Sevgili okurlar,
Sakarya, il olarak 1954 Yılında il oldu..
Bundan önceki devrede Sakarya Kocaeli'ne bağlıydı..İlçeler, nahiyeler, köyler Adapazarı'na ve il olarakta Kocaeli'ne bağlılıktan söz ediyorum..
Eski bir yerleşim birimi olarak Sakarya'dan, yerleşik konumda olan birçok halklar geldi geçti..
Özellikle Çanakkale Savaşı sonrası Sakarya'nın nüfus açısından yapısı iyice değişti..
İstiklal Savaşı yıllarında ise Sakarya, İstanbul ile Ankara hükümetleri arasında önemli geçiş alanı oldu..
Sakarya'nın düşman işgalinden kurtarılmasından sonra, yerli azınlıklar düşman ile birlikte çekip gitti. Bu gidişi o yıllar yaşayanlar çok iyi biliyor..Anılara da yansıyan bu işgal yılları hakkında çok bilgi yok..Ancak sözlü anlatımlar var..
Geçtiğimiz günler eski Sakaryaspor Başkanı Tuncer Tepe'nin, arkadaşımız Şaban Mergül'e verdiği röportajda, dedesinden ve babasından aktardıkları çok önmeli..
Düşman özellikle Çanakkale ve İstiklal Mücadelesi için cepheye gidenlerin evlerini yakarak, özellikle kin ve öfkesini mala zarar vererek göstermiştir..
Cepheden dönenlere ise, o dönem kaymakamlıklar,özellikle azınlıklar tarafından terk edilen,yakılan evleri tahsis etmeye özen göstermiştir.. Ancak onurlu insanımız, bu jesti kabul etmemiş, kendi başının caresine bakmanın yolunu ve onurlu helal hakedişleri tercih etmiştir..
Fakru zaruret içinde olup, kendilerine önerilen evleri, arazileri almayan onurlu insanların yaşadığı Sakarya, daha sonraki yıllar büyük göçler almıştır..
Bir yandan Ermenilerin ayaklanması ile iç göç hareketleri hızlanmış, bir dolan, bir boşalan Sakarya ovaları, dağları, bayırları yeni konuklarını kabul ederek, dünden bugüne ağırlamaya başlamıştır..
Bunları neden mi anlatıyorum?
Evet, elbette bir nedeni var..
İstiklal Savaşı'nan Büyük önderi, kahramanı Mustafa Kemal Atatürk'ün büyük önem verdiği Sakarya'nın tarihi geçmişini bilmeden, bugünleri anlamak mümkün değildir..
Dünü bilmeyen, bugünün kıymetini hiç bilmez!..
O nedenle Atatürk'ü, Atatürk düşüncesini ve İstiklal Mücadelesini bilmeyenler ise Cumhuriyet'in, bağımsızlığın, özgürlüğün, hak ve hukukun, eşitliğin, çağdaşlığın anlamını hiç ama hiç idrak edemez..
Biz buna “Eşkıya ve cahil ruhu” diyoruz..
Evet, bu ruh Sakarya'da ve ülkemizden hiç eksik olmadı..
İnsanımız, kahramanlarımız Yemen'de, Trablusgarp ve Çanakkale ile diğer cephelerdeyken, asker kaçakları ise bu dağlık alanlarda kol geziyordu..
O zihniyet hele “İstiklal Mücadelesi'ne hiç katılmazken, mandacı zihniyet ve Hilafet ve Sultanlığın” yanında olurken, Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları Türk Milleti ile birlikte bir destan yazmak için cepheden, cepheye koşuyordu..
İşte o cephelerden birini Ağustos ayı bunun içerir..
Çanakkale Kahramanı Mustafa Kemal Paşa’nın Başkomutanlığını yaptığı düzenli Türk Ordusu karşısında, özellikle İngiliz emperyalizminin desteğiyle; İzmirden, Manisa, Aydın, Afyon, Eskişehir, Polatlı, Ankara hattına doğru ilerleyen Yunan ordusu, Türk Ordusundan daha fazla ve modern silahlara sahipti. Bizzat Mustafa Kemal Paşa’nın ateş hatlarına girerek yönettiği ve kazandığı bu zaferli savaş, dünya savaş tarihine “Dumlupınar –Başkomutanlık Meydan Muharabesi” diye geçti.
O ateşten gömlek giydiğimiz,varolmak kavgası verdiğimiz günleri maalesef çabuk unutan,başka ideolojilerle insanımızı bölmeye,başka fikirleri ve düşünceleri insanımıza dayatmaya çalışanlar bilmelidir ki, bu topraklar kanla ve irfanla sulanmıştır..
30 Ağustoz Zafer Bayramı, Türklerin son yurdunun işgalinden kurtuluşunun müjdesinin alındığı ve “bu toprakların Türk Yurdu olarak tescillendiği “bir zaferdir..
Ey Türk genci bilesin ki, o yıllar zor yıllardır..
Unutma ki, Savaşı en ince noktalarına kadar hesaplayan Türk Kuvvetlerinin Kurmay Başkanlığı Karargahı, Büyük Taarruz Harekatını, 26 Ağustos 1922 tarihinde, şafak sökmeden, sabah saat 05.30 da Mustafa Kemal Paşa’nın emriyle başlattı.
Bu saatten itibaren, askerlerine ,” Vatan ve Milletin Kurtuluşu için size ölmeyi emrediyorum” diyen Mustafa Kemal Paşa; “Hattı Müdafaa yoktur. Sathı Müdafaa vardır. O satıh da bütün vatandır. Bu vatanın her toprağı kanla sulanmadıkça terk edilemez” direktifi ile hedefine doğru, tüm kuvvetleri düşmana karşı harekete geçirmiştir.
