VATANDAŞI ELEKTRİK ÇARPI!
Büyüklerimiz, eleştirme, Allah sana eleştirdiğin hali yaşatmadan canını almaz’ derlerdi.
Bunun böyle olduğunun en önemli göstergelerinden bir tanesi de siyaset…
Nitekim son zamanlarda eleştirilen halin yaşandığına dair örnekler görüyor.
Ne diyordu Sayın Cumhurbaşkanı?
“Bak Bay Kemal; yakında ikinci nükleer enerji santrali geliyor. Sizin hayatınızda sadece mum vardı mum, gaz lambası var. Biz ise bunu bu hale getirdik.”
Daha sözünün mürekkebi kurumadan Isparta elektriksiz kaldı, bırakın elektrik yokluğunu mum ve gaz lambaları bile karaborsaya düştü.
Isparta, beni biraz şaşırttı doğrusu…
Bünyesinden başbakan ve cumhurbaşkanı çıkarmış, bu özelliği sebebiyle her türlü hizmeti ve yatırımı öncelikle almış. Alt yapı problemlerini çok önceden çözmüş bir il olarak bu duruma düşmesi ilginçti.
Ama niye şaşırıyoruz ki. Geçmişi en çok eleştiren ama geçmişi mumla aratan bir iktidarımız var bizim…
Beceriksizliğin had safhaya çıktığı, vurdumduymazlığın alıp başını gittiğinin örneği oldu Isparta.
Isparta tamı tamamına 3 kısmen 4 gün elektriksiz kaldı.
Şu mevsimde bir saat elektriksiz kaldığınızı düşünsenize ocak/kombi yanmıyor, hadi tüple idare ettiniz ya soğukla ilgili nasıl bir çözüm bulacaksanız?
Ya elektriğe bağımlı işyerleri, üretim tesisleri, imalat sektörü, gıda sektörü?
Bırakın mazeret üretmeyi de biraz empati yapın.
Hadi onu da geçtim alay etmeyin alay…
Belediye Başkanı işin gırgırında… Pişkinliğin zirvesinde ki “Kar berekettir. Çok güzel bir bereket geldi” diyor.
İstanbul’u yeniden fetheden Bakanların hiç birisi ortada yok…
Enerji Bakanı da dahil…
Ancak üçüncü gün arzı endam ediyor.
O da ancak mazeret üretip halkı teskin etmek için…
Isparta’da yaşanan rezalet, iktidarın enerji politikalarının bir sonucudur.
TEDAŞ’ın Isparta’da gerekli kontrolleri yapmadığının ve EPDK’nın da elektrik dağıtım işini yapan o malum holdingleri denetlemediğinin göstergesidir.
Kısacası elektrik üretiminin yüzde 80’inin özelleştirilmesinin faturasını sadece daha pahalı elektrik alarak değil, bir de bu şekilde ödüyoruz.
Malumunuz bütün karşı çıkmalara rağmen üretilen elektriğin dağıtımı 21tanıdık bildik şirkete verildi. Böylece en kritik alanlardan biri olan enerji üretim ve dağıtımı, özel şirketlerin insafına terk edildi. Yani mesele, enerji gibi kritik bir alanın, tamamen özel şirketlere bırakılması, yandaşlara rant sağlanması ve bu şirketlerin hiçbir şekilde denetlenmemiş olmasıdır.
Bugün yaşananlar ve yaşanacak olanlar;
Özel hatta haddinden fazla özel(!) şirketlerin iktidar marifetiyle elektrik üretim ve dağıtımında büyük ve ana aktör haline getirilmesi, devletin başta denetim görevi olmak üzere her şeyden elini eteğini çekmesidir.
Bu çile havalar arıza giderilince, havlar ısınınca, mevsimler normale dönünde unutulacak bir mevzu değildir.
Mevzu kalıcı ve süreklidir.
Dolayısıyla gündemden düşmemeli, tartışılmalı ve hesap sorulmalıdır.
En azından, bütün bunlar yetmiyormuş gibi bir de TEİAŞ'ın özelleştirilmesi gündemden çıkana kadar mücadele etmek gerekir.
