DEĞERLİ okuyucularım… Aslında bu konuyu kıymetli yazarlarımızdan Yusuf Cinal ve Erol Afşar dile getirdi… Lakin önemli bir konudur; daha çok yazı götürür…

Hani şu Süper Kupa meselesi…

Esasen, Cumhuriyetimizin 100. yıldönümünde, böylesine anlamlı bir yılda Süper Kupa finalinin Arabistan’da oynatma fikri çok büyük bir yanlıştı…

Son derece modern ve donanımlı en az 15 stadımız varken, bu stadı Riyad’ın sıradan bir stadında oynatma düşüncesi nereden kaynaklanıyor?

29 Ekim 2023 gibi çok önemli bir tarih dururken, Süper Kupa finalini, lig arasındaki bu sıkışık zamanda oynatmak zaten yanlıştı…

Seyirci kapasitesi 85 binlik Atatürk Olimpiyat Stadı dururken, böylesine önemli bir futbol olayını Arabistan çöllerinde düşünmek abesle iştigaldi…

Neticede bin yanlış bir doğru etmez…

Ve yanlış hesap Bağdat’tan döner…

Nitekim öyle de oldu…

ÖNCE FEDERASYONA BİR GÖZ ATALIM

Şu andaki Futbol Federasyonu Başkanı Mehmet Büyükekşi, aslında “iliştirilmiş” bir başkandır…

Daha doğrusu, Haluk Ulusoy’dan sonra futbolun başına özerk bir başkan gelmedi desek, daha yerinde olur…

Anlatayım… Haluk Ulusoy’un ikinci başkanlık dönemi 2006-2008 yılları arasındadır… Bir konuda hükümet erki ile, daha doğrusu o yıllarda Başbakan olan Recep Tayyip Erdoğan hükümeti ile ters düştü…

Haluk Ulusoy, futbolun içine siyaseti karıştırmak istemiyordu. Dışarıdan müdahalelere şiddetle karşıydı… Özerk bir kuruluşun, bağımsız bir başkanıydı Ulusoy…

Neticede Ulusoy’u futbolun başından uzaklaştırmak için, Spor Bakanı Federasyondaki delege sayısını iki katına çıkardı… Yeni delegeleri de futbolun içine “iliştirme” yine Spor Bakanlığı marifetiyle oldu.

Ve bu yeni “iliştirilmiş” delegelerle gidildi Genel Kurul’a, Haluk Ulusoy, buna rağmen “kıl payı” uzaklaştırıldı Futbol Federasyonu Başkanlığı’ndan…

UZAKLAŞTIRILDI DA NE OLDU?

İşte şimdiki gibi ucube kararlar alındı… Futbol teşkilatındaki bazı inisiyatiflere siyasiler müdahale etmeye başladılar… Kulüpler Birliği eliyle Futbol Federasyonu’nun elini zayıflattılar…

Ulusoy’dan sonra gelen başkanlara bir bakalım;

Hasan Doğan (rahmetli), Mahmut Özgener, Mehmet Ali Aydınlar, Hüsnü Güreli, Yıldırım Demirören, Nihat Özdemir, Servet Yardım ve sonuncusu Mehmet Büyükekşi…

Nihat Özdemir, Devletten kaymak ihaleler alan, “beşli çete” dedikleri gruptan biriydi… Yıldırım Demirören, hükümetin baskısı ile Hürriyet, Milliyet, Kanal D, Posta, Fanatik, Radikal ve onlarca dergi ve televizyonların satın alınması için Ziraat Bankası’ndan 750 milyon dolarlık bir kredi kullandırılan kişi idi…

Diğerleri de ona keza… Futbol Federasyonu “özerk” sisteminden çıkmış, siyasetin oyun alanı olmuştu… Bu arada iyi niyetli bazı başkanlar da karambole geldi…

Şimdi sen şimdi gel ve bu başkanlardan, onların oluşturduğu yönetim kurullarından, MHK’dan sağlıklı ve hakkaniyetli kararlar bekle…

GELELİM ARABİSTAN’IN YAPTIKLARINA

Arapların birçok yöneticisi, ta Osmanlı’dan bu yana biz Türkleri pek sevmezler… Bizim için bir ölüm-kalım meselesi olan kurtuluş savaşlarında, 1. Dünya Savaşı’nda İngilizlerin kışkırtmasıyla Osmanlı’ya karşı isyan bayrağını kaldıran da bu Araplardı…

İşte bu savaşlarda özellikle Afrika, Arabistan ve Suriye cephelerinde yaralanıp bu bölge hastanelerinde tedavi gören askerlerimizin gözlerine, yine İngilizlerin baskısı ile mil çektirmediler mi?

