ALLAH’A ŞÜKÜR, ATATÜRK’E TEŞEKKÜR ETMEK ÇOK MU ZOR?

Pek çok sorunumuz var ama en önemlisi milli birlik sorunudur.

Bunu aşamadıkça diğerlerinin çözüme kavuşması mümkün değildir.

Gerek içinde bulunduğumuz mübarek ay gerekse dini ve milli bayramlarımız, istenildiği takdirde milli birliği ve beraberliği sağlama noktasında önemli bir fırsattır.

Lakin değerlendiremiyoruz.

Neden? Bilinçaltlarına yerleştirilen Atatürk düşmanlığından vazgeçemiyorlar da ondan…

Atatürk’ten söz etmeleri gerektiğinde, bunu bir zorunluluktan yaptıkları, isteksizlikleri, yarım ağız konuşmaları ve yapılması gerekenleri mutlaka eksik bırakmaları hep bu yüzdendir.

Milli birliğimizin en önemli dayanaklarından birisi de dindir.

O din de maalesef resmi kurumlar sayesinde milli varlığımızın en önemli unsuru Atatürk ile kavgalıdır. Eskiden bu milleti Türk müsün Müslüman mı tercihine zorlayan siyasal İslam bugün de olayı kısmen Atatürk mü Peygamber efendimiz mi noktasına getirdi maalesef.

Hepimiz farkındayız ki Anayasa ve yasalar ile siyasal İslam arasında sıkışıp kalan Diyanet İşleri de Atatürk konusunda sürekli takiyye halindedir.

Takiyye nedir?

TDK'ya göre Takiyye kelimesinin üç farklı anlamı vardır:
İlk Anlamı: İnsanın kendisini ya da yakın çevresindeki kişileri koruması ve buna uygun hareket etmesi
İkinci Anlamı: Kişinin tehlike anında dini inancını ya da mensup olduğu mezhebi gizlemesi
Üçüncü Anlamı: Tehlike arz eden durum geçene kadar kalpte olanı gizlemek

Haliyle takiyye yapmak, kalben inandığın bir şeyi dil ile inkar etmek demektir.

İşte Diyanet Kurumunun Atatürk’ü gerekmedikçe anmaması gerektiğinde de yarım ağız anması bu sebeptendir.

Ve Diyanet

Geçtiğimiz 19 Mayıs’ta, saat 19.19’u gösterdiğinde İstiklal Marşı söyleme etkinliği yapılmıştı, hatırlarsınız. Yine eksik, yetersiz ve kapsayıcı ve kucaklayıcı olmadığını da…

O zaman da yazmış; “Ben o gün, o saatte balkona çıkıp söylemediğim gibi söylenmesine de iştirak etmedim mesela… Zaten iştirak edebileceğim bir yayın ve bir ses de duymadım.

Statlardan yapıldığı söylenen yayın bana kadar ulaşmadı, ki nasıl ulaşsın stat şehrin en doğusunda, ben batısında…

Neden statlar? Neden kitle iletişim araçlarının en önemli ve en yaygın parçası olan camiler değil?

Camiye Atatürk’ü, andımızı, İstiklal Marşı’mızı sokunca çarpılma riskiniz mi var.

Öyle ya, camiye Atatürk, andımız ve İstiklal Marşı sokmamız haram mı?

Sizin anladığınız din ne der bilemem ama benim iman ettiğim din bana Yaradan’a şükretmek kadar Atatürk gibi vatana ve millete hizmet edenlere de teşekkür etmeyi emrediyor.

Diyanet teşkilatını Atatürk kurdu, onun sayesinde maaşlarınızı alıyorsunuz gibi klişe eleştirilere girmeden sorayım; Siz hala Atatürklü Türkiye ile Atatürksüz Türkiye arasındaki farkı fark edemiyorsanız, yazıklar olsun…” demiştim.

