Konumuz bugün de, Başbakanlığı ve İç İşleri Bakanlığı döneminde, Türk askerinin başına çuval geçirilirken, Kerkük ve Musul’da tapu ve nüfus kayıtları yağmalanıp Türkmenler şehit edilirken, Kıbrıs'ın başına ‘Türkiye, benim anavatanım değildir’ diyen biri getirilirken, Irak’ta 1 milyon Müslüman öldürülürken, ABD emperyalizmin ve dönemin BOP Projesi patronu Bush’un emrine amade olan, Cumhurbaşkanlığı döneminde suya sabuna dokunmayın, önüne geleni onaylamasıyla Çankaya Noteri unvanını alan amma günümüzde tekrar yıldızı parlatılmak istenen Abdullah Gül…
Her Ülkücü ama okuyan, araştıran özellikle Yeniçağ Gazetesi ve Ülkücü araştırmacı yazar Arslan Bulut’u takip eden her Ülkücü Abdullah Gül’ün vizyonunu da misyonunu da gayet iyi bilir.
Nitekim Meral Akşener’e, CHP’nin ‘Gül’ü ortak aday yapalım’ teklifini şiddetle reddettiren tavrının sebebi Ülkücü olmasıdır.
Ve bu manada Ülkücülük, AKP ve Recep Tayyip Erdoğan’a mesafe koymayı da gerektir aslında ama anlatamadık…
Evet, Abdullah Gül’ün, Exeter bağlantısını kamuoyuna duyuran ilk gazeteci Arslan Bulut’tu.
Yine, 1995 yılında beş aylık bir liderlik kursundan geçirildiğini ve ABD Dışişleri Bakanlığının “yetiştirdiğimiz devlet adamları” listesinde Abdullah Gül’ün isminin olduğunu da ondan öğrenmiştik.
Başta Ülkücüler olmak üzere millet aysın diye Arslan Bulut’un “EXETER'DE YETİŞTİ AMERİKA SEÇTİ !..” yazısından aktaralım;
“İstanbul’da bir Kafkaslar Toplantısı düzenlenmişti. Graham Fuller de oradaydı. Kendisinden bir röportaj talebim oldu, kabul etmedi. Ertesi gün Fuller, Yenişafak gazetesine gitmiş, röportajdan sonra o zaman gazetenin üst katında bulunan Refah Partisi İstanbul İl Başkanlığı’nda Abdullah Gül ile görüşmüştü.
Yıllar sonra Necmettin Erbakan’a ‘Neden böyle oldu? Bu kadrolar, nasıl böyle birdenbire değişim gösterdi’ diye sorduğumda şu cevabı aldım: “Bu arada önemli husus şudur: Maya çok mühim bir şey.”
DSP’nin çökertilmesi sırasında Abdullah Gül ABD’de idi. İki kişiyle görüştü: CFR’nin beyni Morton Abramowitz ve ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Mark Grossman!
Tayyip Erdoğan da daha RP Beyoğlu İlçe Başkanı iken, Morton Abramowitz ile görüşmüş ve CIA'nın önemli şeflerinden Graham Fuller ile temasa geçmişti. Amerika'nın Adana Konsolosu Elizabeth Shelton, ABD'nin İstanbul Başkonsolosu Caroline Hagins, ABD Büyükelçilik Müsteşarı Silwer Lawrens ve CIA görevlisi Kenny Bob ile de görüşüyordu!
Hapis cezasının onanmasından bir gün sonra 28 Eylül 1998’de, ABD’nin İstanbul başkonsolosu Caroline Hagins, Tayyip Erdoğan'ı makamında ziyaret ederek, “Bu tür gelişmeler, Türkiye demokrasisine olan güveni azaltır” demiş ve Erdoğan’a destek vermişti!
Erdoğan'ın AKP'yi kurmadan önce 18 Temmuz 2001'de İsrail büyükelçisi David Sultan ile görüştüğü de basına yansıdı. Erdoğan’ın Yeni oluşacak partinin İsrail ve ABD politikalarına asla ters düşmeyeceği’ yolunda garanti verdiği yazıldı.
Abdullah Gül de bir diğer taraftan İngiltere Büyükelçisi Sir David Logan’ı makamında ziyaret ederek parti çalışmaları hakkında bilgi veriyordu!
Londra Üniversitesi Öğretim Üyelerinden Türkiye Uzmanı Dr. Andrew Mango, Abdullah Gül'ün sık sık ABD ve İngiltere'ye giderek görüşmeler yaptığını açıklıyordu!
CIA şefi Graham Fuller de tam o sıralarda Türkiye'de artık Kemalizm’in modasının geçtiğini ve ‘ılımlı İslam’ a öncülük etmesi gerektiğini ileri sürüyordu!
Fuller, ‘Fazilet Partisindeki gençlerin baskın çıkacağı ve Yenilikçi Hareketin ılımlı İslam’a liderlik yapacağı’nı söylüyordu!
Sonunda, Tayyip Erdoğan gayrımeşru bir ara seçimle TBMM'ye sokuldu, AKP'nin başına getirildi. Bu arada AKP'nin parti programı, yerel yönetimlere otonomi vermeyi önören gizli bir CFR memorandumundan aynen kopyalanmıştı. AKP, CFR'nin verdiği gizli programla kurulmuştu! Bunu yayınladığımız halde yüksek yargı organları kapatma davası için harekete geçmedi!
Gazeteci Yavuz Selim’in “Milli Görüş Hareketindeki Ayrışmaların Perde Arkası: Yol Ayırımı” kitabında ise ilginç bilgiler veriliyordu:
SP Genel Başkanı Recai Kutan anlatıyor:
“Abdullah Gül, Fazilet Partisi döneminde Dış İlişkilerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısıydı. Dolayısıyla, özellikle dış ülkelerin temsilcilikleriyle, elçilikleriyle en yakın ilişkide olan bir arkadaş idi. Sonradan aldığımız intiba o ki, Abdullah Gül'e karşı özel bir ilgileri ve sempatileri varmış. Bunu daha sonraları çeşitli vesilelerle gördük. Bizimle beraber çalıştığı dönemde bu durumdan herhangi bir gocunmamız da olmamıştır. Fakat sonradan Amerikalı makamların, ‘Acaba hangi isim bizimle en iyi uzlaşma halinde olabilir’ diye özellikle seçim yaptıklarını ve Abdullah Gül'e özel bir ilgi gösterdiklerini hissettik.
Şevket Kazan anlatıyor:
“Abdullah Gül, hiçbir zaman Refah Partisi için çalışmadı. Hep kendisi için çalıştı. Erbakan Hoca, Abdullah Gül'e Politik Araştırma Merkezi diye bir merkez kurdurmuştu. Refah Partisi’ni Avrupa'ya, elçiliklere tanıtacağı yerde, sadece kendisini tanıttı. Amerikan elçiliğinden hiç çıkmazdı!”
Üniversiteyi bitirdikten sonra İngiliz istihbaratına eleman yetiştiren Exeter Üniversitesi'nde yüksek lisans yapan Abdullah Gül, CIA istasyon şefi Graham Fuller ile gizli bir görüşme yaptıktan sonra Yenilikçi Hareket’in başına geçti!”
İşte bugünlerde yeni, yenilikçi ve umut olarak pompalanan Abdullah Gül, budur.
Belki herkesin ama Ülkücülerin asla tasvip edemeyeceği Abdullah Gül…
Eminim ki bu kez Ülkücüler, Exeter bağlantılı Ekmeleddin’in aday yapılması yanlışlığına düşmeyecek ve Abdullah Gül’e hiçbir şekilde onay vermeyecektir.