Kazanılamamış bir seçimden sonra Millet İttifakı oluşumunun, ittifakı oluşturan genel başkanların, ittifakın stratejisinin tartışılacağı hatta yargılanacağı muhakkaktı.
Nitekim öyle de oldu.
En başta Kılıçdaroğlu hedef alınmaya başladı.
Dolayısıyla tavrı önemliydi.
Merak edilen o konuşmasını gece yarısı yaptı ve tavrını koydu;
“Ülkemize gerçek anlamda demokrasi gelinceye kadar bu mücadelenin öncüsü olmayı sürdüreceğiz.
Bu vatan için ne yapsak azdır. Benim asıl üzüntü sebebim, ülkeyi bekleyen çok daha büyük sıkıntılardır. O sıkıntıların karşısında ilk olarak bizler duracağız.
Öncelikle bana oy veren 25 milyonu aşan vatandaşımızı moralli bir şekilde dimdik ayakta görmek istiyorum. Yürüyüşümüz sürüyor ve buradayız.”
CHP’nin iç işlerine karışacak haddim de yok yetkim de…
Ama Kılıçdaroğlu, bir ittifakın partiler üstü adayı olduğu için, CHP’liler kadar benim de adayımdı.
Dolayısıyla eleştiri veya destek hakkımızda olacaktır.
Malumunuz, araba devrildikten sonra yol gösteren daha ötesi ‘ben demiştim’ diyenler her zaman olur. Yine oldu.
Kaç seçim kaybetti, yeter artık, bu adamla bir yere varılmaz diyenler oldu.
Ama destekleyenler de…
“Başta; yıllardır tehdit yerine anlayışı, kin yerine sevgiyi, insan olmayı, birbirimizi anlamayı, bize hatırlatan bize sunan Kemal Kılıçdaroğlu'na insanlığı için teşekkür ederim. Tüm emeği geçenleri sevgiyle kucaklıyorum. 48’iz! İnsan olarak teşekkür ediyorum! Ver elini hayat! Devam” diyenler oldu.
“Gönül rahatlığıyla Kemal Kılıçdaroğlu’nu ilk günden itibaren destekledim.
Elinden gelenin en iyisini yaptı.
Halka bir şey demiyorum. Ama haksız rekabetin yaşandığı bir seçimdi.
Buna rağmen onurluca mücadele etti.
Ben şahsım adına sayın Kılıçdaroğlu’ndan razıyım” diyenler oldu.
“Hiçbir seçim döneminde yaşanmayan adaletsizliklere, algı ve manipülasyon rüzgarına karşı samimiyetle gayret gösteren Cumhurbaşkanı Adayımız Sn. Kemal Kılıçdaroğlu’na teşekkür ediyoruz.
Bizler, bugüne kadar kararlılıkla sürdürdüğümüz mücadelemize, bugünden sonra da yine aynı kararlılıkla devam edeceğiz” diyenler oldu.
“Halk tek adam rejimine devam dedi. Adil, özgür, serbest olmayan bir seçimde adaletin terazisini halk düzeltebilirdi, yapmak istemedi.
Yoksulluğa, yolsuzluğa, yasaklara, yozlaşmaya, adaletsizliğe, kıtlığa, enflasyona, iflaslara dur deneceğini ummuştum. Olmadı” diyerek topu seçmene atan da oldu.
“Teşekkürler Kemal Kılıçdaroğlu.
Hepimizi boğazına kadar pisliğe batmış bir ülkeyi yeniden kurtulacağına inandırdığın için.
Teşekkürler, Demokrasi işlesin diye 74 yaşında bizlerden fazla mücadele ettiğin için.
Teşekkürler Kılıçdaroğlu her türlü baskıya tehdide iftiraya rağmen usanmadan Ahlaksızlığa kafa tuttuğun için.
Teşekkürler Kılıçdaroğlu Siyasetin Zübüklerine karşı dik durduğun ve toplumun tamamını kucaklayıp Hak Hukuk Adalet mücadelesi verdiğin için.
Bitmedi daha sürüyor o kavga ve sürecek. Yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek” diye teşekkür edenler oldu.
“Kılıçdaroğlu’na teşekkür ederim, umut etmek de güzeldi. Artık soğan alamayan, tedavi olamayan, kafasını pirille yıkayan, fırsat eşitliğini yakalayamayan, adliyede adaleti bulamayan, pazarda çantasını dolduramayan başının çaresine baksın. Biz yine birlikteyiz mücadele edeceğiz” sözleriyle mücadeleye devam kararı alanlar oldu.
Ya eleştirenler, onları da yazsana diyeceksiniz...
Tamam da eleştiri en kolayı…
Hele mutlu olmaktan ziyade haklı çıkmaya çalışanlar için, bulunmaz nimet…
E fırsatta bu fırsat…
Ama eleştirenlerin önce özeleştiri yapması gerekir.
Bir köşe yazarı, az buçuk topluma önderlik etmiş birisi olarak ben, üzerime düşeni yaptım mı, yapabildim mi mesela…
Bakın ben ilkokul mezunu kardeşimi bile ikna edemedim!
Peki sen, eşini ikna edebildin mi kardeş?
Ya sen, ablanı ikna edebildin mi?
Peki senin, birebir ilişki ile ikna edemediğini, Kılıçdaroğlu senin evine gelip nasıl ikna edecek?
Dolayısıyla yapılması gereken her şey yapıldı.
Söylenmesi gereken her şey söylendi.
Altılı Masa’nın ortaya koyduğu program ve ortak mutabakat metinlerinin fazlası var, eksiği yoktu.
Ama bu seçimde adaylar, adayların programları, adayların vaatleri, mevcut iktidar adayının bugüne kadar yaptıkları veya yapamadıkları yarışmadı. Seçmen bunlara dönüp bakmadı bile…
Bu seçimde ülkenin ekonomik gerçekleri değil, algı yarıştı. Ve büyük bir kitle tercihini o algıya göre yaptı.
Dolayısıyla bu algı değişmedikçe adayınızın kim olduğu, programınızın neler vadettiğinin, halkın içinde yaşadığı berbat durumun hiç mi hiç önemi yoktur.
Ve dolayısıyla Kılıçdaroğlu olmasaydı, şu olsaydı, bu olsaydı demenin hiçbir anlamı yoktur.
Kaldı ki bu seçim sonuçlarının siyaset bilimi çerçevesinde değerlendirilmesi, siyaset bilimi terminoloji çerçevesinde izahı mümkün değildir.
Bu ülkede siyaset, siyaset olmaktan çıkmış, bundan böyle siyaset bilimi değerlendirilme imkanı kalmamış, artık klinik değerlendirmeye muhtaç hale gelmiştir.
Artık siyaset ilminden ziyade sosyoloji ve psikoloji ilmini devreye koyma zamanı gelmiştir.