Sözcü’den Çiğdem Toker’in Sayıştay Raporlarından yola çıkarak yazdıklarına bakılırsa, bu Enerji şirketleri o kadar rahat ve o kadar pervasız ki, bırakın yeni yatırımları borçlarını bile ödemiyorlar.
Elektrik faturaları üzerinden tahsil edilerek Enerji Bakanlığı banka hesabına yatırılıp bütçeye gelir kaydedilmesi gereken Elektrik Enerjisi Fonu tutarları tam olarak tahsil edilemiyor.
2020 yılında elektrik satışı yapan 197 şirketin 37'si hiç ödeme yapmadı. 18 şirket eksik ve gecikmeli ödeme yaptı.
2019 yılında elektrik satışı yapan 174 firmadan 41'i hiç ödeme yapmadı. 15'i eksik ve gecikmeli ödeme yaptı.
Ve not düşüyor Çiğdem Toker; Elektrik Enerjisi Fonu aslında 20 yıl önce kaldırılmıştı. Fakat “Sektör Altyapı Giderlerine Katkı Payı” adıyla bu uygulama sürüyor.
Elektrik faturanızı gecikmeli ödememeniz için ihtar üstüne ihtar yersiniz değil mi. Ancak enerji sektöründe hizmet veren şirketlerin kendi yükümlülüklerini yerine getirmemesi açık bir usulsüzlükken kimse hesap soramıyor.
Yani Sayıştay tespit edip raporlarında yer veriyor ama vatandaşlar devlete karşı ödevini yerine getirmekten kaçınan şirketlerin kimler olduğunu bilmiyor.
Haydi açıklayın. Elektrik faturalarımızda yüksek zamları görüyoruz. Ama, Kayıp kaçak bedeli, Dağıtım sistemi kullanım bedeli, Sayaç okuma bedeli, İletim sistemi kullanım bedeli, Perakende satış bedelini göremiyoruz.
Oysa bu bedellerin çoğu daha önce görünürdü. EPDK kaldırdı.
Neden? Madem ki elektriğin sübvanse edildiği devletin en üst makamı tarafından açıklanıyor, bu sübvansiyonun ne olduğunu bilmek vatandaşın hakkı değil mi?
ENERJİ KRİZİ TBMM’DE GÜNDEME GELDİ
Diyeceksiniz ki, geldi de ne oldu?
Hoş gelende daha önce verilen bir araştırma önergesinin görüşülmesinin öne çekilmesiydi.
Araştırma önergesini veren ve acil görüşülmesi talebinde bulunan HDP Grubu adına, Ali Kenanoğlu konuştu;
“Enerji kriziyle ilgili yaşanan sorun ve bu sorunların ortadan kaldırılması amacıyla vermiş olduğumuz araştırma önergesi üzerinde söz aldım.
Tabii, enerji krizi ilk önce bize şöyle anlatıldı: İran’dan gelen doğal gaz hattında geçtiğimiz günlerde yaşanan teknik arıza nedeniyle Türkiye’ye on gün süreyle doğal gaz verilememesi nedeniyle yaşanan kesintiden kaynaklı olarak bir kriz ortaya çıktı ve bu kriz sadece doğal gazı değil, aynı zamanda elektriği de etkiledi ve çoğunlukla da sanayi tesislerinde yaşanan sorunlara sebep oldu. Peki, İran bu konuda ne diyor yani bu böyle mi? İran da diyor ki: “Böyle bir şey yok. Sadece bir teknik sorun çıktı ve bu, kısa süre içerisinde giderildi. Arkasından, Türkiye tarafında yaşanan bir sorun nedeniyle Türkiye kendisi doğal gazı alamadı.” Yani bizden yapılan açıklama ile İran’dan yapılan açıklama arasında fark var.
