İki beklenti beni çok güldürüyor, trajikomik bulduğum için biraz da hüzünleniyorum haliyle…

İlki ha bire doğalgaz ve petrol revervi tespit ettik haberleri ve halkın beklentileri.

Bunda ne mi var? Bana bütün o saydığınız enerji yataklarını işleten ama demokratik ve halkının karnının tok olduğu bir ülke gösterebilir misiniz?

Dolayısıyla, bulsak ne olacak? Başımız göğe mi erecek? Hayat mı ucuzlayacak?

Sizin o saydığınız sözde zenginlik kaynaklarının kat be katı ülkemizde mevcut zaten, mesela bor ama refah seviyemiz arttı mı?

En önemli zenginlik kaynağımız insanımızdı bizim, potansiyelimizi değerlendirebildik mi?

Tarım da önemli ama ekildiğinde fışkıracak olan tarım ürünlerini dışarıdan almak zorunda kalmadık mı?

Dolayısıyla bu iktidar ne bulursa bulsun, ne çıkarırsa çıkarsın, bu ülkeye ve bu halka faydası olup olmayacağı konusunda şüphelerim var. Bu yüzden bu haber ve beklentileri trajikomik buluyorum, hem gülüyorum hem üzülüyorum.

İkincisi uzay hayallerimiz!

Nihayet Ay'a gidiyormuşuz! 2023'te milli ve özgün bir hibrit roketle yola çıkıyormuşuz! Uydu üretecekmişiz! Uzay limanı işletecekmişiz! Galakside ekosistem ve Uzay Teknoloji Geliştirme Bölgesi kuracakmışız! Bir Türkü Ay'a gönderecekmişiz!

Bunun komik tarafı ne derseniz, şu; Binlerce örneği var ama bugün yıldönümü olduğu için şu Çorlu Tren Kazası üzerinden açıklayayım ve Pamukova Tren kazasını da hatırlatayım.

Alt tarafı bir yüksek hızlı treni işletme kabiliyetimize bakıyorum, Uzay teknolojisi mi Allah korusun demek zorunda kalıyorum.

Evet, bugün yıldönümü ve geçtiğimiz ay da mahkemesi vardı, Çorlu kazasının...

Türkiye’yi uçuracaklarını, bizi aya çıkaracaklarını söyleyen iktidarın, her şeyden önce bize adalet sağlayabilip sağlayamadığının göstergesiydi o mahkeme…

İsmail Saymaz’dan not almıştım, aktarayım ki meramım anlaşılsın;

“Erdoğan'ın bu müjdeleri ilan ettiği saatlerde, öyle Ay'da-uzayda filan değil, Çorlu'da evrenin en ağır adaletsizliklerinden biri yaşandı.

Uzay meteorolojisine yatırım yapacağını iddia eden iktidar, TCDD'ye bir meteorolog bile almadığı, makinistler TV'lerde hava durumuna bakarak yola çıktıkları ve rayları kontrol edecek yol bekçisi artık kalmadığı için…

Çorlu'da, 8 Temmuz 2018'de meydana gelen tren kazasında 7'si çocuk, 25 vatandaş can vermişti. Bu faciada dokuz yaşındaki Oğuz Arda'sını kaybeden Mısra Öz'e, mahkemeyi suçladığı gerekçesiyle 8 bin 840 TL para cezası verildi.

Bu karar merhametsiz bir göktaşının masmavi küremize apansız vurması gibi sanki.

Bin bir umutla uzaya fırlatılan roketin uğursuzca infilakı gibi…

Aynı şekilde, Çorlu Davası'nı adım adım takip eden gazeteci Mustafa Hoş'a soruşturmanın eksik yürütüldüğünü iddia ettiği için 40 bin TL para cezası kesildi.

Ay'a gidiyorduk değil mi? Samanyolu'ndaki ilk cezaevini biz açmayalım bari.

2011'den beri yol bekçisi yok. Bizi Ay'a gitmekle avutanlar bir kara treni Uzunköprü'den Halkalı'ya kadar sağ salim getiremedi. Yalnızca kara treni mi? Adaleti de…”

Ben de İsmail Saymaz gibi, topraklarımızdan doğalgaz fışkıracak, uzaya gideceğiz türü haber ve beklentilere ‘Size özgürlükten önce ekmek lazım’ diyen emperyalistlere “Konuşma özgürlüğüm olmazsa, ekmeğimi kimin çaldığını nasıl söyleyeceğim?” diyen Afrikalı kadın gözüyle bakıyorum.

Ne oldu son mahkeme? Yine İsmail Saymaz’dan aktaralım;

“Çorlu tren kazası davasının 10. duruşması bir kez daha ertelendi.

