8 Mart; 1857 yılında ABD’de ağır çalışma koşullarına, düşük ücretlere, uzun çalışma saatlerine karşı kadınların 10 saatlik işgünü, erkeklerle eşit ücret talepleriyle greve çıktığı gündür. Greve 40 bin kadın katılmış ve dünyadaki ilk büyük kadın eylemi olmuştur. Sendika karşıtı bir işverenin sahibi olduğu bir tekstil fabrikasında yangın çıkmış, işçilerin greve katılmasını engellemek için kilitlenen kapılar nedeniyle 129 kadın işçi yaşamını yitirmiştir. 8 Mart; 1910 yılında Danimarka’da toplanan 2. Enternasyonalde Alman Sosyal Demokrat Parti lideri Clara Zetkin’in önerisiyle “Dünya Kadınlar Günü”, 1975 yılında da Birleşmiş Milletler tarafından “Dünya Emekçi Kadınlar Günü” olarak kabul edilmiştir. O günden bu yana Dünyanın her köşesinde kutlanmaktadır.
Kutlu olsun diyemeyeceğim. Ne yana baksam tacize, tecavüze uğrayan, eşi, babası, kardeşi, sevgilisi tarafından şiddet gören ve katledilen, başta bölgemiz olmak üzere birçok yerde yaşanan savaş ve çatışmalarda ezilen ve parçalanan, çalışma yaşamında istihdam daraltılarak işsizliğin ve yoksulluğun pençesinde kıvranan kadınları görüyorum. Çocuklarını doyuramayan, okutamayan, insani koşullara kavuşturamayan kadınların nasıl kahrolduğuna tanık oluyorum. Kadın olarak dünyaya geldiği için utanılan, kazanç sağlamak için pazarlanan, eksik olduğuna inanıldığı için köle haline getirilen, her konuda acıyı iliklerinde hissetmesine rağmen eşine, babasına, erkeklere kusursuz ve sorgusuz itaat eden kadınları görüyorum.
Kutlu olsun demeyeceğim. Dünyanın kurulu düzeni erkekler tarafından üretildi. Üretim, eğitim ve inanç sistemleri erkeklerin egemenliğine hizmet ediyor. Üretim ilişkileri evde, sokakta, işyerinde kadının daha fazla sömürülmesine uygun yürüyor. Temel hak ve özgürlükler erkeklere tanınmış ayrıcalıklar. Yasalar, hukuk sistemleri, toplumsal gelenekler kadınları eşitler dışında tutan bir anlayışın ürünü. Evde, sokakta, işyerinde yaşanan her durumda haksız olanın kadın olduğu konusunda uzlaşının yerleştiği tartışmasız bir gerçeklik.
Kutlu olsun demeyeceğim. Tacizlere, cinsiyetçi tutumlara, ayrımcılığa karşı büyüyen tepkiler nihayet yasal düzenleme yapılması için meclisi harekete geçirdi. Ne yazık ki kamuoyuna yansıyan kadarıyla taciz suçlarında yaş sınırı 12 olarak belirlenmiş. Gülelim mi ağlayalım mı? Taciz bir suçsa yaş sınırı neden? Türkiye Cumhuriyeti olarak imzaladığımız ve kabul ettiğimiz uluslararası belgelerde (çocuk hakları ve insan hakları) “herkes 18 yaşına kadar çocuktur” hükmü yer almaktadır. Böyle bir düzenlemeyi hazırlayanların öznel hukuk yaklaşımları ile Türkiye Cumhuriyeti’nin anayasa ve hukuk sistemi çelişmiş olmuyor mu? Taciz yasası çocuk ve kadınları korumayacak, taciz ve tecavüz suçlarında iyi hal vb. indirim şartlarını kaldırmayacaksa meclisin gündemini boş yere işgal etmemelidir.
Kadınların ve çocukların tacize ve tecavüze karşı korunması sadece cezalarla sağlanamaz. Kültürel boyutlarından ekonomik gelişmişliğe, sosyal boyutundan eğitim politikalarına, laik bir toplumsal yaşamdan özgürlüklerin genişlemesine kadar çok boyutlu politikalar gereklidir. Bunun için anayasamızda belirtildiği gibi laik, sosyal, katılımcı, demokratik bir hukuk düzeni sağlanmalıdır.
Bugün olmasa da bir gün 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Gününüz kutlu olsun diyeceğim. Biliyorum ki hakları için, özgürlükleri için, çocuklarının can ve beden güvenliği için, eşit işe eşit ücret için, yaşam biçimleri ve tercihlerini seçebilmek için, eşit temsil ve siyasal haklarını kullanabilmek için mücadele eden kadınlar var. Ve bir gün şiddetsiz, sömürüsüz eşit bir dünya kurulacaktır.
O gün için salonlarda toplanan, meydanlara çıkan, yazılar yazan, düşünce üreten, korkmadan ve yılmadan “kadınız, üreteniz, eşitiz” diyenlerin 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü kutlu olsun.