Ben hala İBB Başkanı İmamoğlu’nun başına gelenlere/getirilenlere şaşıranlara şaşırmaya devam ediyorum.

Tamam, hafızası üç günlük bir milletiz ama arşiv diye de bir şey var kardeşim. Gir internete başından beri yapılanlara bak ki ‘yahu bu kadarı da olmaz kardeşim’ diye şaşırma…

İlk seçimin iptaline mesela…

Yasal mıydı? Hayır.

Mantıklı mıydı? Hayır.

Vicdani miydi? Hayır.

Düşünsene, aynı zarfta dört oy var, bak aynı zarfta diyorum ne hikmetse üçü geçerli oluyor ama bir tanesi geçersiz.

E nasıl oluyor?

Bütün yüz liran var, bakkaldan bir şey aymak için uzatıyorsun, bakkal bakıyor ‘bu yüz liranın 75 lirası tamam ama 25 lirası sahte diyor. İnanır mısın?

E ama aynı zarftan çıkan dört oydan birinin sahte olduğuna inandın?!!!

Geçerli saydıkları üç oy pusulası işlerine geliyordu. Hem ilçe belediyelerde hem de İBB Meclisinde çoğunluğu sağlıyorlardı.

Bir hamle daha yaparak o sahte olan kısmı da halletmek istediler, olmadı, seçmen için vermedi.

Bu kadarla da kalmadı ki…

“Bu Pazar Sisi mi diyeceksiniz yoksa Binali mi” tarzı propaganda yöntemlerini geçtim, oy sayımı esnasında yaşananlar hukuki miydi?

Bir şey daha; Ahmak tartışmasından önce, o iki seçim arası bir polemik daha yaşandı, hatırlıyor musunuz? Hani İmamoğlu Valiye küfür etti ‘it’ dedi meselesi…

Başarabilseydiler daha o gün koparacaklardı İmamoğlu’nun kafasını…

Bu olayı günlerce konuştular, suistimal ettiler yetmedi ‘bakın İmamoğlu ikinci seçimi kazansa bile, eğer bu hakaret davasından ceza alırsa başkan olamaz’ diyerek seçmeni etkilemeye, seçimi seçimden önce kazanmaya çalıştılar.

Erdoğan Haziran 2019’da katıldığı ortak yayında, bu konuya dair şöyle diyordu;

“Burada kararı yargı verecek. Bu ülkenin valisine ‘it’ demenin ne olduğunu, yasal olarak kararını verecek odur. Bu tür küfürlerin karşılığı belli. Burada ben büyük bir ispat yapacağım. Ben İstanbul’un belediye başkanıydım. Ben okuduğum bir şiir nedeniyle mahkum oldum. Bu mahkumiyetle benim elimden belediye başkanlığımı aldılar. Bu ise bir belediye başkanı olmadan bir ilin valisine küfrediyor. Ben küfretmedim. Elimden İBB başkanlığımı aldılar. Vali demek, cumhurbaşkanının o ildeki vekili demektir.

Ben valime sahip çıkmak durumundayım.

Hukuk içerisinde olacak olan bir şey. Benim orada ‘yapamaz’ dediğim bir şey yok. Yargı böyle bir şeyi verdiği takdirde, vermesi halinde bu düşer. Seçildikten sonra bu valinin özellikle savcılığa müracaatıyla başlayacak olan bir süreçtir. Bu da bir defa görevi ihmal değil, kötüye kullanmaktır. Bu daha göreve gelmeden bu işi yapmak suretiyle o cezayı aldığı anda bir defa, benim bu kanaatimdir, yargı da bu kararı verirse, zaten onun belediye başkanlığı düşer. Nasıl benim düştüyse, onun da belediye başkanlığı düşer. Ben yaşadım çünkü. Ben yaşadığımı söylüyorum. Benden sonra seçim yapıldı Meclis’te. O seçimle başka bir arkadaşımız başkan seçildi, onunla süre tamamlandı.”

