Ümit Özdağ’ın Diyanet İşleri Başkanına ders veren mektubunun devamını aktarıyorum;

“Sayın Başkan,

Türk İstiklal Harbi, Türk milletinin yok edilmeye karşı direnişidir. Türk İstiklal Harbi cereyan ederken dünyada 300 milyon Müslüman vardır. Bu 300 milyon Müslümanın Sakarya ve Aras arasına sıkışan 10 milyonu, Türk milleti bağımsızlık mücadelesi verirken 290 milyonu emperyalizmin egemenliği altında yaşamaktaydı. Bu anlamda Türk İstiklal Harbi sadece Türk milletinin değil bütün İslam dünyası ve mazlum milletlerin de emperyalizme karşı isyanıydı.

Durum bu iken başkanlığını yaptığınız DİB Türk milletini kucaklamak yerine iktidar partisinin yan kuruluşu gibi çalışmaktadır.

Görüyoruz ki, İstiklal Harbimizin önderi ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e karşı bir huruç harekatı yapılmak istenmektedir. Bu harekatın koçbaşı olarak DİB görev almıştır.

Devletimizi ve kurumunuzu kuran Atatürk’ten kurum sitesinde bahsetmiyorsunuz. Raporlarınızda Atatürk’ü din karşıtı gibi göstermeye çalışıyorsunuz.

Ben size kısaca Atatürk’ü anlatayım. 4 Ekim 1911. İtalya ilk sömürgesini oluşturmak amacı ile Libya’nın işgaline başlıyor. Osmanlı Devleti'nin İtalya ile açık ve kapsamlı bir savaşa girme gücü yok. Ancak isteyen subayların gönüllü olarak Libya’ya gitmelerine izin verildi. Binlerce subay arasından bir avuç subay gönüllü olarak Libya’ya gitti, Arap kabilelerini gerilla savaşı için örgütledi,

Birinci Dünya Savaşı başlayınca görev istedi. Çanakkale’ye atandı. İngiliz, Avustralya, Yeni Zelanda ve Fransız birlikleri ile savaştı, yendi.

Çanakkale’den sonra 16. Kolordu’ya Doğu cephesine atandı. Muş’u ve sonra Bitlis’i Rus Ordusundan geri aldı.

1917’de Mustafa Kemal, 7. Ordu ile Filistin Cephesinde görevlendirildi. Ancak, İngilizler kadar büyük bir sorun Türk askerinin kanı üzerinde Alman menfaatlerini gerçekleştirmeye çalışan Alman komutanlardı.

Ekim 1917’de görevinden istifa edip İstanbul’a döndü. 1 Eylül 1918’de tekrar aynı göreve atandı.

Bu sefer Alman Falkenheim gitmiş, onun kadar yanlış bir adam olan Liman von Sanders yerini almıştı. Sanders’in mutlak ölüme götürdüğü Türk birliklerini, yok olmaktan kurtarıp, savaşarak geri çekti ve kuzeyde sağlam bir hat üzerine yerleştirdi.

Bazı ahlaksız, vicdansız, cahil ve beyinsizlerin söylediğinin aksine, Mustafa Kemal Atatürk, hayatının büyük bir bölümünde Osmanlı Türk Devleti'nin yıkılmamasının mücadelesini vermiştir.

19 Mayıs 1919. Türk milleti artık “nihai” olarak yenilmiştir. Yunan ordusu, Avrupa emperyalizminin kasap ordusu olarak Anadolu’ya yollanmıştır. Türk halkı yoksul, yorgun ve inançsızdır.

Mustafa Kemal Paşa askeri dehası, şimdi siyasi ve psikolojik bir dehayı ortaya çıkarmaya başlar. Türk milletini tekrar savaşa ikna eder.

İstiklal Harbi, Türk milletinin savaşı tekrar kabul etmesi ve İngiliz emperyalizmini siyasi, Yunan ordusunu ise askeri olarak yenmesidir.

