Mehmet Akif;
“Geçmişten adam hisse kaparmış... Ne masal şey!
Beş bin senelik kıssa yarım hisse mi verdi?
Tarihi tekerrür diye tarif ediyorlar;
Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?” diyor.
Sonu aynı olur mu bilmem ama hiç ibret almadığımız için tarih bir kez daha tekerrür ediyor.
Malumunuz İBB Başkanı İmamoğlu siyaset yasağını da içeren bir ceza aldı. Cezası Yüksek Mahkeme tarafından da onanırsa hem İBB Başkanlığı düşecek hem de siyasi yasaklı hale gelecek.
Tıpkı Erdoğan gibi yani…
Haliyle koskoca ülke bir dejavu aşamasında ve haliyle sanki bu anları yaşamış gibiyiz.
Olabilir, tarih tekerrür edebilir ama bizdeki sıkıntı ve işin trajikomik tarafı, bizim bu sıkıntıyı, o sıkıntıyı yaşamış olan tarafından yaşatılıyor olması…
Şöyle bir arşiv taraması yapalım ki meramımız anlaşılsın…
Yıl 1998. Erdoğan’a hapis cezası verildi ve siyaset yasağı getirildi.
Erdoğan a tıpkı bugün İmamoğlu’nun yaptığı gibi taraftarlarını Saraçhane’de topladı ve şu konuşmayı yaptı;
“Görüyoruz ki yargı gerçekten bağımsız değil, böylece yargının işleyişine, adalet ilkelerinin değil, siyasetin egemen olduğu bir kez daha ortaya çıkmıştır. Siyasi rakiplerimiz, güç ve çıkar odakları seçim sandıklarında karşımızda duramayacaklarını, önümüzü kesemeyeceklerini iyiden iyiye anlamış olmalılar ki böyle bir yola başvurdular. Bu yol, yanlış bir yoldur. Adalet, gün gelecek yargıyı siyasallaştıranlara da lazım olacaktır.”
Ardından Pınarhisar Cezaevine girmeden önce de şöyle konuşmuştu;
“Sizlere veda etmiyorum. Bu bir veda değil. Her zaman söylediğim gibi İnşallah bitmeyen şarkının besteleri içerisindeki bir es'tir, bir duraktır. Şu anda, bugüne kadar üzerinde çalıştığımız birçok projenin bundan sonra da devamı mahiyetindeki çalışmalarımızı orada devam ettireceğiz.
İnanıyorum ki es'ten sonraki notalar, aynı istikrar içerisinde aydınlık yarınların Türkiye’sine, barışa, sevgiye, kardeşliğe giden yolda sizin bu sevginiz, sizin bu aşkınız, sizin bu sevdalarınızla bütünleşerek devam edecektir.”
Ve yıllar sonra, 2013 yılında, Başbakan sıfatıyla Pınarhisar Cezaevini ziyaret eden Erdoğan, şunları söylemişti;
“Pınarhisar, benim için gurbet değil vuslattır. Pınarhisar hasret değil, muhabbettir. Pınarhisar benim nezdimde yeni bir başlangıcın, taze bir başlangıcın yeniden doğuşun sembolüdür. Pınarhisar, yeni Türkiye'nin, büyük Türkiye'nin doğuşunda, Türkiye'nin özüyle ve ruhuyla buluşmasında tarihi öneme sahip bir ilçemizdir. AK Parti'nin kuruluş planlarını, burada Pınarhisar cezavinde yaptım. Orada çalıştım. Orada geleceğin planları, programları üzerinde kafa yordum. AK Parti'nin rotasını, istikametini, felsefesini işte burada Pınarhisar'da gelen mektuplarla, binlerce mektupların içerisindeki o sinyallerle aldık. Görüşmelerdeki o duygularla kaptık. Yeni Türkiye'nin, büyük Türkiye'nin ilk adımını burada Pınarhisar'da attık. Buradan yola çıktık, tüm Türkiye'yi hatta bölgemizi, hatta dünyayı, yeryüzünü, insanlığı kucakladık.”
