‘Zelzele’ oldu derdi büyük ninem. Hatırlarım, çok çocuk olduğum zamanlarda yer sallansa zelzele derlerdi. Ne oldu, diye sorunca büyük ninem başlardı masal anlatır gibi; ‘Öküz kafasını salladı oğlum biz de sallandık, zelzele oldu…’

Küçücük kafamla gözümün önünde canlandırırdım devasa bir öküz, boynuzları üzerinde dünyayı taşıyor sonra bir sinek geliyor konuyor burnuna o da rahatsız oluyor başlıyor başını sağ sola sallamaya. Zelzele oluyor!

***

Yıllar sonra öğrendim büyük ninemin bilerek veya bilmeyerek bana aslında eski bir Türk mitolojisini anlattığını…

“Eski Türk mitolojisine göre, Türkler yeryüzünü bir dikdörtgen biçiminde tasavvur etmişlerdi. Yeryüzü dört yöne bölünmüştü. Altaylı Türkler, ‘dünyanın önce daire, sonra kare şeklinde’ olduğuna inanırlar. Altayların kuzeyindeki Teleüt Türklerine göre, dünya, dört gök öküzün üzerinde duruyordu: Dört gök öküz, tabağa benzeyen dünyayı, altına girerek değil; kenarlarına koşulmuş olarak tutuyorlardı. Öküzlerin kıpırdamalarından, deprem oluyordu.” (Çoruhlu; 2002)

***

Sonra biraz daha büyüdüm… Bu kez nerede bir deprem olsa Hacı Dedem girerdi araya “Allah insanlara ceza veriyor. Allahın işine sual olunmaz. Bizi koru yarabbi!”

Aslında onun yaklaşımının da eski Yunan mitolojisine çok benzediğini daha sonra anladım.

“Yunan Mitolojisinde, Poseidon depremlerin sebebi ve tanrısı olarak görülüyordu. Ne zaman kötü hissetse 3 dişli çatalını yere saplar, deprem ve benzeri felaketlere yol açardı. Bunların dışında o depremi insanları korkutmak ve onlardan öç almak için de kullanmıştır.” (Poseidos / Paige Sellers)

***

Yıllar sonra da depremin nasıl acı bir tecrübe olduğunu bizzat yaşadım. O zamanlarda da zelzeleye karşı çevremdeki yaklaşımlar farklı değildi.

“Evler işaretlenmiş gibi yıkıldı… 7,4 yetmedi mi?... Gölcük’te rakı içtiler de böyle oldu…”

Geçenlerde de bizim gazetenin facebook sayfasında yer alan bir plaj haberinin altında yapılan yorumları görünce, deprem konusunda hala ‘büyük ninemin kafasında’ olanlar olduğunu üzülerek görmek insanı şaşırtıyor.

***

Yüzyıllar geçiyor, teknoloji ilerliyor ama depremle ilgili bilimsel yaklaşımlarda bulunanı bulmak zor.

Dün de Bizim Sakarya Gazetesi’ne konuşan Erenler Belediye Başkanı Cavit Öztürk, bölgede yapımı devam eden yüksek katlı binalar için ‘O binalar 10 şiddetinde depreme uygun’ açıklamasını yapmış.

Allah hepimizi o şiddette bir depremden korusun! Bugüne kadar Türkiye topraklarında rastlanmamış bir deprem şiddeti 10. Başkanın açıklaması çok çok iddialı! Mühendislik eğitimi almış birisi için ilk başta bilimsel gibi görünse de aslında ne derece bilimselin dışında farazi bir laf olduğu ortada.

Bu kadar büyük bir iddiada bulunduğunuz zaman yapılan o binalarda en küçük bir fayans dökülüp kırılsa ne cevap vereceksiniz?

Jeofiziksel gerçekleri unutup, her fırsatta yüksek katlı bina yapma hevesinde olmak niye?

Sonra, Erenler Belediyesi’ne yöneltilen asıl soru bu binalar 10 şiddetinde depreme dayanıklı mı değil mi değildir. Asıl soru şu; deprem riski var ise kamunun yaptığı binalar yüksek olabiliyor da vatandaşın binaları neden yüksek katlı olamıyor?

Risk herkes için eşittir.

Sıra kamuya geldiğinde öküz başını sallar.

Sıra vatandaşa geldiğinde öküzün altında buzağı aranır.