Sadece bugün değil ki, iktidar “İstanbul’u kaybeden Türkiye’yi kaybeder” düşüncesiyle neler çektirmedi İmamoğlu’na? Belediyenin gelirlerine el koymalar, belediyeye PKK’lı aldılar demeler, sırf İstanbullu pişman olsun düşüncesiyle bakanlıkların yapması gerekenleri geciktirmeleri, mesela şu taksi olayı ile İmamoğlu’nu yıpratma çabaları…

Erdoğan’ın ‘seçilse bile topal ördek olacak’ düşüncesini hayata geçirmek için İBB Meclisinde her türlü hizmeti engellediler.

Taha Akyol’un deyimi ile “Bu kez ‘Ahmak Davası’ kurgulandı.

İstanbul’da, İmamoğlu’nun zaferiyle biten 31 Mart seçimlerini iptal ettiren kudret, sandıkta kaybettiği belediyeyi yargı darbesiyle geri almak için bu projeyi geliştirdi.

İmamoğlu, kendisine “Ahmak” diyen İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’ya cevap verirken, seçimleri iptal edenleri ahmak olmakla suçlaması gerekçe gösterildi.

Davanın ilk hakimi kendisine ‘dikte edilen’ cezayı vermeye ve siyasi yasak uygulamaya direnince Samsun’a sürüldü. Uygun hakim bulundu. İmamoğlu’na 2 yıl 7 ay hapis cezası verildi.

Siyasi yasak uygulandı.

‘Ahmak’ demek suç mudur?

İmamoğlu, ceza almasına yol açan açıklamasında YSK’yı veya kurul üyelerini anmıyor.

Soylu’ya yanıt verdiğini söylüyor.

Bir an için YSK’ya yönelik olduğunu kabul etsek bile bu sözlere ceza vermek için kanun zorlanıyor.

Türk Ceza Kanunu’nu kaleme alan Prof. İzzet Özgenç ve Prof. Adem Sözüer ile eski Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üyesi Prof. Ahmet Gökçen’in yargılamaya sunduğu mütalaada şöyle deniyor:

“İmamoğlu’nun sözleri değerlendirildiğinde seçimlerin iptaline yönelik eleştiri niteliğinde olduğu, iptal kararı veren veya verdirenleri küçük düşürmeye, saygınlıklarını rencide etmeye matuf olmadığı, hakaret suçunun oluşmadığı…”

Vaktiyle AK Partiyi desteklemiş veya iktidara muhalif olmamış üç hukukçunun ifade ettiği üzere İmamoğlu’nun sözleri olsa olsa ağır eleştiridir. Erdoğan’ın ‘sürtük’ şeklindeki açık hakaretinin eleştiri sayıldığı hukuk düzeninde ‘ahmak’ yalnızca bir tespit olabilir.

İki hedef

İmamoğlu Davası’nın iki hedefi var:

Bir: İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne (İBB) çökmek. Erdoğan, çeyrek yüzyıldır elinde tuttuğu İBB’yi kitlesi için istihdam merkezi, siyasi faaliyetleri ve yandaş kuruluşları için finans kaynağı olarak kullanıyordu. El değiştirince AK Parti ile İBB arasındaki hortumlar kesildi. İktidar 2023 seçimine giderken, İBB olanaklarını kullanmak istiyor.

İki: AK Parti’yi 2014 yılında Beylikdüzü’nde, 2019’da iki kez İstanbul’da alt eden İmamoğlu, Binali Yıldırım’ı değil, gerçekte Erdoğan’ı mağlup etmişti. İmamoğlu’nun cumhurbaşkanı aday adayları arasında en güçlü isimlerden biri olduğu biliniyor. AK Parti, İmamoğlu’ndan tedirgin oluyor. İmamoğlu, bu yüzden siyaset sahnesinden silinmek isteniyor. Gerek 2023’teki cumhurbaşkanlığı seçiminden, gerekse 2024’teki yerel seçimden…”