Ziyaret konuşmasının en önemli ve anlamlı bölümü şuydu;
“Bu kardeşinizi 14 yıl önce Pınarhisar'a getiren sebepleri, sadece şahsımı değil, milletin önemli bir çoğunluğunu mahkemelere, hapislere mahkum eden sebepleri tek tek ortadan kaldırdık.
Ben 'şiir okudum' diye Pınarhisar Cezaevinde kaldım. Bu ülkede binlerce insan, 'şiir okudu' diye, 'şarkı türkü söyledi' diye, 'yazı yazdı' diye, 'görüşlerini beyan etti' diye benim maruz kaldığım eziyete, hatta çok daha fazlasına onlar maruz kaldılar. Kimileri vatanlarını terk etmek zorunda kaldı, kimileri gurbette hayata veda etmek zorunda kaldı. Kimileri yıllarını hapiste geçirmek zorunda kaldı. Kimileri sokak ortasında vurulup, faili meçhul cinayetlerde hayatlarından kopmak zorunda kaldı. İşte bu ayıbı, bu gayri insani süreci, bu anti demokratik atmosferi, değiştirmek için de büyük mücadele verdik.
Okullar, üniversiteler, köprüler, yollar, demiryolları, barajlar, tüneller, konutlar inşa ettiğimiz kadar, gönülleri de yeniden inşa etmenin, yeniden imar etmenin, kırık kalpleri tamir etmenin mücadelesini hamdolsun bu dönemde biz verdik. İnsan hak ve özgürlüklerini genişlettik, düşünce özgürlüğünün önündeki engelleri kaldırdık, hukuku herkese eşit mesafede duracak şekilde yeniden yapılandırdık.”
İşte o sözleri söyleyen ve ülkesini neredeyse ‘tek adam’ sıfatıyla yöneten Erdoğan’ın yönettiği ülkede bugün bir İBB Başkanı ceza alıyor ve bu nasıl bir dejavudur ki Saraçhane’de şu konuşmayı yapmak zorunda kalıyor;
“Bu ülkeyi yönetenlerin milletimizle, sizinle ne alıp veremediği var? Sizden ne istiyorlar? 31 Mart'ta oyunuzu kullandınız, saymadılar. Zarfa attığını dört oy pusulasından üçü geçerli, büyükşehir belediyesi için kullandığınız oy ise geçersizdir dediler. Sizin tertemiz, helal oyunuzu iptal ettiler. Seçimi yenilediler. Sizin seçtiğiniz büyükşehir belediyesine eskiden bizden bir gün önce, kamu bankalarından bol bol kredi verirlerdi. Sizin seçtiğiniz yönetime tam 3.5 yıldır, bu millete ait bankalardan 1 kuruş vermiyorlar.
Sizin seçtiğiniz yönetim, çok daha uygun koşullarda dışarıdan fonlar bulup getiriyoruz. Bu defa da uydurma bahanelerle aylar geçiyor, yıllar geçiyor, bir imza atıp onay vermiyorlar. Sizinle alıp veremedikleri ne var bunların? 16 milyon insanımızdan ne istiyorlar?
Hepinizin çok yakından bildiği, mesela eskiden bu şehirde taksilerle ilgili kararları belediye verirdi. Artık taksi ile ilgili kararlar Ankara'dan alınacak diyorlar.
Siz ne yaptınız? Bir kere değil, iki kere üst üste belediye başkanı seçtiniz.
Sizin seçtiğiniz belediye başkanınız görevden alıp hapsetmek için mahkemeden karar çıkardılar. Üstelik baktılar mahkemenin hakimi istedikleri gibi karar vermeyecek, onu sürüp başka bir hakim getirerek karar çıkardılar. Allah aşkına bu ülkeyi yönetenlerin, ey vatandaşlarım sizinle ne dertleri var?
Yok öyle kolay kaçmak yok. Onları gönderecek altı siyasi partinin lideri burada.
Sizlere söyleyeyim, bunlar milletin iradelerine karşı alerjisi olan insanlar. Milli irade başka türlü şekillenirse bütün arızalar başlıyor. Milli iradeyi geçersiz kılmak için ellerinden geleni yapıyorlar ama yapsınlar. Nafile, nafile...”