ARTIK seçim sath-ı mailine girdik. Taraflar sahaya indi ve talip oldukları şehirler için planlarını, projelerini dile getiririp, yeni taraftarlar kazanmanın çabasını sergiliyorlar…

Her şehir her ilçe her belde her mahalle ve her köyde ayrı bir yarış söz konusu…  31 Mart’taki seçimlere sadece 70 gün kaldı.

Mücadele ve rekabet olacak…

Taraftarın, daha iyi bir yönetim sergileme adına yeni projeler vitrine konacak…

Buna eyvallah… Lakin, bu yarışmalarda hangi parti olursa olsun, dürüstlüğü, açıklığı ve şeffaflığı elden bırakmamalıdır.

Neticede bir şehri, sadece bir belediye başkanı yönetecek.

Bunun için olmadık fırıldaklar çevirmeye, yerine getiremeyeceğin vaatlerde bulunmaya gerek yok…

EN BÜYÜK MÜCADELE İSTANBUL VE ANKARA’DA!

Geçmişte Ak Parti, İstanbul’u ve Ankara’yı yaklaşık çeyrek asır yönetti… Güzel işler de yapıldı, yanlışlıklar da… Zaten güzel işler çok olmasaydı, seçimleri de uzun bir süre kazanamazlardı…

Ne derler: İltifat, marifete tabidir…

İyi yaparsan, karşılığını alırsın…

Kötü yaparsan, karşılığını yine alırsın…

Şimdi gelelim şu İstanbul ve Ankara meselesine…

Çünkü, öyle görülüyor ki, Cumhur İttifakı ile “tabana yayılan” Millet İttifakı en çok bu iki şehirde kapışacak. Taraflar, demokratik teamüller içerisinde birbirleriyle mücadele etsin ve hak eden kazansın…

Bir gazeteci olarak dileğim budur… Bizim A Partisi ile B Partisi ile ya da Z Partisi ile bir göbek bağımız yok… Gönül bağımız her zaman doğrudan ve iyi niyetliden yana olmalıdır…

Kriter budur…

YA CUMHURBAŞKANIMIZ?

Cumhurbaşkanlığı makamı, aslında tüm partilerin ve kurumların üzerinde bir makamdır… Çünkü o makam Türkiye Cumhuriyeti’ni temsil eder… Sevelim ya da sevmeyelim; her bir vatandaşın o makama saygı duyması gereklidir.

Bunun için Cumhurbaşkanımız tarafsız olmalı…

Ama olamıyor…

Peki Neden?

Çünkü, Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan aynı zamanda Adalet ve Kalkınma Partisi’nin de genel başkanı… İşte bu durum, Cumhurbaşkanlığı makamının “tarafsızlık” ilkesine her defa ters düşüyor…

Bir düşünün… Tarafsız kalması gereken Cumhurbaşkanı, her daim partisinin propagandasını yapıyor, açıkladığı adayları övüyor, başka partilerin yönetimlerinde bulunan şehirlerin geri bırakıldığını, çöplük haline geldiğini, hiçbir projenin gerçekleşmediğini ve buralarda “Fetret Devri”nin yaşandığını söylüyor…

Ve Sayın Cumhurbaşkanımız bu “taraflı” tutumunu, önüne konan her mikrofona yapıyor…

Bıkmadan…

Usanmadan…

Aslında, bir tarafın gönlünü kazanırken, diğer bir tarafın da kalbini kırıyor bu tutumu ile…

Ve işin en gerçekçi yanı, Anayasa’nın “tarafsızlık” ilkesini her defasında deliyor; yaralıyor; parçalıyor…

ZÜHTÜ ARSLAN’A KULAK VERELİM

Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan, Hukuk Fakültesi öğrencilerine yaptığı konuşmada, aslında son günlerde Anaya ile Yargıtay arasında yaşanan krizi de aydınlığa kavuşturup, yürütme erkine yani hükümete bir kez daha hatırlatmış oldu…

Ne söylemişti Zühtü Arslan, bir kulak verelim:

“Anayasa Mahkemesi, bir konuda karar verdikten ve son sözü söyledikten sonra katılmasak da buna uymak zorundayız. Bir yargı kararına katılmamak farklı, ona uymamak farklıdır. Birincisi meşru, ikincisi ise meşru değildir. Unutmayalım ki mahkeme kararları hatasız veya doğru olduğu yahut beğendiğimiz için değil, mahkeme kararı olduğu için uygulanmak zorundadır. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesinin nihai ve bağlayıcı kararından sonra artık mahkemeler ya da anayasal organlar arasında ortaya çıkabilecek görüş, yorum veya yaklaşım farklılıkları sadece eleştiri konusu olabilir. Ancak bu farklılıklar Anayasa Mahkemesi kararının icra edilmemesinin hiçbir şekilde gerekçesi olamaz.”

DAHA NEYİN İTİRAZINI YAPIYORSUNUZ?

Durum ne kadar da açık… Anayasa bir konuda karar verdiği zaman, bu karar tüm kurumları ve kişileri bağlıyor… Yani şu anda Yargıtay’ın bu karara direndiği gibi değil…

Cumhurbaşkanı da bu Anayasa ile Yargıtay arasında hakem değil, bilakis bu kurumların uyumlu bir şekilde işleyişinden sorumludur…

Pekiyi şu anda “uyumlu” olarak işliyor mu?

Tabii ki hayır!...

Peki, Yargıtay ve yerel mahkemeler bu gücü kimden alıyor?

Bir Cumhurbaşkanı, “tarafsızlık” ilkesini, daha yemin ettiği günden itibaren çiğnerse ve tüm Cumhur İttifakı bileşenleri ile birlikte Türkiye Cumhuriyeti’nin Anayasa’sını böylesine eleştiri, baskı ve “kapatma” tehdidi altına alırsa, işte o zaman kurumlar arasındaki böylesine “uyumsuzluk” ve görevlerde “rol çalma” olayları yaşanır…

Durum, aslında yargıda bir darbedir… Bu böyle devam ederse, Türkiye’nin en çok güvenilen ve saygı duyulan kurumu yıpratılmış olur.

Sözün özü, o bir “Anayasa”dır ve bütün kurumların ve kişilerin üzerindedir…

Bunun böyle olduğunu en başta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan uygulayacak ve dillendirecek ki, diğerlerinden “çatlak” sesler çıkmasın.

ANLAMLI SÖZLER

“Bir saat adaletle hükmetmek, bir sene ibadet etmekten daha hayırlıdır…”

Hazreti Muhammed

“Adalet gücü bağımsız olmayan bir milletin, devlet halinde varlığı kabul olunmaz…”[HA1] 

Mustafa Kemal Atatürk