Kılıçdaroğlu ‘Siyasi ayak kim, Salı günü açıklayacağım’ dedi ve cevaplarını da verdiği soruları sordu.
Kılıçdaroğlu’nun konuşmasından özet verelim;
“Bir terör örgütü devletin tüm kılcal damalarına nasıl sızar?
Cumhurbaşkanlığına bağlı bir birimin raporu diyor ki: “FETÖ Terör Örgütü devletin bütün kılcal damarlarına sızıyor. Bunların amacı devleti ele geçirmektir.”
O halde, FETÖ Terör Örgütünün elemanlarını devletin tüm kılcal damarlarına kim, nasıl yerleştirdi?
Bu yetkiyi ancak belli kişi ve kurumlar kullanabilir. O nedenle soruyorum, o nedenle söylüyorum; devletin kılcal damarlarına, en hassas noktalarına FETÖ’nün elemanlarını yerleştiren kişiye FETÖ’nün siyasi ayağı denilir.
Yıllardır, “FETÖ’nün elemanlarını yerleştiriyorsunuz, yapmayın yazıktır, günahtır” diyoruz. Araştırma önergesi veriyoruz, reddediyorsunuz, kızıyorsunuz. Çıkıyorsunuz, güzellemeler düzüyorsunuz Meclis kürsüsünden...
Liyakatin esas olduğu bir devlette bütün terör örgütlerini devletin istihbarat örgütleri izlerler, devleti yöneten hiçbir yönetici de benim haberim yoktur diyemez.
Devleti baki kılan devletteki liyakat sistemidir. Devletin bürokrasisi devletin hafızasıdır. Dolayısıyla, devleti yöneten siyasi otoriteye bu istihbarat bilgileri belli dönem ve belli zaman aralıklarıyla bildirilir.
3 Nisan 1991 tarihli MİT raporu, Fethullah Gülen hareketinin CIA’yle ilişkilerini o raporda yazmışlar ve dönemin iktidarına da sunmuşlar.
MİT müsteşarı, Sayın Şenkal Atasagun diyor ki “Milli Eğitimle gençliği, İçişleriyle devlet içinde kadrolaşmayı, adaletle kendilerine yönelik bir durum olursa bunu önlemeyi, sanayide de parayı kontrol etmeyi hedefliyorlar.”
FETÖ’yle ilgili istihbaratı sadece MİT mi topluyordu?
Hayır, emniyet istihbarat da, jandarma istihbarat da, Milli İstihbarat Teşkilatı da FETÖ’yle ilgili istihbaratı düzenli topluyordu.
Milli Güvenlik Kurulu “FETÖ’yle mücadele edilmeli, gerekli önlemler alınmalıdır” diye bir karar aldı mı? FETÖ’nün bir terör örgütü olduğuna dair bir tespit yapıldı mı?
Evet, yapıldı. 25 Ağustos 2004 tarihinde 481 sayılı karar. O kararın başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’dır, bu da MGK kararıdır; “Fethullah Gülen konusu gündeme gelmiş, yurtiçi ve yurtdışı faaliyetlerine karşı bir eylem planı hazırlanması uygun görülmüş ve bu konuda tavsiye kararının hükümete bildirilmesine karar verilmiştir.”
MGK karar alıyor, kime bildiriyor? Hükümete. Neden? Yürütme organı da orası…
MGK kararına karşı Erdoğan hükümeti ne yapmıştır, gerekli önlemi almış mıdır?
Dönemin müsteşarının yazdığı kitaptan size okuyorum; “Tavsiye kararı Başbakanlığa bildirildikten sonra, konuyu Başbakanımıza açtım ve gelen yazıyı dosyasına kaldırmaya karar verdik. Bu karar metni, Bakanlar Kurulunda imzaya açılmadı ve hakkında hiçbir işlem yapılmadı.
Konudan MGK Toplantısına katılan Bakanlar dışında kimsenin haberi olmadı ve onları endişeye sevk edecek bir sonucun doğmamasına özen gösterildi.
Bütün toplumsal ve siyasi riski hükümet adına Sayın Başbakan üstlendi.”
Erdoğan 2016 yılında ne diyor? “Bir ortak yanımız vardı. Aynı menzile giden farklı yollardan biri olarak gördüğümüz bu yapının bambaşka niyetlerinin, sinsi planlarının örtüsü olduğunu görmedik, göremedik.” Bir Başbakan düşünün, imzasını inkâr ediyor. MGK kararını inkâr ediyor.
