Sevgili okurlar,
Daha önce paylaştığım gibi “İkinci vatan” dediğimiz ülke Belçika’ya geldik..
Hani hep deriz ya,”tilkinin dönüp dolaşıp geleceği yer kürkçü dükkânıdır ” diye!
Öyle olmasa da “karnımızın doyduğu, huzur için, refahını paylaştığımız, cebimizin para gördüğü, sağlık, eğitim ve sosyal hizmetlerinden alabildiğine yararlandığımız, insana, insanca değer verilen” ülke Belçika’dayız!

AİLE GÖÇÜ?
Son kitabımız da sevgili Fahri Tuna kardeşim ile birlikte seslendirdiğimiz gibi, aile fertlerimiz 1963’lü yıllarda Belçika’ya geliyorlar. Bu aile göçü 1985’li yıllara kadar devam ediyor..Aile fertlerimizden kız kardeşim ise Türkiye’ye dönüş yaparak, evlatlarını Türkiye’de okutmak, yetiştirmek istedi..
Biri Uludağ, biri İstanbul Üniversitesini bitirdi, diğerleri de okullu..
Ama bu diplomalı iki yetişmiş gencimizin gözü, kulağı Belçika’da?
Neden mi?

İŞ BULMA ŞANSLARI YOK!?
Çünkü Türkiye’de iş bulma şansları yok! Bekliyorlar, devrin hakimi mi, yoksa bir başka el mi uzanacak onlara?
Umutsuz oldukları için doğdukları ülke Belçika’ya geri dönüş yapmak istiyorlar!
Bu en tabii hakları ve kendi özel kararlarıdır elbette!
Müdahale edecek, taraf olacak yanımız yok!
Ama gençlerin bir Türkiye tercihinin olmadığını, bu kararı büyüklerin verdiğini hatırlatmak isterim.
Sıkı durunuz, Türkiye’de bulunduğum süre içinde, birçok eş, dost, ahbap hep Belçika’dan söz açarak, “Belçika’ya gelmek istediklerini” sorguladılar?
Kızmayınız a canım!?
İnsanlar,” istedikleri ülkeye gitme, gelecek arama, evlatlarını orada doğurma ve yetiştirme” hakkını sahip değimlidirler ki?
Öyleyse, Belçika, Almanya, Kanada, Amerika, Hollanda ve Fransa ile Avusturya için nabız yoklayanlar az değil!
Tabii ki, bu insanı düşündürmüyor değil?

SİSTEM, MİSTEM KALMADI!
Hani, Türkiye uçacaktı?
Adına “ Cumhurbaşkanlığı Sistemi” dediğimiz, “Türk Tipi Sistem” ile insanımız, “daha iyi yaşam koşullarına erişecek,evine, ailesine daha yeterli para ve ekmek “ götürecekti!?
Ne oldu?
Geçen zaman zarfı içinde, her şey alt-üst oldu!
Evet parayı bulanlar vardı, cukkayı cebe indirenler vardı, ama onlar hep iktidar yandaşları değil miydi?
Hatta üç, beş yerden maaş alan ve adına “ Huzur hakkı” denilen kaymaklısından bir başka ulufe sistemi de icat edilmemiş miydi?
Demokrasinin “d” sinin bile kalmadığı, Millet Meclisi’nin işlevinin azaldığı,”Tek Parti, Tek Adam rejiminde” yandaş olasın ki, itibarın olsun, iş göresin!
Bunları artık AK Partiye gönül vermiş binlerce insan konuşur durumda!..
Kokuşmuşluğun dibe vurduğu bir ülkede kimse durmak, yatırım yapmak istemiyor!
Üzüntü verici tabii bu!
Aklıma 1999 o Büyük Marmara Depremi geldi..
Yıkılmış,umutların tükendiği Sakarya’dan bile kaçışların başladığı sıralarda, Sakarya’da kalmak adına tavır koyanları hatırladım..

TERK ETMEM ASLA!
Sakarya’da kalmak?
Şimdi, insanlar ülkelerini terk etmek istiyorlarsa, burada durup bir durum değerlendirmesi yapmak gerekmez mi?
Bu durumdan sadece siyaseti sorumlu tutamayız?
Neden mi?
Bu siyasi kadroları işbaşına kimler getirdi?
Eee “aldandık, aldatıldık” öylemi?
Ne kadar kolaycılık!
Eee paran varsa, oğlunu, kızını, evladını bas parayı yatılı okullarda, kolejlerde okut!
Yoksa evlatlarımız Suriyeliler ile aynı sınıfta!
Bunları söyleyen ben değilim?
İnanın Sakarya’da vatandaşımızın konuştukları bunlar!
Üzülmemek elde değil hani?
Nereden, nereye?

NE KAZANDIK, NELER KAYBETTİK?
Muhasebe yapmak, kazanımları, kaybettiklerimizi, kokuşmuşluğu, çürümüşlüğü, geleceği iyice sorgulamak gerek!
Türkiye seçimin yapmışken, şimdi tekrar başa döndü.
Adına “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem” diyerek, 6 Parti  yöneticileri bir araya geldi..
İktidar ortakları Ak Parti ile MHP ise “ Cumhurbaşkanlığı Sistemi’nden dönüş yok” mesajları veriyor!
Bakalım bu yüce Türk Milleti’nin kararı ne yönde olacak?
Bekleyelim görelim!

VER ELİNİ GURBET!
Bir sabah erken saatlerde Adapazarı’ndan yola çıktık.
Bastık parayı Kuzey Marmara Oto yolundan İstanbul’u aştık.
Tabiri caizse, paraya kıydık..
Ama paraya kıymayanlar, eski otoban ile daha eski E 5 üzerinden İstanbul’a ulaşmak için akla karayı seçtiler..
Bilenler, bu güzergâhları biliyor zaten!
Edirne Kapıkule Gümrük kapısından işlemlerimizi yaparak Bulgaristan topraklarına girdik..
“Tatilci, gurbetçi, Alamancı, gavurcu, yabancı..” artık ne derseniz deyin, ben “Avrupalı Türkler” olarak tanımladığım insanımız çoktan geldikleri ülkelere döndüler..
Gümrükler boş, yollar sessiz!
Bulgaristan komşumuz hiç değişmiyor?
Her yıl bir bahane ile buradan geçenlerden para sızdırmayı çok iyi beceriyorlar!

VİNYET SOYGUNU!?
Bu sefer ise “vinyet” uygulaması ile para sızdırıyorlar..
“Vinyeti geç aldın, erken, aldın, almadın” mazeretleri ile her otomobilden 36 Euro koparıyorlar!
Öyle kolayını bulmuşlar ki, vinyet satış noktaları bile yok!
Sadece çıkış gümrüğünde var, o da Avrupa’dan gelenler için..
Biz de ödedik, bu yol bastı parasını!
Rizeli Adem usta ile birlikte bu cezayı banka kartlarımız ile yerine getirdik..
Yoksa, ruhsatları rehineden almak zor!
Nedense, Bulgaristan hep bu tür uygulamalar ile para kazanıyor!
Tabiri caizse, “kaz gibi yoluyorlar” insanlarımızı!
Ya pasaporta, ya kimlik kartına, ya otomobil ruhsatını ele geçirdiler mi yandınız vallahi!
Ne isteniyorsa, almadan sizi salıvermiyorlar!..
Kısaca, yakayı zor kurtardık!
Ver elini Sırbistan!
Bunu da bir daha yazımda paylaşırım he mi?
Kalın sağlıcakla!
Yusuf Cinal yazıyor, 8 Ekim 2021 Cuma, www. Bizimsakarya.com tr.