"Zamanında gelişmeyen becerileri sonradan kazanmak için çok daha fazla emek harcamak gerekir." Bu cümleyi okuduğumda önce çocukluk yıllarım geçti gözümün önünden… Annemle yalnız kaldığımız dönemler… İlkokul yıllarımın sonları belki de… Yarı yıl ve yaz tatilinde tarlada çalışan aile büyüklerine annemle beraber yaptığımız yemekler… Patatesleri ve soğanları kör bıçakla, beceriksizce belki de ama soymak için çabaladığım zamanlar geldi aklıma… Annem “Sabrişkimi ellerin değdiği için bu yemek çok daha lezzetli olacak. Hadi soymaya devam et… İyi gidiyorsun…” söylemleriyle beni motive ettiğinde daha bir canla başla ayıklardım soğan kabuklarını, gözlerimden süzülen yaşlara aldırmadan… Yani o yaşlarda sorumluluk aşılamaya ve kendime olan güvenimi arttırmaya çalışıyormuş annem… Şimdilerde anlıyorum bu çabasını…
Arşivimi karıştırırken rastladığım bir fotoğraf hakkında konuştuk eşimle geçenlerde… Tam da yazımın başında sizinle paylaştığım cümleyi okumamın akabinde… Belki bilen okurlarım vardır ama bilmeyenler için eşimin çocuk gelişimi uzmanı olduğunu ve senelerdir öğretim üyesi olarak üniversitede çalıştığını belirtmek isterim. Yani çocuk gelişimi ve eğitimi hakkında donanımlı bir insan… Ben de zaman zaman arşivimdeki fotoğraflarım arasından çocuklarla ilgili olan karelere rastladığımda eşimle bunun hakkında konuşur ve hatta fotoğrafı birlikte konuştururuz… Ben çektiğim anı anlatırım… Eşim de çocuk gelişimci gözüyle o konuyu yorumlamaya çalışır… İşte geçen hafta özet olarak yazdığım yazı da bu haftaki paylaşımım da bu şekilde naklediliyor size…
Türk Dil Kurumu Güncel Türkçe Sözlüğünde sorumluluk, “kişinin kendi davranışlarını veya kendi yetki alanına giren herhangi bir olayın sonuçlarını üstlenmesi, sorum, mesuliyet” olarak tanımlanmaktadır. Kurallara uyma, tercihlerin/seçimlerin sonuçlarına katlanma ve çevredeki insanlara ve haklarına saygı gösterme olarak çerçevelendirilebilecek olan sorumluluk duygusunu çocuklar açısından irdelediğimizde bazı temel ögelerin karşımıza çıktığını görmekteyiz. Bunlar bilgilendirme, takip etme, geri bildirim verme ve hatırlatmadır. Dolayısıyla çocukların gelişim özelliklerine uygun olarak verilebilecek sorumluluklar hakkında onları bilgilendirmek, bu sorumlulukları yerine getirip getirmediklerini takip etmek, verilen sorumlulukları gerçekleştirdiklerinde motive etmek ve desteklemek, yapamadıkları durumlarda sözel ya da fiziksel olarak onları desteklemek verilen sorumlulukları gerçekleştirmeleri açısından sürecin değişmezleri olarak düşünülmelidir. Bu konuda bence en büyük görev de anne-babaya düşmektedir. Çocuğun yapabileceği her şeyi kendi başına gerçekleştirebilmesi için ona fırsatlar verilmesi, tek başına gerçekleştirdiği her beceri sonrasında teşvik edici ifadelerin ve takdir cümlelerinin sarf edilmesi elbette önemlidir. Ancak bunlar kadar önemli bir diğer husus da anne-babaların doğru rol model olmalarıdır. Eğer ebeveynler günlük sorumluluklarını yerine getirmek konusunda zorlanıyor, isteksiz tavırlar sergiliyor ve hatta aksatıyorlarsa işte o zaman çocuklarından sorumluluk sahibi olmalarını beklemeleri de anlamsız bir hayalden öteye geçmeyecektir.
Yüklendikleri sorumluluğu gerçekleştirirken büyüklerinden aldıkları takdirle kendilerine olan güvenleri gelişen çocuklar, daha özgür, cesaretli ve mücadeleci bir ruhla geleceğe adım atarlar. Dolayısıyla çocuklara sorumluluk duygusu kazandırmak, özgüvenlerinin gelişmesi için önemli bir basamaktır. Özgüven, bireyin yapabildikleri ve yapamadıklarıyla, olumlu ya da olumsuz duygularıyla, yetenekleriyle, korkularıyla kendini doğal olarak kabul edebilmesi ve kendisiyle barışık olabilmesidir. Yaşamın ilk yıllarından itibaren yavaş yavaş gelişen özgüven, çocukluk döneminde desteklenmezse yetişkinlik döneminde telafi edilmesi mümkün olmayan sonuçlara sebebiyet verebilir. Bu durumda da pasif, içedönük, iletişim kurmakta güçlük yaşayan kişiliklerde artışlar görülebilir.
Şimdi gelelim ilk cümlemize… "Zamanında gelişmeyen becerileri sonradan kazanmak için çok daha fazla emek harcamak gerekir." diye başlamıştım ya yazıma… Fotoğrafta gördüğümüz kardeşimiz de bir yayla çocuğu… Bakın sabah kahvaltısı için annesine yardım ediyor. Eski zaman tabii tam olarak hatırlayamıyorum ama sanırım sahanda yayla peyniriyle harmanlanmış muxlama (mıhlama) pişiriyordu. Yüzündeki o sımsıcak gülümseme de bu sorumluluğu layıkıyla yerine getirebiliyor olmanın verdiği hazdan… Sıcak çay hazır, ekşi mayalı ekmekler de var fotoğraf arkasında… Herkes Çise’yi dolayısıyla sıcak peynirli muxlama’yı (mıhlama) bekliyor…
Çise ise geleceğe cesaretle, inançla, kendinden emin sağlam adımlarla yürümeyi… Bir Aylin Uysal, bir Ayşegül İldeniz, bir Canan Dağdeviren, bir Fatma Nurhan Özdemir Acar olma yolunda yürümeyi…
Son sözlerimi yazarken en büyük destekçim, hayat arkadaşım, eşim Ebru Hasibe Tanju Aslışen’e de fotoğraflarıma yaptığı akademik katkıdan dolayı teşekkür etmeden geçemeyeceğim… İki haftadır yazılarımı bu şekilde size ulaştırmaya çalışıyorum. Umarım “fotoğrafların diliyle çocuk gelişimi” siz değerli okuyucularımın beğenisini kazanır… Gelecek hafta
tekrar buluşmak dileğiyle… Sağlık ve muhabbetle…
SABRI ASLISEN-31-01-2024