Sokak hayvanlarının itlafına yönelik yasa görüşmelerini takip edip yorumlayayım derken aynı oturumda dikkatimi çeken bir grup önerisi önceliğimi değiştirdi.

Muğla Milletvekili ve Grup Başkanı Selçuk Özdağ tarafından ‘iktidar partisi mensup ve yetkililerinin vatandaşlarımıza yönelik aşağılayıcı ve horlayan tavırlarının sebeplerinin ve olumsuz etkilerinin araştırılması’ talebiyle önerge verildi.

Şu ana kadar gördüğüm en ilginç talepti…

Bu gerçekten önemli önergenin meramını Selçuk Özdağ şöyle açıkladı;

“Ülkemiz bu iktidar döneminde yolsuzluğun, yoksulluğun ve yasakların birbiriyle yarıştığı, uluslararası suç örgütlerinin ve kırmızı bültenle aranan çete liderlerinin cirit attığı, vatandaşlık verildiği bir ülke hâline getirilmiştir.

Çalışan kesimlerin dahi hayatlarını devam ettirebilmek için temel ihtiyaçlarından bile fedakârlık ettiği bir ortamda milyonları bulan işsiz vatandaşlarımızın durumu ise tam bir trajediye dönüşmüştür.

Bir iş bulma umuduyla oradan oraya koşturan gençlerimizin hâlini anlatmaya bile gerek yok. Adaletsizliği, ötekileştirmeyi, kutuplaştırmayı şiar edinmiş bir iktidar tarafından hakkını aramaktan, sormaktan dolayı aşağılanan, horlanan bu ülkenin vatandaşlarının aidiyet duygularının bile örselendiğini üzülerek görmekteyiz.

Açlık sınırının 19.044 lira, yoksulluk sınırının 65.874 lira olduğu bu gerçeklikle “10-12 bin lira neyinize yetmiyor? Yaşayın.” diyen iktidar sözcülerinin, bürokrat ve sekreter bakanlarının halkımızı aşağılayan ve dilenci muamelesi yapan tavırlarının vatandaşların üzerinde ciddi olumsuzluklar yarattığını görüyor ve okuyoruz. Bu sözcülerin zaman zaman vatandaşlarımıza “Ağaç kökü yesinler. Kuru ekmek yiyorlarmış; işte, demek ki aç değillermiş. 10 bin lira nelerine yetmiyor? Bu parayı bile bulamayanlar var. Afgan ve Suriyeliler olmasa aç kalırız, fabrikalarımız çalışamaz hâle gelir. Türkler zaten çalışmıyor ve iş beğenmiyorlar” gibi söz ve açıklamaları esasen toplum yapımızda derin yarıklar oluşturmakta ve halkımızı ciddi manada incitmektedir.

Yahu! Depremde her şeyini kaybetmiş insanlara bakanınızın biri çıktı, “Şimdiye kadar gidip evlerini teslim ettiğim vatandaşlar ‘Bak, evimiz yıkıldı, vallahi yıkıldığı iyi olmuş, bize mis gibi villa verdiniz.’ diyorlar” dedi.

Bir diğeri çıktı, “Verdiğimiz asgari ücret neyinize yetmiyor, gözünüze, dizinize dursun!” dedi.

Asgari ücreti bu iktidar cebinden mi veriyor? Yahu! İşveren ödüyor ve siz de bunun vergisini alıyorsunuz.

TOKİ'den sorumlu bir sekreter bakan vardı, siyasetten ve ülke gerçeklerinden bihaber, absürt açıklamalarla hafızalara kazınmıştı. Özellikle muhalefete yönelik akla ziyan açıklamalarından sonra, ömrü hayatında tek bir seçime girmemiş ve halktan oy istememiş biri için “Çok iddialı konuşuyorsun.” demiş, niçin bu üslupla konuşabildiğini de mevcut sistemde millete ve seçmene hesap vermek gibi bir sorumluluğu olmadığı için demiştim.

Murat Kurum, yine, halkımızın dar gelirlilerinin, asgari ücretlilerin, işsizlerin nasıl ev sahibi olacağını da veciz bir şekilde canlı yayında şöyle anlatmıştı: “Biraz eşinden, dostundan borç alarak, biraz belki de ek mesai yaparak bu bedeli karşılayabilir.”

Bay Kurum milletimizle dalga geçtiğinin bile farkında olmayan bir kişidir. Nihayet hayatında seçim nedir bilmeyen ama muhalefete ve seçmene had bildiren Murat Kurum’u İstanbul’a aday yaptılar, o da daha ilk dakikasında güya Osmanlı tarihine atıf da yaparak 31 Martta İstanbul'da Duraklama Dönemi’ne son vereceğini serdetmişti. Bu muhterem, Bakanlık yaptığı dönem de dâhil olmak üzere AK PARTİ iktidarında İstanbul'u nasıl ranta kurban ettiklerinin farkında mı acaba?

En azından liderinin “İstanbul’a ihanet ettik.” sözünü işitmiş olsaydı keşke.

Tüm seçim boyunca kırdığı potlar, saçma sapan açıklamalarının yanında TOKİ konutları konusunda mağdur ettiği yüz binlerce vatandaşın itirazlarına da lakayt cevaplar vererek bu insanların nefret objesi hâline gelmişti. Bu yüzden olsa gerek İstanbul halkı kendisine gereken muameleyi gösterdi ve Ankara'ya tek gidiş, bir geri dönüş bileti kesmişti fakat kaybedenler kulübünün bu mümtaz kişisine sırf söz dinlediği ve hiçbir şekilde siyasi irade gösteremediği için yine Bakanlık tevdi edildi. O da bu onurun hakkını vermek için liderinin yanında gittiği Rize'de bu sefer halkımızı aşağılamanın değişik bir versiyonunu gösterdi.

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliğine de nezaret eden Murat Kurum, Rize'de kendisine emekli ve dul maaşlarının neden yatırılmadığını soran emekli bir hanımefendiye dilenci muamelesi yaparak ona alışveriş kartı vermeye çalıştı hem de medyanın önünde. Zatıalileri muhtemelen iyi bir iş yaptığını zannediyordu çünkü para veriyordu, ihtiyaç gideriyordu, alicenaplık gösteriyordu ya. Emekli vatandaşımızın “Benim bir şeye ihtiyacım yok, ihtiyacı olana ver.” demesinden bile hicap duymayan bu pişkinlik karşısında söyleyecek söz bulamıyorum.

Son yıllarda bir iktidar partisi klasiği olan bu ve benzeri tavır ve davranışların sebeplerinin altında sadece güç zehirlenmesi olduğunu sanmıyorum, daha derinlerde bir şeyler olduğunu düşünüyorum. Değerli milletvekilleri, işte tüm bu konuların gerçekten irdelenmesi ve araştırılması lazım. Konuyla ilgili ulusal, uluslararası uzmanların gözetiminde bu ve benzeri vakalar ile bunu serdedenlerin masaya yatırılması gerekiyor.”

Çok doğru bir tespit ve çok doğru bir öneri…

Bu önergeyle ilgili İYİ Parti Grup Başkan Vekili Turhan Çömez’in ibretlik konuşmasını da yarın aktaracağım.