Sakarya’da düşmanla göğüs, göğüse çarpışan Türk orduları, “kurt kapanı, düşmanı oyalama, bölme, yanıltma ve boğma stratejisini “ uygulayarak kısa zamanda, 30 Ağustos’ta, General Trikopis komutasındaki Yunan kolordularını çökertmiş ve imha etmiştir..
Evet, 19 Mayıs 1919'da Samsun'a çıkışla başlayan bu kutlu,d estansı yürüyüş 30 Ağustos 1922 Zafer Bayramı coşkusu ile taçlanmıştır..
Kimse bu tarihi zaferi, askeri başarıyı küçümseyemez, yok sayamaz ..
Kimse, bu tarihlerde olduğu gibi 10 Kasımlarda, 23 Nisanlarda, 19 Mayıslarda ve 30 Ağustoslarda,” hasta, hastalık mazeretlerine, numaralarına “yatamaz, başka mazeretler ileri süremez..
Kimse,kimseyi aptal yerine koymamalıdır..
Gerçekleri kimse ters-yüz edemez,etmemelidir..
Kimse Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk ile Türk tarihinin kahramanlarını karşı karşıya getiremez, bu tarihi gerçeklerden kendilerine bir kazanç çıkaramaz.. Bir tarihi, bir şanlı mücedeleyi silip atamaz..
Ayasofya'yı törenle ve büyük kalabalıklar ibadete açanlar, din ile siyaseti birbirene karıştıranlar, Malazgirt'de ayrışanlar, 30 Ağustos'a sırt dönenler akıllarını başına almalıdırlar!?..
Zira bu ayrılık tohumları dünde ekildi, bugünde ekiliyor, ama bu anlayışlar, bilinsin ki bu topraklarda başak vermez..
Ekonominin çarkını tersine çevirenler, bu ülkenin fabrikalarını satıp, parasını harcur edenler, yapılan yol, köprü, hesler ile bu milleti iliğine kadar borçlandıranlar, imam hatip okullarından medet umanlar, Atatürk'ün adını sdayumlardan silenler, tabelalardan “T.C” klimelerini indirenler,yeni eğitim sistemi ile Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün heykellerine saldıranlar, ona “Beton Mustafa” yakıştırmalarında bulunanlar, “İki ayyaş” tanımlaması ile bizleri gönülden yaralayanlar bilmelidir ki, bu topraklarda Mustafa Kemaller tükenmez..
Bu ruh,bu zinde güç,bu azim ve kararlılık, Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün , tüm Ordulara ve Komutanlara verdiği o meşhur: “Ordular ilk Hedefiniz Akdenizdir” emriyle, Ege bölgesinden 3 koldan taarruza geçen Türk Kolorduları ve Kuvvayı Milliye teşkilatları, İzmire doğru yıldırım hızıyla aktı..26 Ağustos’taki Büyük Meydan Muhaberesi harekatından sonra, 15 gün içerisinde 9 Eylül 1922 tarihinde Tüm Yunan kuvvetleri kesin yenilgiye uğratıldı. Bu esnada düşman Ordularının Komutanı Trikopis esir alındı..
Bu tarihi gerçekleri bilmek her türk gencinin birinci vazifesidir.. Gelecek Atatürk düşüncesinde ve onun gösterdiği çağdaş muasır medeniyetler yarışında olmaktır..
Dini saplantılarla, tarikatlarla, hurafelerle, azınlıklara ikramlarla kimse bir yere varamaz..
Atatürkçülük,akıl ve mantığı içerir..
Atatürkçülük, ilim ve bilim bilmeyi gerektirir..
Atatürkçülük, birliktiliktir,iri, diri, bir olmak demektir..
Atatürkçülük, bağımsızlık ve özgürlük demektir..
Atatürkçülük,çağdaşlık,modernlik,gelişmeye ,değişime açık olmaktır..
Atatürkçülük,kendi kültür geleneklerini yaşatmaktır..
Atatürkçülük,Cumhuriyetcilik,halkçılık,devrimçilik demektir..
Atatürkçülük,Türklük demektir..
Bilmeyen varsa öğrensin..
Atatürkçülük, büyüklere saygı, küçüklere sevgi demektir..
Atatürkçülük, kadını ile erkeği ile Türkiye demektir..
Bizi ayrıştıran, kutuplaştıran, ötekileştiren tüm siyasetleri, siyasetçileri reddediyoruz..
Biz Malazgirt'te ne isek, Çanakkale'de, Sakarya'da, Afyon'da Duplupınar ve İzmir'de oyuz..
Bizi, bize kimse düşman edemeyecek ve başaramayacaklardır..
Bilinsin ki, biz bu Cumhuriyet'i kanla, irfanla kurduk..
Yıldırımlar yaradan bir ırkın ahvadıyız..
Bize bırakılan mirasın, görevin, sorumluğun bilincinde olarak, bu topraklarda yükselen ve bir daha indirilemeyecek olan al bayrağın altında türküler söylemeye, şarkıları seslendirmeye, şiirleri haykırmaya, destansı kahramanlık hikayelerini anlatmaya, ülkemizi kalkındırmaya, fabrikalar kurmaya, yollar, köprüler, barajlar yapmaya, üretmeye, çalışmaya ve adalet içinde zenginliklerimizi birlikte paylaşmaya, tasada, kıvançta buluşmaya onurlu ve insanca birlikte yaşamaya devam edeceğiz..
Türk Milleti, zaferlerin kutlu olsun!