahı mümkün değildir.

Bu ülkede siyaset, siyaset olmaktan çıkmış, bundan böyle yaşananları siyaset bilimi üzerinden değerlendirme imkanı kalmamış, artık klinik değerlendirmeye muhtaç hale gelmiştir.

Haliyle ben de bundan böyle siyaset ilminden ziyade sosyoloji ve psikoloji ilmi üzerinden yamaya devam edeceğim.

Ama önce şu parantezi açmam gerekiyor.

Tamam algı süperdi, yaratılan algı ile ekonomik çöküntünün aylında ezilen milyonlar bile iktidarın devamından yana oy kullandı da seçim şeffaf ve adil miydi?

Değildi maalesef…

Erdoğan’ın üçüncü defa aday olmaması gerekiyordu; oldu.

Devlet imkânlarını AKP seçim kampanyasında kullanmaması gerekiyordu; sonuna dek kullandı. Rakibinin propaganda kampanyasını engellememesi gerekiyordu; engelledi.

Seçimin serbest olması yetmiyordu, adil koşullarda yapılması gerekiyordu; yapılmadı.

Erdoğan iktidarda olmasının bütün avantajlarını demokratik Anayasal ve yasal sınırları da ihlal etmekten çekinmeyerek kullandı ve kazandı.

Her sicimin kazananı ve kaybedeni vardır muhakkak ama asıl kimin kazandığını veya kaybettiğini belirleyecek olan zamandır.

Kazandığını zanneden iktidar seçmeni, neleri kaybettiğini pazarda markette alışveriş esnasında ve sofrasında hissedecektir mutlaka…

Kazandığını düşünen iktidarı da zor günler bekliyor haliyle…

Çünkü Erdoğan kazandı ama çok ağır bir enkaz devraldı, bir önceki AKP hükümetinden…

Kazanının ve kaybedenin sosyolojik değerlendirmesi ilk Ümit Özdağ’dan geldi malumunuz.

Zafer Partisi lideri Ümit Özdağ’ın Erdoğan’ın “Pirus Zaferi” kazandığını söylemesiyle bu terim gündeme oturdu.

Pirus zaferi, savaşın kazanan tarafının ağır bir bedel ödediği ve ödedikleri bedelle karşılaştırıldığında kaybedilmiş hale geldiği bir durumu anlatır.

Bu, yenilgilerden sonra elde edilen zaferin anlamsız hale geldiği anlamına gelir.

MÖ 279. Yunan kolonisi Tarentum'un Kralı Pirus, Roma'ya saldırdı ve ne pahasına olursa olsun savaşı kazanmak için her şeyini feda etti. Sonunda Pyrrhus savaşı kazandı, ancak tüm ordusunu kaybetti. Pirus'un bu zaferden sonra "Tanrım, bir daha böyle bir zafer verme" dediği söylenir. 

"Pirus zaferi" aslında başarısızlığa mahkum olan zaferleri ifade eder.

Bu olaya atıfta bulunarak, benzer şekilde kazanılan savaşlara Pirus zaferleri denir.

Pirus zaferi, zafer kazanmanın tek başına yeterli olmadığı da ortaya çıkarmıştır.

Pirus Zaferi, zaferin gerçek anlamda stratejik bir zafer olup olmadığı tartışmalıdır.

Dolayısıyla Erdoğan evet bir seçim zaferi kazanmıştır kazanmasına da bu zaferin Pirus zaferi ile pek çok ortak noktaları vardır.

Erdoğan kazandı ama yönetmesi artık daha da zorlaşacak.
En zor ve acil sorun, kendisinin de söylediği üzere ekonomik krizden çıkış.

Ekonomik krizden çıkışta en önemli unsur kemer sıkma politikalarıdır malumunuz.

Ama yaklaşık bir yıl sonra bu kez de yerel seçimlerle sınanacak olan Erdoğan için kemer sıkma politikası uygulamak hiç kolay değil.

Bir yandan döviz kuru, faiz ve enflasyon üçgeni, diğer yandan seçim ekonomisini bir şekilde sürdürmek için gerekli kaynaklar Körfez ülkeleri ve Rusya’dan gelen destekle ne kadar bulunabilir?

Balkon konuşmalarından da anlaşılacağı gibi, Erdoğan kazandı ama özellikle İstanbul ve Ankara büyükşehir belediyelerini CHP’nin elinden alamazsa işinin daha da zorlaşacağını biliyor.

O nedenle her iki konuşmasında da Kılıçdaroğlu’nu CHP içinde en zayıf gördüğü yerinden vurmaya odaklandı. Yani Millet İttifakında yer alıp Kılıçdaroğlu’na verebilecekleri katkının çok üzerinde milletvekilliğini CHP listesinden alan partilerin varlığından…

Hasılı, Erdoğan devletin bütün imkânlarını sonuna dek kullanarak kazandı, iktidarda kaldı ama ekonomik kriz, siyasi bölünmüşlük ve toplumdaki değişim ihtiyacı nedeniyle işi daha da zorlaşacak.
Nelerin nasıl değişeceği ve 28 Mayıs’tan çıkarılması gereken dersler üzerine konuşacak çok şeyimiz olacak önümüzdeki günlerde…