Bilmiyorsanız da öğrenin;

Birinci Dünya Savaşı'nın yorgun galipleri Türk milletinin kasaplığını yapma görevini Yunan ordusuna vermiş, kendisi ise arkadan desteklemişti. Bu kasap ordunun on binlerce Türk evladını işkenceler ile katlettiğini, binlerce Türk kadınına aşağılık şekilde tecavüz ettiğini okumadıysanız da, dedeniz nineniz mutlaka anlatmıştır.

Ama ne yazık ki Başkanınız, kurumunuzun ve ülkenizin kurucusu olan, Anadolu'nun harem-i ismetine tecavüz eden Yunan ordusunu yenip yurttan atana değil de, bizzat ‘keşke yunan galip gelseydi’ diyene ihtiram gösterdi. Eğer maaşlarınız elden gitmesin endişesiyle sesinizi çıkartmadıysanız, yazıklar olsun!

Kurumunuzun başı, hal ve hareketleriyle Yunan ordusunun katlettiği insanlarımızın ruhlarını incitip, bununla da kalmayarak, tecavüz edilip işkenceler ile öldürülen Türk analarının, süngülenerek katledilen bebeklerimizin, adım adım çarpışarak şehit olan Mehmetçiklerin ruhlarını incitirken sesi çıkmayan, kabullenen her kim varsa öncelikle dinini gözden geçirmesinde yarar vardır.

Atatürk, 19 Mayıs, 23 Nisan, 30 Ağustos, 29 Ekim sadece bu millet değil aynı zamanda ümmet içinde önemli, değerli bir başlangıç ve umudun sembolüdür.

Türk İstiklal Harbi, Türk milletinin yok edilmeye karşı direnişidir.

Türk İstiklal Harbi cereyan ederken dünyada 300 milyon Müslüman vardır. Bu 300 milyon Müslümanın Sakarya ve Aras arasına sıkışan 10 milyonu, Türk milleti bağımsızlık mücadelesi verirken 290 milyonu emperyalizmin egemenliği altında yaşamaktaydı.

Bu anlamda Türk İstiklal Harbi sadece Türk milletinin değil bütün İslam dünyası ve mazlum milletlerin de emperyalizme karşı isyanıydı.

Şimdi benim dinimin mensupları ve dinimi temsil iddiasındaki kurumlar ve yöneticileri, bu savaşı, bu mücadeleyi kavrayamamış ve bu şanlı direnişle birlikte, kurtuluşun ve yeniden kuruluşun anlam ve önemini kavrayamamışsa, yazıklar olsun…

Ümit Özdağ’da bu gelişmelere katlanamamış ve Diyanet İşleri Başkanına bir mektupyazmıştı,

O mektuptan alıntıyla meramımı tamamlayayım;

“Görüyoruz ki, İstiklal Harbimizin önderi ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e karşı bir huruç harekatı yapılmak istenmektedir.

Bu harekatın koçbaşı olarak DİB görev almıştır.

Türk milletinin tamamının ortak değeri olan Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve Türk İstiklal Harbine karşı başında olduğunuz kurum düşmanca tavır almıştır.

Devletimizi ve kurumunuzu kuran Atatürk’ten kurum sitesinde bahsetmiyorsunuz. Atatürk ve silah arkadaşları için dua edilmesini yasakladığınız haberleri gazetelerde çıkıyor. Atatürk’ün fotoğraflarını cami yaptırma derneklerinden indirtmeye çalışıyorsunuz. Raporlarınızda Atatürk’ü din karşıtı gibi göstermeye çalışıyorsunuz.

Gazi Mustafa Kemal Atatürk sadece Türk milletinin değil, İslam dünyasının da son dehasıdır. Başında bulunduğunuz kurum Atatürk’e, Türk İstiklal Harbine saygısızlık, düşmanlık yaparak Türk Milleti’nin büyük çoğunluğundan hızla kopmaktadır.