Çorlu tren kazasında hayatını kaybedenlerin ailelerinden Mısra Öz, duruşmada “bugün burada adaleti, iddianameyi, gerçek yargılamayı görmeye geldik. Evrak işi istemiyoruz, adalet gelene kadar bu salonu terk ediyoruz” diyerek salonu terk etti.

Avukat Evren İşler de Gezi tutuklusu avukat Can Atalay'ın da davaya katılmasında hukuki bir engel engel olmadığını belirterek, SEGBİS ile katılmasını talep etti, “Dilekçemizde detaylı olarak yazmıştık, meslektaşımız Av. Can Atalay Silivri Cezaevinde tutuklu. Kendisi tutuklu, hükümlü değil.

Avukatlık kanunu uyarınca kendisinin avukatlık yapmasının önünde bir engel yok. Burada olmamasından anlıyoruz ki zımnen reddettiniz. Hala SEGBİS'le bağlayabilirsiniz. Biz bu aşamada celseye ara verilmesini ve Av. Can Atalay'ın duruşmasına katılmasını talep ediyoruz.” dedi.

Mahkeme bu talebi oybirliğiyle reddetti. Duruşmada aileler de söz aldı. Zehra Bilgin, “Ben dört senedir evladımın üstünden çıkan kıyafetlerle yaşıyorum. Ölen iki kişinin ablası, birinin teyzesi, birinin annesiyim. Bana adaleti kim verecekse söyleyin ben onun yanına gideyim” derken Melih Kurtuluş, “Masanın o tarafından baktığınızda süreç adil gözüküyor olabilir ama değil” diye konuştu.

Mahkeme, Çorlu Cumhuriyet Başsavcılığına müzekkere yazılmasına, faillerin tespiti için yürütülen soruşturmanın neticesinin beklenmesine, söz konusu soruşturmanın akıbetinin Çorlu Cumhuriyet Başsavcılığına sorulmasına, bir kısım vekillerinin Çorlu Cumhuriyet Başsavcısı hakkında suç duyurusunda bulunulması taleplerinin reddine, duruşmanın 5 Ekim'e ertelenmesine karar verdi.

Tren kazasında hayatını kaybeden Oğuz Arda Sel'in dedesi Mehmet Öz, “Sayfa sayfa dökülüyor. Neyin araştırması bu. Sorumlular burada: AK Parti iktidarı AK Parti! Çorlu tren katliamının tek suçlusu AK Parti iktidarıdır. Avrupa'dan hibe aldılar gene bu yayınlarda var. Hibe alınıyor, bu hibeyle bu yol yapılmıyor. İnşaat molozlarıyla yapılıyor. Sen bu yolu hakkıyla yap, hakkıyla yapsaydın bu kaza, facia olmayacaktı.

Ailelerle dalga geçiyorlar. Telefonumda parçalanmış cesetlerin resmi var. Her ailenin, herkesin cebinde parçalanmış ailelerin resmi var. Onlara bakıp ağlıyoruz biz. Siz akşam olduğu zaman çoluğunuzun çocuğunuzun yanına gidiyorsunuz. Bu insanlar mezarlığa giderek toprağa sarılıyor. Hiç mi insan değilsiniz, hiç mi vicdanınız yok?” dedi

Oğuz Arda Sel’in annesi Mısra Öz ise şunları söyledi: “Cezasız kalan her suç başka bir katliamı doğuruyor. Çorlu Tren Katliamı 4 yıldır cezasız ve başka katliamların oluşmasına da sebep olacak. İşte bu yüzden adalet diye haykırıyoruz. Bu cezasızlık politikasına ortak olanlar katillerin ortaklarıdır. 25 canı öldürmekten hiç korkmayan bu isimler yargı karşısına getirilemiyorsa onlara ceza veremeyenler de onların ortaklarıdır.”

Avukat Evren İşler de “Çorlu Tren Katliamı dosyası, 2013 yılından itibaren yürürlüğe konan özelleştirme politikalarının nasıl insan canına kast ettiğini somut bir şekilde ortaya koyan bir dosya. TCDD'nin şirketleştirilmesi, piyasa koşullarına teslim edilmesi, alt yapı ve üst yapı arasında bütün bağın koparılması ve neticede birimler arası hiçbir koordinasyon bırakılmayarak sadece kar gözetilerek yürütülen ulaşım hizmetinin nelere yol açtığını gördüğümüz bir dosyadır bu. Sorumluları bellidir, katiller bellidir. Bizler bunu ilk günden bu yana söylüyoruz. Sorumluları 2013 yılından bu kararları veren siyasi iktidardır.” ifadelerini kullandı.

Afrikalı kadınının dediği gibi “Konuşma özgürlüğüm olmazsa, ekmeğimi kimin çaldığını nasıl söyleyeceğim?”

Konuşma özgürlüğü olmadıktan sonra, adalet olmadıktan sonra altımızdan petrol fışkırmış, uzaya gitmişiz falan, hepsi hikaye…