Biraz eleştirince, muhataplarımızdan ve dalkavuklarından duyduğumuz tepkiler hep aynı; birincisi, senin aklının ermediği şeyler var, ikincisi, bu ülkenin ‘beka sorunu’ böyle davranmamızı gerektiriyor.

Bunların ‘U’ dönüşlerinin bahanesi hazır yani; Beka meselesi…

Çocukluğumuzda, ebeveynlerimizin istediği gibi davranış geliştirmemiz için sürekli olmadık bir şeylerle korkutulduk, kandırıldık, sindirildik ve inandırıldık.

Yaramazlık yaparsan seni bohçacılara veririm, dendi.

Ağlarsan iğneciyi çağırırım, dendi.

Büyüklerin sözünü dinlemezsen seni öcüler yer, dendi.

Yüzünü yıkamazsan şeytanlar yalar, dendi.

Öyle yaparsan taş olursun, dendi.

Böyle yaparsan cinler kaçırır, dendi.

Yani hep bir hayali düşmanla terbiye ettiler bizi.

Büyüdük, bir şey değişmedi. Şimdi de hamasetle kandırılıyoruz.

Bu kez de devleti yönetenler bizi görünmeyen bir cismin yaklaştığı palavrasıyla kandırıyorlar.

Bizi görünmeyen düşmanlarla korkutup konsolide ediyorlar.

Ömrümü verdiğim parti, ne oldu da kanlı bıçaklı olduğu parti ile yan yana gelebildi?

Ne oldu da Ülkücüler, kendilerine köpek muamelesi yapanların kuyruğuna takıldı?

Yine aynı gerekçe ve yine görünmeyen bir cisimle kandırılıyoruz.

Yine karşılığında da bizi yönetenleri, o olmadık düşmanla ettikleri mücadele sebebiyle kutsuyor ve muktedire tabi oluyoruz.

Yani dostlar, biraz korku ve biraz hamasetle ha bire kandırılıyoruz.

Bu iktidarı desteklemezsiniz ‘dış güçler ham yapar sizi’ deniyor. Desteklemeyenler de anında ‘dış güçlerin içerideki piyonu’ ve hain ilan ediliyor.

Şimdi şu cümleyi altını çize çize okuyun;

“Bir de bir adet var, ülkede başımıza bir şey geldiği zaman hemen 'dış güçler' deriz, yabancılar deriz şu deriz bu deriz, onlara bazı isimler buluruz. Ve bunlar sebebiyle biz ayağa kalkamıyoruz, kalkınamıyoruz, birliğimiz beraberliğimiz bozuluyor filan.

Yani bu doğru da olabilir ancak ben buna katılamıyorum.

Niye katılamıyorum? Eğer sizin bünyeniz güçlüyse, sağlamsa, bünyede olan virüs hiçbir zaman sizin vücudunuza zarar veremez.”

Dibine kadar haklı, değil mi?

Peki, nihayet gerçekleri söyleyen bu ünlü siyasetçimiz kim?

Dış güçlerin ve dış tehdidin bir palavra olduğunu, bu palavranın beceriksiz iktidarların bahanesi olarak kullanıldığını söyleyen siyasetçi bizzat Recep Tayyip Erdoğan…

2002 yani iktidara gelmeden önce söylemişti.

O şimdi iktidar ve önceki iktidarlar gibi aynı türküyü söylemeye devam ediyor,

Mesela ekonomi mi battı, o türkü devreye giriyor: “Ülkemizi denklemin dışına itmek isteyenlerin, kur, faiz fiyat artışları üzerinden oynadıkları oyunu görüyoruz. Karşı atağımızı yaptık başardık. Bu ekonomik kurtuluş savaşından da milletimizi zaferle çıkaracağız” diyor.

Buradan anlıyoruz ki bu korkutma, sindirme ve bu yolla konsolide etme, evimizi ve ülkemizi yönetenlere mahsus bir yönetme şekliymiş…

Ülke veya hane yöneticileri baktılar ki başaramıyorlar, baktılar ki yönetemiyorlar, baktılar ki sözleri dinlenmiyor, yine aynı senaryo devreye giriyor, yine top bir hayali düşman/öcüye atılıyor ki, yaramazlık yapmayalım, eleştirmeyelim...

Asıl ‘beka sorunu’, küçük siyasi hesaplarla böylesine önemli bir kavramın iğdiş edilmesidir.

Ki gerçek tehditlere karşı mücadeleyi sınırlandırır.

Asıl ‘beka sorunu’ bu kavramın algı oluşturma amaçlı seçim aparatı olarak kullanılmasıdır.

Beka sorunu mu arıyorsunuz?

İşte İliç özelinde, yer altı zenginliklerimizin üç kuruş uğruna yağmalanması, karşılığında insan sağlığımızla oynanması, havamızın, toprağımızın, ırmaklarımızın zehirlenmesidir.

Hayali düşmanlarla uğraşmayı bırakın. Düşman arıyorsanız asıl düşman üç kuruşluk komisyon uğruna bütün bunlara izin ve onay verenlerdir.

Madenleri korumak hem siyasi varlığımızın beka sorunu hem de iklim çevre olarak insanlığın beka sorunudur!

Sözün özünü Nihat Genç’e bırakayım;

“Sözüm onu milliyetçi aydınlar, ülke dağıyla taşıyla zenginlikleriyle elden gitti, yetti gayri teorilerinizi gözden geçirin kafayı değiştirin çünkü dünyanın tüm coğrafyalarında ‘madenlerini’ koruyamayan tek ‘milliyetçi’ türü sizsiniz!

Milli egemenlik haklarına lafı ‘vatan-millet-sakarya’ gargarasına getirip sahip çıkamayan tek milliyetçi cinsi sizlersiniz!

Bir dönem FETÖ’yle şimdi Çalık Holding ve tarikatlarla piyasa ettiğiniz hamasi milliyetçilik ülkenin işgaline yağmasına talanına kapı açtı!

Siyasi etiketler, siyasi markalar, siyasi makamlar, siyasi hamasi nutuklarla işte bu cahil aydınlar vatan topraklarınızı elinizden aldı!

Bu boş zırva nutuklarına kapılmayın, oyuna gelmeyin!”