Uzun bir süre DİB’nin İstiklal Harbimize ve Atatürk’e saldırılarını, düşmanlığını sessizce izleyen, camiden uzaklaşan vatandaşlar artık tepkilerini sesli şekilde göstermeye başlamışlardır. Camilerimizde kavgalar ve protestolar çıkmaktadır. Türkiye'de her geçen gün cuma namazına giden sayısı azalmakta, tepkisel olarak deist ve ateist sayısı tırmanmaktadır. Sovyetler Birliği döneminde Rusya’da ateist propaganda bile ateizmin gelişmesi konusunda sizin sağladığınız başarıyı sağlayamamıştı.

Bu “başarı” sizin eserinizdir.
Hz. Osman'ın katilleri gibi ümmeti bölüyorsunuz. Bu gidiş iyi bir gidiş değildir.

DİB izlemekte olduğu bölücü ve dışlayıcı politikaları terk etmezse yarın daha büyük olayların olması muhtemeldir. Hatta DİB camilerine gitmek istemeyenlerin kendi camilerini kurmaları şaşırtıcı olmayacaktır.

DİB, AKP'nin değil, bütün milletin Diyaneti olduğunu hatırlamak zorundadır.”

Bilmem anlatabildim mi?!!!

ATATÜRK’ÜN DÜŞMANI DÜŞMANIMDIR!

Mareşal  Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK,

İlk Cumhurbaşkanı, Doğum yeri: Selanik,

Yaşı 57, eğitim: Harp Akademisi, Savaş: 11, Madalya: 24, Nişan: 7, yazdığı Kitap: 11, okuduğu kitap sayısı: 4000, açtığı fabrika: 48…

 En Büyük Başarısı: Türk vatanını işgalden kurtarması, Türkiye Cumhuriyeti Devlet'ini kurması.

 Aynı takımı tutmadığım adamla anlaşırım.

Aynı partiye oy vermediğim adamla anlaşırım,

Aynı dini paylaşmadığım adamla anlaşırım,

Aynı milletten olmadığım adamla da anlaşırım…

Ama Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü sevmeyenle asla ANLAŞMAM…

Ben, Ülkemi, ilkelerimi, fikrî düşüncemi Anayasanın ilk 4 maddesi gibi korur kollar asla taviz vermem.

 Çünkü ben Mustafa Kemal Atatürk'ün kurduğu, Türkiye Cumhuriyeti’nin çocuğuyum....

 Ben, Atatürkçüyüm, ben, Cumhuriyetçiyim, ben, lâikim, ben, antiemperyalistim, ben, tam bağımsız Türkiye'den yanayım, ben, Türk Milletindenim diyenlerdenim.

 Ben, Türk Milletine tuzak kuran hainlerin düşmanıyım.

 Ben, hırsızların, vurguncuların, çıkarcıların düşmanıyım.

Ben, Allah ile aldatan namussuzların düşmanıyım…

Dindarım diye geçinip gece gündüz Atatürk'e küfür edenlerin düşmanıyım...

Atatürk; Diyaneti kuran, Atatürk; Kuran-ı kendi parasıyla tefsir ettiren, Atatürk; Kuran meali ve İlmihali yaptıran, Atatürk; İmam Hatipleri açan, Atatürk;  Ayasofya'yı müze değil de Cami olarak kayıt yaptırandır…

Ben, "susan dilsiz şeytandır" sözünün takipçisiyim…

Ne KÖK'ümü yok sayarım, ne dalımdan koparım...

Ne mutlu Türk vatanının kurtarıcısı, Türk devletinin kurucusu, Türk milletinin ulu önderi Gazi Mustafa Kemal Atattürk’ün aydınlık yolunda olanlara…

NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE!!!

Alper SUNAÇOĞLU/Türk Rekortmen Sporcu

KİBİR HEM GÜNAH HEM DE DİĞER GÜNAHLARI SEBEBİ!