Tabii, bu, esasında yaşanan bu krizi ortaya çıkartan bir gerekçe olarak sunuldu ve ciddi anlamda bir kriz olduğu ortaya çıktı. Peki, bu krizin gerçek sebebi neydi? Krizin gerçek sebebi, aslında depolardaki doğal gazın yaz aylarında tüketilmiş olması ve kışa girerken herhangi bir hazırlık yapmadan, depoların boş bir şekilde ya da azaltılmış bir şekilde kış aylarına girilmesi ve yoğun bir kış etkisi de bu krizin yaşanmasına neden oldu. Esasında, tümüyle, bir öngörüsüzlükten kaynaklı bir durumla karşı karşıyayız. Peki, bununla ilgili olarak biz ekim ayında, Enerji ve Tabii Kaynaklar Komisyonunda bir görüşme yapmışız. O zaman Komisyon Başkanı Sayın Elitaş’tı ve bu görüşmelerde Türkiye’nin, daha doğrusu BOTAŞ’ın doğal gaz alımlarını spot piyasadan alabilmesi için de bir kanun teklifi düzenlemesi vardı ve bu görüşmelerde sürekli şu ifade edilmiş bütün muhalefet milletvekilleri tarafından: “Uzun süreli anlaşmalar bitiyor. Buna karşı bir tedbiriniz var mı? Bu kış geliyor, ülke doğal gaz kesintisi ya da sıkıntısı yaşayacak mı? Bir enerji kriziyle karşı karşıya kalacak mı?” Bu BOTAŞ Genel Müdürü açıklama yapıyor Komisyonda ve “Tam da bu sebeple, tam da bizim yapmış olduğumuz bu öngörü nedeniyle bu kanunu çıkartıyoruz ve bu kanun değişikliğiyle beraber biz spot piyasadan daha ucuza doğal gaz alacağız; o nedenle biz bu yasayı istiyoruz.” diyor ve yasa çıkıyor buradan. Ancak görüyoruz ki ya işte bu liyakatsizlik, bu öngörüsüzlük tam da onların söyledikleri gibi değil, tam tersi bir şekilde Türkiye’deki enerji krizine sebep oluyor, depolar boşaltılıyor ve oradan kaynaklı olarak da bir enerji krizi yaşanıyor.
Şimdi, tabii, doğal gaz sorunu, doğal gazla ilgili değil. Doğal gaz sorunu aynı zamanda elektriği de etkileyen bir sorun çünkü Türkiye’deki elektrik üretiminin yüzde 32,37’si doğal gaz üzerinden yapılıyor, doğal gaz üzerinden yani doğal gaz kullanılarak elektrik üretimi yapılıyor. Tabii, buradan kaynaklı olarak da bütün sanayi tesislerinde -önce kesintiler yaşanıyor- üretimde azaltmalar yaşanıyor ve arkasından da kesintiler yaşanıyor.
Şimdi, bütün bunlar burada kalacak gibi değil yani tedbirlerin alınmaması hâlinde ve… Bu spot piyasada da BOTAŞ’ın anlattığı gibi de gitmiyor işler, demek ki öyle ucuza falan da alamıyorlar ya da tam da ortada kalabilecekleri sonuçlarla da karşılaşabiliyorlar. Buradan kaynaklı olarak da önümüzdeki günlerde eğer tedbirler alınmazsa ciddi bir şekilde elektrik kesintiyle de karşı karşıya kalınabilir, doğal gaz kesintisiyle de karşı karşıya kalınabilir.
Burada, hatipler kürsüye çıktıkları zaman ne kadar enerji arzlarının olduğunu, enerjide ne kadar verimliliği artırdıklarını hep ifade ediyorlar ancak bütün bunların hepsinin bir balon olduğu, bir yalandan ibaret olduğu da yaşanılan gerçeklerin, hakikatlerin ortaya çıkmasıyla birlikte görülüyor.
Şimdi, tabii, bunun karşısında ne diyor iktidar ve yandaş medya? “Doğal gaz sıkıntımız yok, Tuz Gölü’nün altında stoklarımız var.” diyor AKP Genel Başkanı.
İşte, zaten sorun şu: O stokları yazın tüketiyorsun ve kışa girerken bunun tedbirini almadığın için de bu sorunlarla karşılaşıyorsun.
Şimdi, yandaş basın da bu işi başka türlü anlatıyor: “Şu kadar metreküp doğal gazımız var ve bütün hanelere yetecek.” şeklinde anlatıyor. Peki, hanelere yetecek de sanayi tesisleri ne olacak, elektrik üretimi ne olacak; bütün bunları hesaba katmıyorlar ve buradan kaynaklı olarak da yaşadığımız enerji kriziyle karşı karşıya kalıyoruz. Tabii, bunun tedbiri nedir ya da yapılması gereken nedir? Öncelikle bu tek adam rejiminden kurtulmaktır bunun tedbiri. Çünkü tek adam rejimi olduğu sürece öngörüsüz, liyakatsiz kadrolarla bu işler yürütülüyor ve tedbirler alınmadan da böyle duvara toslanıyor. Netice itibarıyla, bu sonucu da hep beraber değiştireceğiz.”
