Yazıma son günlerde olup bitenler ile başlamayı ne kadar da çok isterdim.
Ama durum ondan da vahim.! Ne yazık ki son yıllar ile başlıyorum.
Son zamanlarda Türkiye ve dünya gündemini uzaktan da olsa takip eden bir bireyin sorması gereken soru! İnsanlık nereye gidiyor?
Hiyerarşinin en altındaki kişiden en üstündekine kadar çıkar endeksli bir yaşam bicimi oluşmuş durumda, insanların çoğunluğuna dünyaya neden geldiklerini, ne için yaşadıklarını sorsak cevap verirken tereddüt geçireceklerdir.. Birçok insan sadece "yasamak" için yasamakta, ama düşünmemektedir.
Kısır döngüye girmişiz…
Ne kadar kötü bir varlık haline dönüşmeye başlamışız, görmüyor muyuz?
Zıt fikirli olanlar da ortak payda kalmamış, anlaşma zemini aramıyoruz bile, kavga hep kavga… Ötekileştirmekten gayri bir amaç yok zihnimizde. Senden olan, senden olmayan kaygısı dışında bir gaye yok.
Yaşadığımız olaylara üzülüyorum, bazen kahroluyorum. Bazen sessizce içten içe ağlıyor, kabuğuma çekiliyorum.
Bazen ise haykırırcasına “Yeter artık” diyerek yapabileceğim tek şey olan kalemime sarılıyorum.
Her gün cinayetleri, intiharları görmek içimi karartıyor.
Sonunu göremediğim bir girdaba doğru sürükleniyoruz adeta, ‘İNSANLIK’ olgusunu yitirmiş olmanın verdiği buruk acı..
Herkesin ağzında, gözlerinde ve hatta vücut diline bile işlemiş olan yalanlar var, kişisel menfaatler için dize gelen yalanlar.
İnsanoğlu hastalıklara çare bulmayı öğrendi, gökyüzünde kuşlar gibi uçmayı, denizin dibinde balıklar gibi yüzmeyi ve hatta uzayda yürümeyi öğrendi; fakat dünyada nasıl yaşaması gerektiğini bir turlu öğrenemedi!
İnsanlığın gittiği yer hiç hoş bir nokta değil, kendi küçüklüğümü hatırlıyorum ve dünya; en azından çevrem bu kadar da karamsar, mutsuz ve huzursuz değildi. İçinde geçmişe yoğun özlem barındıran; ‘nerde o eski bayramlar’ dercesine..
Sanki biz hiç ölmeyeceğiz, ya da bir gün büyük bir imtihan ile karşılaşmayacakmışız gibi hareket ediyoruz.
Galiba biz bir yerlerde hata ediyoruz.
Birbirimizi sevmemeye hatta üzmeye başladık… Sevdiklerimizi de çıkar ilişkisi tasmasıyla sıradanlaştırdık.
İnsanları sevme kıstasında;
“Derdi derdimdir” diyemiyor isek,
“Acısı acımdır” söyleyemiyor isek,
Komşum açken, ben neden tokum ki serzenişini edemiyor ve bunun için bir şeyler yapmıyorsak,
Yolda gariban bir çocuğu sevemiyor, ya da ona bakıp iğreniyor isek,
Düşen bir kardeşimizi kollayamıyor isek,
Maddi hayata önem verdiğimiz kadar, maneviyata ve güzel ahlaka önem vermiyor isek.
İnsanlığımızı yitirmişiz demektir.
Bunun temelinde insanları ayrıştıran bir zihniyet; bunun temelinde senden benden ondan o bizden değil tabirleriyle insanları birbirine kırdıran siyasi zeminler, hepsinin altında ekonomik sıkıntılar, bunların da üzerinde tahammül seviyemizin gittikçe azalması yatıyor.
Bir gün bir dervişe;
- "nasıl insan oluruz?" diye sormuşlar.
- "üç adım atmakla" diye cevap vermiş derviş ve devam etmiş:
- önce sana kötülük yapanlara kötülük düşünmemen gerekir. İnsanlığa attığın ilk adım budur. sana kötülük yapanlara iyilik yapabildiğin anda ise ikinci büyük adımı atar ve hakiki insan olmaya başlarsın. Nihayet, sana iyilik yapanla kötülük yapan arasında bir fark hissetmeyecek hale geldiğin zaman ise insan olursun.
Paradan, puldan; kazanmaktan, kaybetmekten çok daha kıymet olgular var. Menfaatsiz insan ilişkilerine hasret kaldık. Allah sonumuzu hayır etsin.
Sevgilerimle, hoşçakalın.