İslam'da en büyük günah kibir, yani insanın başkalarını küçük, kendini üstün görmesidir. Kibir sadece bir günah değil, öteki günahların da sebebidir. En çirkin kibir türlerinden birisi de ibadet yapmakla kibirlenmektir. Büyük İslam ahlakçısı Sadi Şirazi şöyle anlatır: 'Kervan yolculuk ederken geceleyin bir yerde konaklar. Baba gece namaz kılmak üzere kalktığında oğlu da namaza kalkmış. Teheccüt namazı kıldıktan sonra sohbet ederken oğul şöyle demiş: 'Ah baba! Keşke şu insanlar da gafletle uyuyacaklarına kalkıp namaz kılsalardı.' Baba bu sözlerdeki kibri fark ederek şöyle demiş: 'Evladım! Keşke sen de onlar gibi uyusaydın da bu sözleri söylemeseydin.' İbadet insan kibrini yenerek Allah'a kul olmak maksadıyla emredildi. İnsanın ibadetten kibir çıkartması ve başka insanları küçük görmesi büyük bir tehlikedir.

Hz. Peygamber'in özelliklerinden birisi her şeye hakkını veren kadirşinaslığıydı. O değer bilendi ve müminlere değer bilmeyi öğretti. İnsanın değeri kula kulluktan kurtularak Allah'ı tanımasındadır diye öğretti. Hz. Ali Peygamberimizin özelliklerinden söz ederken 'bir yana dönünce tam dönerdi' der. Peygamberimizi en iyi anlatan cümlelerden birisi budur: Dönünce tam dönmek! Hz. Peygamber'in hayatında göz ucuyla bir şeye bakmak, kulak vermek, yarım ağızla konuşmak veya dil ucuyla söylemek gibi çağımızda gördüğümüz tutum ve davranışlar yoktu. Bir şeye baktığında tüm dikkatiyle bakar, dinleyeceğinde kulak kesilerek dinler, birinin elini tutacağında elini tam tutardı. Peygamberden öğrenmemiz gereken en önemli ahlaklardan birisi budur: Her varlığa saygılı davranabilmek, her insanı küçümsemeksizin 'insan' olarak görebilmek, bunun gereği olarak ona samimiyetle davranabilmektir.

KISSADAN HİSSE;

Çamlıca Cami Kaç Tas Yoğurt Eder?!

Sayın Cumhurbaşkanı diyor ki:

“Çamlıca Camiini eleştirenler dönsün Kanuni’ye, Fatih’e bir baksınlar!”

Temel Karamollaoğlu da diyor ki:

“Döndüm, baktım… Sayın Cumhurbaşkanı, sen de dön bir daha bak!

Tarihçi Peçevi’ye göre; Süleymaniye külliyesini Kanuni bizzat kendisi yaptırmış, yani kendi parasıyla... "Devletin parasını, dulun, yetimin hakkını katmamış…”

Karamollaoğlu devam ediyor:

“Ama en önemlisi şu: Rivayet odur ki, Kanuni, caminin giderlerini bizzat karşılayacağını, bu yüzden işçilere dışarıdan yardım kabul etmemelerini söylemiş. Fakat bir gece rüyasında caminin tartıldığını ve bir tas yoğurdun, o camiden ağır geldiğini görmüş. Ertesi gün işçilere dışarıdan yardım alıp almadıklarını sorunca, işçiler civardaki yaşlı ve fakir bir kadının kendilerine ayran ikram ettiğini söylemişler. Kanuni kadını bulup hakkını verince, “İçim ancak rahat etti” demiş.

Şimdi hele bir baksınlar, Çamlıca Camii’nin masrafı nereden karşılanmış?..

Sonra da bir tartsınlar bakalım, Çamlıca Camii kaç tas yoğurt ediyor?.."

Ben de diyorum ki:

Basında ve ekranlarda yer alan iddialara göre, Çamlıca Cami için birçok iş adamına denilmiş ki: "Sana istediğin ihaleyi vereceğiz ama bir şartla; Çamlıca Camisinin yapımına bir milyon Dolar bağış yapacaksın.

İşadamı da parayı mecburen verip ihaleyi alıyor.

Acaba alınan bu para helal midir, haram mıdır?..

Alper Aksoy