Bazen tüm iyi niyetimizle, salt iyilik, güzellik ve mutluluk olsun diye kendi sorumluluklarımızın ötesinde, sevdiklerimizin sorumluluklarını da alırız üzerimize. Fedakarlıklar yaparız.
İnsanız sonuçta, çok zamanda fedakarlıklarımız kişi tarafından nasıl kabul görüyorsa, bir o kadarda görünsün , değeri de bilinsin isteriz. Dünkü sohbet konumuzdu. Konuyu, kendimize daha anlaşılır kılmak için örnekledik de ayrıca. En fazla fedakârlığı eşler birbirine, ebeveynler ise çocuklarına yapıyor dedik. Böyle olunca da her şeyi üstlenen bir taraf ,her şeyden muaf bir taraf çıkıyor ortaya diye düşündük.
Gereğinden fazla sorumluluk alıp, fedakarlık yapan tarafın tamamen içsel bu güzel davranışını , alan kişinin bir süre sonra rutin gördüğü ve olması gereken buymuş gibi düşündüğü, kanaatine vardık.
‘’Hal böyle olunca ne yazık ki o tarafta bir rehavet, bir iş bilmezlik, bir sorumsuzluk baş gösteriyor. İş bencilliğe kadar gidiyor. Böyle beslendikçe de yararlanan tarafta nedense ego bir büyüyor’’ dedik. Sizce de öyle değil mi? Kendisi için fedakarlık yapanların buna mecbur olduğu, kendisinin de bunları hak etmiş olduğu bilinci gelişmiyor mu bir süre sonra?
Sohbetimizde bu durumu örnekledik demiştim. Şöyle ki; Ortada ağır bir çanta var ve o çanta size ait değil, çantayı ait olduğu kişi değil de hep siz taşıyorsunuz, o kişi ne o çantanın kendisinin olduğunun, ne değerinin, ne de ağırlığının bilincine varabiliyor. Çanta kime aitse o taşısa, diğeri ise yorulduğunda onun yardımına koşup elinden alsa, yada zaman zaman taşımayı teklif etse, bu eylem hem çok anlamlı ,hem çok faydalı olacak. En önemli kısmı şu ki aynı zamanda çantayı taşıyanı da kıymetli kılacak …
Hemen hepimiz en az bir kez deneyimlemiş ve de yine en az bir kez yakınmışızdır. Falanca kişi için ne fedakârlıklar yaptım, ona şunu verdim, onun için şu hale düştüm falan diye… Sonuç o kişinin bu yaptıklarınızın hiç ama hiç farkında olmaması ya da yok sayması daha da ağırı benim için ne yaptın ki ya da buna benzer cümleler kurması olmuştur muhtemelen…
O kişi sizden bir şey isteseydi ve siz verseydiniz, zor durumda kalıp size gelseydi , o zaman onun o sıkıntısını giderseydiniz, büyük olasılık iyi, çok iyi olacaktınız. Sorun nerede biliyor musunuz? Biri sizden bir şey istemeden, yaptıklarınız ve verdikleriniz ne yazık ki görünmüyor. Fedakarlık ve üstlenmişlikleriniz sanki vazifenizmiş gibi algılanıyor … Benim çıkarımım şu ki her şey yerinde , zamanında ve dozunda verilmeli, tıpkı reçeteye yazılmış ilaçlar gibi. Aksi durumda veren kişide, alan kişide mutsuz olabiliyor. Karşılıklı fedakarlıklar da, sorumluluk bilinci gelişmiş erişkin insanlarda, nerede verip, nerede alacağının bilincine varanlarda durum farklı tabi… Bu tezimde onları ayrı tutuyorum.
Çok insan tanıyorum birileri için bir şeyler yaptığında mutlu olan, böyle mutlu olan anneler, babalar, evlatlar ,dostlar biliyorum. Onlar böyle beslenir, kendilerini böyle iyi hissederler, o insanlar iyi ki ama iyi ki varlar.
Hep almaya odaklı insanlardan söz etmeyeceğim , birileri güzel bir şeyler yaptıkça hak ettiklerini sanmalarından, iyi ve fedakar insanlara rastladıkları için kendilerini değerli bulmalarından, kullandıkları insanların nasılda her şeyin aslında farkında olduğundan ,bazen o insanların gözüne pek bir zavallı göründüklerinden falan söz etmeyeceğim bugün…
Yapmayın insanları kullanmayın! Ve siz güzel insanlar, birileri için saçını süpürge eden, haksız taleplerde ve kullanıldığını anladığında bile sessiz kalan ya da almaktan çok vermeyi seven, sınırlarını zorlayıp fedakarlığa soyunan güzel insanlar, başkaları için harcanacak bir hayatınız yok, kendiniz ve sizi koşulsuz sevenler için yaşanacak tek bir hayatınız var unutmayın! diyeceğim ben. Ne demişti Mehmet Akif ‘’Aldanma insanların samimiyetine, menfaatleri için gelirler vecde, vaad etmeseydi Allah cenneti O’na bile etmezlerdi secde.
Bu konuyu Cemil Meriç’in çok sevdiğim, üstüne söz söylenemeyecek şu cümleleri ile de noktalayacağım.
‘’İnsanlar sevilmek için yaratıldılar, eşyalar ise kullanılmak için. Dünya da ki kaosun nedeni, eşyaların sevilmeleri ve insanların kullanılmasıdır.’’