Sonra Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulması başlar. Bir millet, bir dinin tek başına birleşik Avrupa’ya karşı kılıcı ve kalkanı olan bir millet, yaralarını sarmak için çabalamaktadır.

8 Kasım 1938. Mustafa Kemal uyanır. Saate bakar göremez. Hasan Rıza Soyak’a sorar: “Saat kaç?”, “7.00 efendim” Aynı soruyu birkaç kez daha sorar. Soyak, cevabı tekrar ederek, saatin 19.00 olduğunu söyler.

Soyak, “Biraz rahat ettiniz mi efendim?” diye sorar. Gazi “Evet” der. Doktor Neşet Ömer İrelp, dilini çıkarmasını ister. Mustafa Kemal dener. Ancak sonra dilini geri çeker. İrelp’e dikkatle bakar ve son olarak “Aleykümselam” der. 30 saat süren komadan hiç çıkmaz ve 10 Kasım saat 09.05’de kalbi durur.

“Melekler, onların canlarını iyiler olarak alırken, ’selamun aleyküm! yapmış olduğunuz iyi işlere karşılık cennete girin’ derler.” (Nahl/32)

Gazi Mustafa Kemal Atatürk sadece Türk milletinin değil, İslam dünyasının da son dehasıdır. Başında bulunduğunuz kurum Atatürk’e, Türk İstiklal Harbi'ne saygısızlık, düşmanlık yaparak Türk Milleti’nin büyük çoğunluğundan hızla kopmaktadır.

Uzun bir süre DİB’in İstiklal Harbimize ve Atatürk’e saldırılarını, düşmanlığını sessizce izleyen, camiden uzaklaşan vatandaşlar artık tepkilerini sesli şekilde göstermeye başlamışlardır. Camilerimizde kavgalar ve protestolar çıkmaktadır. Türkiye'de her geçen gün cuma namazına giden sayısı azalmakta, tepkisel olarak deist ve ateist sayısı tırmanmaktadır. Sovyetler Birliği döneminde Rusya’da ateist propaganda bile ateizmin gelişmesi konusunda sizin sağladığınız başarıyı sağlayamamıştı. Bu “başarı” sizin eserinizdir.

DİB, AKP'nin değil, bütün milletin Diyaneti olduğunu hatırlamak zorundadır.

Bulunduğunuz makam, Türk İstiklal Harbi’nin manevi önderlerinden ve Diyanet İşleri Başkanlığı'nın ilk başkanı Rıfat Börekçi'nin makamıdır. Bulunduğunuz makam, aziz milletimizin dinimizi öğrenmesini ve güçlü maneviyata sahip olmasını sağlamakla görevlidir. Bulunduğunuz makam partizanlık yapma değil bütün yurttaşları kucaklama, eşit sevgi ve şefkat gösterme makamıdır. Siyasetin ayırdığı hatta son dönemde düşmanlaştırdığı kitleleri; bir araya getirme, aynı milletin çocukları, aynı peygamberin ümmeti olma duygusunu verme görevi Diyanet İşleri Başkanlığına düşmektedir.

Şu ana kadar birçok büyük yanlış uygulamaya imza attınız. Ancak bunları düzeltmek için hala adım atma şansınız var. Türk milletinin bölünmesine, ayrışmasına, düşmanlaşmasına daha fazla yardımcı olmayın. Aziz Atatürk’ün iç cephe dediği milli birliğimizi güçlendirici adımları hızla atın. İstiklal Harbimize ve Atatürk’e, Türk Milletinin milli değerlerine saygı gösterin. DİB’i Atatürk’e saldırıların koçbaşı olarak kullanmaktan vazgeçip, bir süre birlikte çalıştığınız FETÖ ile gerçek bir mücadeleye başlayın. Araştırmacı-gazeteci İsmail Saymaz’ın “Şehvetiye Tarikatı” kitabını okuyun ve gereken önlemleri alın.”