İYİ Parti grubu adına da Ayhan Erel konuştu;
Yeni yıla doğal gaza evlerde yüzde 25’e, iş yerlerinde yüzde 50’ye; elektriğe yüzde 125’e kadar gelen zamla uyandık. Memura, işçiye, emekliye, asgari ücretliye yapılan artışlar bir gecede eridi, gitti. Dağıtım şirketleri de bu zamları hemen uygulamaya koyarak ilk faturalara yansıttı. Genel Kurulun olmadığı geçtiğimiz hafta, seçim bölgem Aksaray’da önümüze çıkan her vatandaş hayat pahalılığından, özellikle elektrik ve doğal gaz faturalarındaki artıştan dolayı hayatlarının kendilerine zindan olduğunu feryat ve figan içinde haykırıyorlar.
Sayın Cumhurbaşkanının, muhtarların asgari ücret altında ücret almasına vicdanının razı olmadığını duyduklarında, Sayın Cumhurbaşkanının o güzel vicdanının biraz da emeklilerinin durumunu dikkate almasını ve emekli maaşlarını da en az asgari ücret kadar yapmasını arzuladıklarını ve kendilerini Sayın Cumhurbaşkanının vicdanına havale ettiklerini beyan ettiler. Vatandaşlar “Artık bizi elektrik çarpmıyor, elimize aldığımız elektrik faturaları çarpıyor. Üzerine bir de doğal gaz faturası geldiğinde yıldırım çarpmışa dönüyoruz. Ancak zamanında veya erken yapılacak seçimde, biz de AK PARTİ'yi elektrik çarpmışa döndüreceğiz.” diyorlar.
Üç gün boyunca yapılan elektrik kesintileri özellikle organize sanayi bölgesindeki fabrikaları çok zor durumda bırakmıştır. Daha önce taahhüt ettikleri tarihte teslim edilmesi gereken malları kesinti nedeniyle teslim edemediklerinden maddi ve manevi kayıplara uğramışlardır. Yapılan araştırmalarda, elektrikte ülkemizde bir saatlik kesinti 18 milyon Türk lirası kayba, zarara neden oluyor. Kesintiler hem üretime hem de ihracatımıza zarar vermektedir.
Önümüzdeki yıllarda, doğal gazda ve elektrikte bu kesintilerin olmaması ve sanayinin, vatandaşımızın mağdur olmaması adına bu araştırmaların yapılarak bu tür sıkıntıların önüne geçilmesi de bizim arzumuzdur.”
CHP Grubu adına söz alan Ahmet Kaya da önergeye destek verdiklerini belirtti;
“AKP iktidarı döneminde cumhuriyet tarihimizin en büyük yolsuzluklarını yaşadık ve yine AKP iktidarı döneminde cumhuriyet tarihimizin en büyük hukuksuzluklarını yaşadık, adaletsizliklerini yaşadık, en büyük talanlarını yaşadık ve en büyük zamlarını yaşadık. Şimdi de cumhuriyet tarihimizin en büyük enerji krizini yaşıyoruz. Kriz diyorum çünkü gerçekten de bu ülke kurulduğu günden bugüne organize sanayi bölgelerinde enerji kesintisi yapıldığını ben hatırlamıyorum, bilmiyorum hatırlayan
Bu oranda bir kesintinin yapılmadığını biliyoruz ve kara kışın geleceğini, enerji sıkıntısının, enerji kesintilerinin olabileceğini öngörerek AKP Grubunu uyarmıştık.
Grup Başkan Vekillerimiz, milletvekili arkadaşlarımız defaatle bu konuda uyarılarını yaptılar ama bu uyarılar maalesef dikkate alınmadı. Eğer bu uyarılar dikkate alınmazsa, böyle devam ederse arkadaşlar, endişemiz odur ki bu kriz bir buhrana dönüşecek, bundan endişe duyuyoruz.
Sonuç; Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.