MGK’nın bu kararına rağmen FETÖ devletin kılcal damarlarına sızmaya başladı mı?
Evet, devletin en kritik, en hassas kurumlarına, elemanlarını bir bir yerleştirmeye devam ettiler.
İçişleri Bakanlığı, emniyete, polise, orduya, Maliye Bakanlığına, Sayıştay’a, TÜBİTAK’a, Milli İstihbarat Teşkilatına, YÖK’e, TİB’e, ÖSYM’ye ve bu merkezden soruların çalınıp FETÖ’nün elemanlarına verilmesine ve bunun bilindiği halde görülmemesine, savcı iddianame hazırlamak isterken savcının susturulmasına ve iddianame hazırlanmamasına…
FETÖ’nün yürütme organının yetkilerini aşan talepleri nasıl yerine getirildi?
Belli konular var ki FETÖ’nün taleplerini yürütme organı yerine getiremiyor.
O zaman KHK yetkisi alıyor, FETÖ’nün talepleri için parlamentoyu araç olarak kullanıyor.
6110 sayılı Kanunla, Yargıtay’a 160, Danıştay’a 51 FETÖ’cü tayin edildi.
Ben “Yargıtay’a 160 militan atadınız” diye eleştirmiştim. Kıyamet kopmuştu “nasıl hâkimlere militan dersin” diye, onların çoğu şimdi hapiste, bir kısmı da kaçak. Kim haklı?
Pensilvanya’ya milletvekilleri, bakanlar gitti geldiler, selam gönderiyorlar şu talebi de yapın diye, o talep de yapılıyor.
Bakınız, bir kişinin Danıştay’da, Yargıtay’da, Anayasa Mahkemesi üyesi olması için belli bir süre o görevi yapması lazım.
KHK yetkisi aldılar. Danıştay başkanı ve başsavcı için 8 yıl Danıştay üyeliği yapmak şartını 4 yıla indirdiler. Çünkü altta FETÖ’cüler bekliyordu, onları getirecekler.
Danıştay başkan vekili ve daire başkanlığı için 6 yıllık süreyi 3 yıla indirdiler, Yargıtay başkanı ve başsavcı seçilmek için 8 yıllık Yargıtay üyeliği süresini 4 yıla indirdiler. Yargıtay başkan vekili ve daire başkanı için 6 yıl Yargıtay üyeliği süresini 3 yıla indirdiler. Kendi adamlarını alacaklar ve yerleştirecekler.
Böylece kitle atamasıyla yargı tümüyle FETÖ’nün kontrolüne geçti.
Yapan kim? Hangi Başbakanın imzası var?
Toplu yerleştirme sadece Yargıtay ve Danıştay’da mı oldu?
Hayır, orduda da oldu. Üstelik 17-25 büyük rüşvet olayından sonra oldu.
Bakın, bununla ilgili Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının hazırladığı bir iddianameden bir bölüm okuyacağım; “Örgüt, ayrıca TSK komuta kademesinin tamamını mümkün olan en kısa sürede ele geçirmek maksadıyla generalliğe terfi için albaylıkta bekleme süresini 4 yıla indirerek henüz şûra sırası gelmeyen mensuplarını terfi havuzuna dahil etmiştir. Diğer yandan generallikte rütbe bekleme süresi 4 yıldan 3 yıla indirilerek kendisine sempati duymayan, yani yandaşı olmayan generalleri daha kısa sürede Türk Silahlı Kuvvetleri dışına çıkarmaya çalışmıştır.
Son olarak kendisine bağlı elemanların az bulunduğu 1988 ve daha önceki yıllarda mezun olmuş subayları Türk Silahlı Kuvvetlerinden tasfiye etmek için 3 devreyi birden toplu olarak emekli edecek ve hizmet süresini 28 yıla indirecek kanuni düzenlemeleri siyasi otoriteye yaptırabilmiştir.”
O siyasi otorite işte FETÖ’nün siyasi ayağıdır.
Onun başındaki kişi de FETÖ’nün siyasi ayağıdır.”
Hasılı, görünen o ki İlker Başbuğ üzerinden alevlenen tartışma AKP’yi hayli zora sokacak.
İktidar efelenmekle ve bağırmakla bu işten sıyrılacağını sanıyor ama vatandaş vicdanı devreye girdi ve o vicdan ‘Kılıçdaroğlu haklı’ diyor…