Şehirlere ad veren, ruh veren, renk veren, biçim veren değerler vardır. Şehirlerin geçmişi, kültürü, eserleri, ürünleri, yetiştirdiği insanları vardır. Şehri yaratan mimarisi, ticareti, panayırı, pazarı vardır. Bu değerleri ortaya çıkaran şehirlerin meydanları vardır.
Bizde olduğu gibi bütün dünyada şehirler meydanlarıyla anılır. İstanbul’da Taksim, Ankara’da Kızılay, İzmir’de Konak Meydanı şehirlerimize değer katan, tanıklıklarıyla tarihe ışık tutan eserlerdir. Rusya’da Kızıl Meydan, Çin’de Tiananmen, Nevyork’ta Times, Londra’da Trafalgar, Paris’te Concorde, Berlin’de Potsdam, Roma’da Aziz Peter, Kahire’de Tahrir, Tahran’da Azadi Meydanları şehirlerin simgesi ve ülkelerin tarihini anlatan meydanlar olduğu gibi ülkeler için turist çeken mekanlardır.
Günümüzde kentler hızla gelişiyor. Şehirler kurulduğu ana merkezlerden çevreye doğru açılıyor. Birçok ilde kentsel dönüşüm adı altında ranta dönük yapılaşmaya gidilirken kentin simgeleri, geçmişi, kültürü sadece fotoğraflara aktarılan anılara dönüşüyor. Şehirlerdeki mekanlar yenilenme adı altında değişiyor, çirkinleşiyor. Eskiye ait malzemeler sökülerek tarihi ve estetik özelliği yok ediliyor. Aydınlanma, görsellik, akustik, yerleşme planı gibi sanatsal değeri ortadan kaldırılıyor.
şehirle bütünleşen meydanları Kent Meydanı, Gar Meydanı ve Çeşme Meydanıdır. Gar ve Kent Meydanları kenti çağrıştıran özellikleri yansıtmaktan uzak. Sadece Gar Meydanı Gar kaldığı sürece bir anlam ve değer taşıyacak. 1999 depreminin ardından şehri yapılandırırken Kent Meydanı altına otopark yapılarak yeniden düzenlendi. Ancak Adapazarı’na ait hiçbir özelliği yansıtmaması yerel yöneticiliğin rastgele ve herkesin yapabileceği bir iş olmadığı gerçeğini gözler önüne serdi.
Depremden bu yana Adapazarı merkezinde meydan yapılabilecek alanlar AVM’lerle donatıldı. Bunu gelişen ticaret, tüketim ve alışveriş alışkanlıklarının değişmesi diye açıklamaları inandırıcı olamaz. Bu merkezlerle ilgili bir gerçek var ki, o da eve kapanmak zorunda kalan insanların gün batımından sonra dolaşmak için cesaret isteyen sokaklar yerine ışıklı, renkli bir atmosferde birkaç saat geçirme düşüncesiyle gidilen yerlerdir. Sinema, tiyatro, konser, müze gezileri ile farklı bir dalda eğlenme talebi yoksulluğun ve kültürel yozlaşmanın artmasıyla bitme noktasına gelmiştir. Ayrıca hiçbir yer meydanların ferahlığında değildir. Hiçbir mekan meydanlarda yaşanılan özgürlük hissini vermez. Meydanlar heykelleriyle, zengin bitki çeşitliliğiyle, kuşları ve diğer canlılarıyla her daim canlıdır.
Meydanlar; Kentlerin kuruluş, kurtuluş gibi tarihsel günlerinde, kültürel anlamı olan zamanlarda, toplumsal coşku ve heyecan yaşadığımız anlarda buluştuğumuz özel mekanlardır. Festivallerle müzik, eğlence, yarışma gibi çok çeşitli etkinliklerin düzenlendiği alışverişin ihtiyaç için yapıldığı ve kıyıdan köşeden herkesin kendini içinde bulduğu dostluk, arkadaşlık ve hemşerilik duygularının kökleştiği bulunmaz eserlerdir.
Meydanlar; Toplumun kendini özgürce ifade ettiği demokratik platformlardır. Farklı anlayışların da farklı yaşam tarzlarının da aynı mekanda buluşmasıdır. Meydanlar; Dostluk, dayanışma ve kader birliğinin simgesidir. Sanatın, sanatçının ve bilcümle üreten ve hizmet verenlerin kaynaştığı toplumsal gerçekliktir.
Bugün fayans döşenmiş, yaz sıcaklığında kimsenin duramadığı boş alan açmak marifet değildir. Adapazarı meydanlar şehri olmalıdır. Tarihini, kültürünü ve eserlerini öğretmeli, yaşatmalıdır. Arnavut kaldırımı taşlarının döşendiği, seyyarların özgünlüğünde geçmişten yarına köprü olacak meydanlar elbette kurulacaktır.