Petrol zengini Arabistan, tüm kaynaklarını Emperyal güçlere, Yahudilere ve İngilizlere sunarken, bir İslam ülkesi olan Filistin’e, Gazze’ye ne gibi bir yardımda bulundu?

Onların gücü, hemen güneylerindeki Yemen’e yeter!

Ülkemizde, İstanbul Konsolosluğu’nda, Cemal Kaşıkçı’yı lime lime edenler yine bunlar değil miydi?

Onlar, petrol yataklarının üzerine oturmuş, benliklerini, kişiliklerini, kültürlerini ve geleceklerini emperyalizmin emrine kiralamış bir milletler topluluğudur.

Türkiye gibi, bağımsız ve müstakil bir devlet kurarken Yedi Düvele karşı savaşmadılar… İşte, Irak gibi, işte Libya gibi, İşte Mısır gibi -sözüm ona- “Arap Baharı” safsatasıyla yerle yeksan olan ülkeler sınıfındadır. Temelleri ve omurgaları yoktur…

Müslümanlığın samimi savunucuları desek; ne yazık ki değiller…

NE İSTİYORSUNUZ BİZİM ATAMIZDAN?

Gelelim tekrar Süper Kupa maçına… Takımlar bizim… Taraftarlar bizim… Hakemler bizim…

İstediniz… Geldik…

Ne istiyorsunuz bizim İstiklal Marşı’mızdan ne istiyorsunuz bizim Atamızdan ne istiyorsunuz bizim “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” gibi son derece hümanist sloganımızdan?

Birçok dünya ülkesi, bağımsızlık ateşi için Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü örnek alırken, sizin bu Atatürk düşmanlığınız nereden kaynaklanıyor?

Söyler misiniz, Atamızın o anlamlı sözü sizin nerenize battı?

ALKIŞLAR FENERBAHÇE VE GALATASARAY’IMIZA

Eğer iki güzide kulübümüz, onların isteklerini kabul etselerdi, bu ülke değerleri adına çok yazık olurdu. Çok şükür ki, Cumhuriyetimizin kuruluş aşamasında verdiği o emsalsiz mücadelede aktif rol oynayan bu iki kulübümüz gereken dersi, Araplarla birlikte tüm dünyaya vermiş oldu…

O yıllarda Fenerbahçe’nin A takımı tamamen şehit düşmüştü…

O yıllarda Galatasaray’ın çok önemli futbolcuları şehit düşmüştü…

İki takım da ligde B Takımları ile mücadele etmişti… Fenerbahçe’nin kulüp binası İngilizler tarafından yakılmış, Galatasaray Kulübü, yine İngilizlerin baskısı ile binasız kalmıştı…

İşte, Türk futbolunun çınarları Galatasaray ile Fenerbahçe tüm bunları biliyordu…

Ve bu şuurla, müşterek bir sesle, “Atatürk yoksa, posteri yoksa, İstiklal Marşımız yoksa, “Yurtta Sulh Cihanda Sulh” pankartı yoksa…

“Biz de yokuz” dediler…

Onların bu tavırlarıyla göğsümüz bir kez daha kabardı…

Mutlu olduk… Ve 86 milyonluk Türkiye sabaha kadar uyumadı…

İki kulübümüz sabah saatlerinde biri Sabiha Gökçen’de, diğeri İstanbul Havaalanı’nda binlerce futbolsever tarafından coşku ile karşılandı…

Bizler de gönülden alkışlıyoruz…

…………………………

ANLAMLI SÖZ

“Karga ile dost olanın yeri çöplüktür. İnsan dostunu seçerken iyi ya da kötü olmasına dikkat etmelidir. Çünkü insanın dostu, statüsünü etkiler…”

Anonim

…………………………