TÜRKİYE Büyük Millet Meclisi tatilde… Milletin kendisi, bırakın tatili düşünmeyi; karınlarını doyurmanın peşinde…

İnsanlar, üstlerine başlarına yeni şeyler alamıyor…

Ayakkabı eskimişse, tamir ettirip giyiyor…

Gardroptaki eski elbiseleri yıkıyor, ütülüyor; yeni diye giyiyor…

Çarşı-pazar el yakıyor da, giyim kuşam yakmaz mı?

Birkaç yıl önce 2.5 liraya aldığımız çorap, şimdi 30-40 lira… 100 liranın üzerinde olanlar da var; alabilirseniz…

Seçimlerden önce pembe tablo çizen politikacılar neredesiniz?

Kendi aylıklarınıza bir güzel ayarlamalar çektiniz… Ülkede, memurlarla işçiler arasındaki dengeyi uçuruma çevirdiniz…

Çok ama çok hak ettiğiniz için (!) Meclis’i alelacele tatil edip, her biriniz ayrı diyarlara dağıldınız… Yeni milletvekili rozetlerinizi de yakalarınıza takarak, “milletin vekili edasıyla” hava basmaya başladınız…

Fakat, geride bıraktığınız milletin kendisi ise geçinmenin derdinde…

BİZ, NE ARA BURALARA GELDİK?

Neymiş efendim…

Köprüler… Tüneller… Bölünmüş yollar… Tüp geçitler… Şehirhastaneleri… Havaalanları… Yapılmış… Mışmış da mışmış…

Bunlar zaten bir ülkede olması gereken şeylerdir… Bunlar zenginlik değil, yaşamın gereksinimleridir…

Kaldı ki, bir milletin zenginliği bunlarla da ölçülmez…

Milletin zenginliği ahlakla, faziletle, dürüstlükle ölçülür…

Mutlulukla ölçülür…

Saadetle ölçülür…

Sağlıkla ölçülür…

Dürüstlükle ölçülür…

Yasalara, hakka, hukuka riayetle ölçülür…

Adaletin, gerçekten mülkün temeli olduğu zamanlarda ölçülür…

Güçlülerin hukukuyla değil, hukukun gücüyle ölçülür…

CEZAEVLERİ DOLUP TAŞIYOR!

Madem zenginiz, dürüstüz ve aydın bir milletiz… Öyleyse bu ceza evlerinin durumları nedir? Neden yeni hapis hanelere ihtiyaç duyuluyor?

İnsanları, ceza evlerine düşmeden önce iyi bir eğitim vereceksin!

Ne arar?

Eğitimimiz yamalı bohça…

Diyanetimiz Allah’a emanet… 120 bin civarında adeta bir orduya sahip olan Diyanet’e rağmen, ülkeyi, mantar gibi türemiş tarikatlar yönetiyor…

Vatandaş kimseye güvenmiyor!

Ateist ve deist gençlerin sayısı çığ gibi büyüyor…

Çünkü caminin avlusunu bırakın, ta içlerine kadar girdi siyaset mekanizması, minberinde cirit atıyor!

ŞU BENZETMEYE BAKAR MISINIZ?

Daha önce İslamcı yazarları köşeye sıkıştırmakla maruf Hulki Cevizoğlu, şu anda AKP Milletvekili olarak Meclis’te… Seçim öncesi ne diye zırvaladı biliyor musunuz? Ben hatırlatayım;

“Hazreti Muhammed bile gelse, Recep Tayyip Erdoğan’dan seçimleri alamaz!”

Ve bu saçma lafa AKP cenahından hiçbir itiraz gelmedi!

Hiçbir AKP’li çıkıp, “Yahu arkadaş sen ne diyorsun? Peygamberimizi ne diye siyasete alet ediyorsun?” demedi, diyemedi.

Bununla da kalsa iyi…

“Eğer Hazreti Muhammed’e peygamberlik gelmeseydi, mutlaka Recep Tayyip Erdoğan’a gelirdi” diyen eblehlere neden ses çıkarılmadı?

“O bizim peygamberimizdir” diyen bürokratlara neden kimse ses çıkarmadı?

“Ben cahil milletin ferasetine güvenirim” diyen zata neden itiraz edilmedi?

Hem dini kullanacaksınız… Hem deforme edeceksiniz…

Hem “Allah… Kitap… Muhammed” diye söze başlayacaksınız ve aynı zamanda tüyü bitmemiş yetimin hakkının çalınışını seyredeceksiniz…

Dilsiz şeytanı ya da üç maymunu oynayacaksınız…

İşte yeni nesil bunları çok iyi gördüğü için, dinden soğudu!

ÜLKENİN GERÇEK ZENGİNLİĞİ ERİYOR!

Bir ülkenin zenginliği yollar, köprüler, havaalanları değil… Yetişen genç neslin eğitimi, fazileti, dürüstlüğü ve liyakatle donatılmasıdır…

Yetişen gençler, yıllarca işsiz bekliyor… Ümidini tüketiyor ve çareyi yurt dışına çıkmakta buluyor…

Adam üniversite eğitimi yapmış, uluslar arası ilişkiler okumuş; pamuk tarlasında amelelik yapıyor… Olmadı, köyüne dönüp çobanlık yapıyor! O da olmadı başka meceralara sapıyor…

Bir ülkenin zenginliği ve kalitesi o ülkenin yetişmiş beyin gücü ile ölçülür…

Bizde ise eğitim, insanlık, güvenlik, hakkaniyet, adalet ve dolayısıyla ülke sevgisi yerlerde sürünüyor!

Oysaki devletleri ayakta tutan ve harç vazifesi gören bu duygulardır…

Çanakkale’yi geçilmez kılan da bu ruhtur… Gelibolu’da İngiliz’e, An-Zak’a kan kusturan ruh da bu ruhtur…

Bir mal, ya da bir makine, ya da bir otomobil alırken, “Bize kazık atmaz” diye yabancıyı tercih ediyoruz…

Yabancıya güveniyoruz… Kendi insanımıza güvenmiyoruz…

Acaba neden?

Neden birbirine güvenmeyen bir millet olduk?

Biz, “Ben siftahımı yaptım… Karşı komşum henüz yapmadı” diye müşterisini komşusuna yönlendiren bir millettik…

Oralardan, buralara ne ara geldik???

Ülkeyi yönetenler, aynanın karşısına geçsin ve bu soruyu kendilerine bir sorsun bakalım…

Bu bile, erimeyi durduracak bir niyet, bir adımdır…

Kalın sağlıcakla…

*********************

ANLAMLI SÖZ

“Bir zamanlar biz de millet, hem de nasıl milletmişiz…

Gelmişiz dünyaya, milliyet nedir öğretmişiz…”

Mehmet Akif Ersoy

***********************