Sevgili okurlar,
Tarihin derinliklerinden gelen "gönül yaralarımız" var..
Geçtiğimiz günler, "Balkan coğrafyasında yaşayan kardeşlerimizin göçünden" söz ettim..
"Göç" kelimesi, "yaşamın, tüm değerleri ve birikimi ile bir yerden, bir başka yere taşınması", olarak ifade edilemez?
Bir başka açılım ile "siyasal, toplumsal ya da ekonomik nedenlerle, bireylerin ya da toplulukların, bulundukları, oturdukları yerleşim yerini bırakarak, başka bir yerleşim yerine, ya da başka bir ülkeye gitme eylemi" olarak ta tanımlanır..
Demek ki, işin rengi yukarıdaki tanımda ifadesini buluyor..
"Göç", deyince, aklımıza,
"Siyasal durumu,
Ekonomik şartları,
Toplumsal anlaşmazlık ve uyuşmazlıkları",

getirmeliyiz.
Yer yüzünde, sadece insanlar mı, göç eder?
Elbette hayır?

GİTME TURNAM?
Hemen, bir başka canlı türü, "göçmen kuşları" hatırlarız değil mi?
Hele de, turnalar?
Sevgili dostum, Türk Halk Müziği'nin değerli sesi Kubat, ne güzel seslendirir:
"Gitme, turnam, bizim evden
Dön gel, Allah'ın' seversen
Ayrılık, ölümden beter
Dön gel, Allah'ın' seversen

Gitme, turnam, vuracaklar
Kanadını kıracaklar
Seni yârsız koyacaklar!"
"Bir yerden, bir yere göçü, ayrılığı, hasreti, acıları, tarihi süreç içinde dillendiren, ne kadar şair, ozan ve yazarımız, aydınımız, bilge insanlarımız vardır," 
ne kadar?

SAKARYA EVİMİZ
Memleketimiz Sakarya'nın, "göçmen kuşları misafir ettiği gibi, arşı, arşı memleketlerden gelenlere de kucak açtığını" bilmeyenimiz yoktur..
"Balkanlardan göç edenler gibi, Kafkaslardan göç edenlerin hikayesini de", sanırım biliyorsunuzdur!
Ya, "Orta Asya steplerinden" kopup, gelenlerimiz?
Ne yana baksanız, "Türk'ün kaderi göç" ile yan, yana!
Bilinen gerçek şudur ki, "kimse durduk yerden, evinden, barkından, topraklarından göç etmek" ister mi?
Hep tarih kitaplarında, "Orta Asya'dan, kuraklık nedeni ile göç ettiğimiz", dikte edilirdi..
Çok merak ettiğim. ata topraklarına gitme imkanım oldu..
Her defasında, "atalarımızın izlerini, at kişnemelerini, nal sesleri ile kılıç şakırtılarını, yayından çıkmış ok vızıltılarını" merak ederdim..

CENGİZ AYMATOV'UN KÖYÜ?
"Al Yazmalım Filminin" yazarı Kırgızistan'ın ünlü diplomatı Cengiz Aymatov ile Brüksel'de tanışma imkanı buldum..
Brüksel'de görev yapmasına rağmen, aklı memleketi, ata toprağı köyünde idi..
Yine nasip meselesi ya, bir ziyaret sırasında yolumuz Bişkek'e düştü..
Bişkek Manas Üniversitesi'nde eğitim gören Türk öğrencilerin rehberliğinde, Cengin Aymatov'un köyüne gittik..
Rus mezaliminin izleri, taptaze saklanıyor!
Ne acılar yaşanmış, ne acılar!
Ağlamamak için kendimi zor tuttum..

TİPİK BİR TÜRK KÖYÜ?
Merhum Yazar Cengiz Aymatov, Kırgızistan bağımsızlığına kavuşunca, "ilk iş olarak köyündeki bu vahşetin, bu zulmün izlerini gün ışığına çıkarmak" için koyulmuş..
Tipik, bir Türk köyü..
Anadolu'daki köylerden farksız..
İşte orada, "o merak ettiğim Türk'ün izlerini, kokusunu buldum desem," yalan olmaz..
Kazakistan'da bulunduğumuz sırada, "sevgili Kazakistan Türkçe Konuşan Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Naziya Bissenova ve arkadaşları ile birlikte", Türkler için ulu ve kutsal bilinen "Tanrı dağlarına" gittik..
Dağın zirvesine yakın, bir fırtına koptu, rüzgar, yağmur, soğuk arasında, sığındığımız bir kamelya altında, bizi konuk eden bir Kazak aile, şaşkınlığımızı daha da artırdı?
Onlarda, "Tanrı dağlarına" gelmişler..
Sofralarında bizim Anadolu çörekleri, börekli, kavun, karpuz, meyveler, lokmalar dolu, içecekler..

CENNET ATLARINA, BİNİP GİTTİLER!
"Türk" olduğumuzu öğrenince çok heyecanlandılar..
Ailenin en büyüğü, bir iç çekerek, "sizinkiler cennet atlarına binip gittiler. Bizler burada garip kaldık" diyerek, sitemini dillendirdi.
Ne diyebilirdik ki?
Yıllar sonra, "çeşitli Türk boylarına mensup olanların buluşması" görülmeye değerdi..
Gözlerimiz nemlendi, ağlamaklı olduk ve kucaklaştık..
Kardeş olduğumuzu, yeniden keşfetmek, ne güzel..
İşte tarihi gerçeklerden birinin de anma töreni Kocaeli İl'i Kandıra İlçesi Babalı Köyü sahillerindeki anıt önünde gerçekleştirilecek..
Çerkez kardeşlerimizin sürgünü gönderilişinin 160.Yıldönümü bugün..
Çarlık Rusya'sının, stratejik açıdan önemli gördüğü Kafkaslardan, Çerkez halkını sürgüne göndermesinin üzerinden tam 160 Yıl geçti..
Dile kolay!

SÜRGÜN BU, İZLERİ TAPTAZE!
O acı, o sürgün, o topraklardan kopuş, o deniz, Karadeniz?..
Anlatmak, bile zor!
21 Mayıs 1864’ten itibaren, "Çerkez toplulukları", başta Osmanlı İmparatorluğu olmak üzere, dünyanın çeşitli bölgelerine sürgün edildi.
"O Acıları tekrar yaşamak, izlerini sildirmemek, unutturmamak, anmak adına yapılan, Kafkas Sürgün Anıt'ı önünde buluşuldu", dün..
Unutmak, olmaz!
Allah gani, gani rahmet, mekanlarını cennet eylesin!
Rabbim, bir daha sürgünler yaşatmasın!
O tarihsel acıları paylaşmak, boynumuzun borcudur..
Yusuf Cinal yazıyor, 22 Mayıs 2024