Türkiye her geçen gün sorunları ağırlaşan bir ülke oldu. Çok değil 7 Haziran 2015 tarihine kadar AB’ye girme süreci hızlanmış, Kürt sorununda çözüm programı toplum tarafından benimsenmiş, örgütlenme ve hak arama yolarındaki tıkanıklığı yaratan ayıplı demokrasi kurumsallaşan demokrasiye doğru yelken açmış, yargıdan orduya, eğitimden yönetim organlarına bir sivilleşme içine girilmişti. Ne olduysa bir Haziran günü halkın tercihini değiştirmesiyle her şey tersine döndü.
Artarda patlayan bombalarla sokakların güvenliği yok oldu. Kahrolası 15 Temmuz darbe girişimiyle bütün planlar bozuldu. Demokrasi askıya alındı. Hukuk ve adalet mekanizması rafa kalktı. Görülmedik bir ihraç ve işsizleştirme yaşandı, yaşanıyor. Basın ve medya kontrollü hale geldi. Meclisin yetkileri KHK’lere dönüştü. Ekonomi alarm verir hale geldi. Türk Lirası hızla erimeye başladı, eriyor. Enflasyon, işsizlik rakamları büyüyor. Dış borç ve bütçe açığı tahminleri de aşmış durumda. Askeri yatırımlar ihtiyaç ötesi artıyor. Ulusal güvenlik ve beka adına istenen itaat her şeyin önüne geçti.
Geride bıraktığımız kısa sürenin görünümü bu. Dönüp bakıyorum ve ülkeyi bugüne getiren aynı iktidar aynı kadrolar. Peki, 7 Haziran öncesi mi sahteydi, sonrası mı gerçek? Bugün yaşananlar önümüze ışık tutması açısından da önemli. Bu iş ya daha kötüye gidecek yada uygar dünyanın bir üyesi olarak birlikte ve barış içinde yaşayabileceğimiz bir memleket olacağız.
OHAL ilanı iki yıla yaklaştı. Toplumun eleştiri kanalları tıkandı. Elbette darbe vb. girişimlerle mücadele edilmelidir. Ancak en doğru ve haklı yol demokratik kurallar ve hukuk içinde yapılanıdır. Bir süredir muhalefetin adalet ve acil demokrasi adıyla yaptığı “OHAL kalksın” çağrı ve eylemlerine hükümetten “acil seçim” yanıtı geldi. Erken seçim bir süredir tartışılıyor ve hatta papatya falına bakılıyordu. Ekonomik ve sosyal politikalardaki kimi uygulamalar ve vaatler erken seçim işareti olarak değerlendiriliyordu. En erken seçimin ise sonbahar aylarında olabileceği öngörüleri muhalefetin beyanlarında yer alıyordu. Buna rağmen hükümet tarafının ısrarla 2019’u işareti, öyle ki, “erken seçim isteyen vatan hainidir” diyecek kadar kararlı bir tonda seçim olmayacağını dillendirdiler. Ancak ve öyle anlaşılıyor ki gidişat kötü, oy kaybına neden olacak, iktidarı kurtarmak uğruna sanki önceden hazırlanmış görüntüsü veren erken seçim kararı ortaya atıldı. Aynı zamanda Avrupa Birliği ile ilişkilerin OHAL nedeniyle tıkanması da OHAL’i kaldırmadan acele seçim yapılması ihtiyacını doğurdu. Erken seçim kararından bir gün önce OHAL’in 7. kez uzatılması da bu gerçeği gösteriyor.
Türkiye kritik bir seçime gidiyor. Ülke yönetim sisteminin bir kez daha oylanacağı anlaşılan bu seçimler tepeden tırnağa bir değişimi dayatıyor. Mevcut iktidar ve ittifaklarının nasıl bir program sunacağı merak edilirken, erken seçime hazırız diyen muhalefetin yaşadığı şaşkınlık da gözlerden kaçmıyor. Ana muhalefet partisi CHP anladığımız kadarıyla sütten ağzı yandığı için bu defa adayını belirlerken hem parti tabanının beklentilerini hem de seçimi kazanacak bir aday belirleme düşüncesinde olacak. Bu yazı yayınlandığında belki de adayını belirlemiş olacak. İyi parti seçimlere girip girmeyeceğinin endişesiyle uğraşırken CHP’den gelen adımla rahatladı. Saadet en rahat muhalefet partisi konumunda. İktidar blokuna katılmaması ve güven veren açıklamalarıyla dikkatleri üzerine toplamış durumda. HDP bütün engellenmelere karşın demokratik siyasette bende varım iddiasında. Bundan sonra Cumhur ittifakına karşı muhalefetin nasıl bir yol ve yöntem belirleyeceği merak konusu.
Bir kez daha hatırlatmak isterim ki; Türkiye genç ve üretken bir nüfusa sahip. İstihdam yaratmak zorunda. Eğitim S.O.S veriyor. Orta ve yüksek öğrenime geçişler tam bir kaos içinde. Sağlık her açıdan paralı ve sağlıksız koşullara dönüştü. Özellikle asgari ücretli, emekli ve dar gelirliler ayakta kalmak için insanüstü çaba sarf ediyor. Tarım ve hayvancılığı söylemeye bile gerek yok. Her şeye rağmen sürekli büyüyen, gelişen, zenginleşen bir kesim var. Hukukun, sosyal adaletin, insani değerlerin, kadın erkek eşitliğinin, adil gelir dağılımının, kazancına göre vergilendirilmenin, bir arada barış içinde yaşamanın yeniden sağlanması mümkündür. Gerçek bir demokrasi için bu seçimler ya bu düzeni değiştirecek yada bu dümeni sürdürecek. Karanlığa izin vermeyelim.