Sevgili okurlar,
Deprem yazılarımız devam ediyor!
Nasıl, devam etmesin?
Hedefimiz, amacımız, “insanımızı bilgilendirmek, haberdar etmek, dürtmek”, başka ne olabilir ki?
Fakat, her şeye rağmen “ders almadığımızı” söylesem, lütfen darılmayınız?
Ders almıyoruz!?
Dersler çıkarmıyoruz!?
Bütün bunlara rağmen, laf da dinlemiyoruz!
Çok biliyoruz ya?
Bilime inanmıyoruz, dini saiklerle kabuğumuza çekilip, lütufu kabul eden bir yaklaşım ile “ kader” diyerek, işin içinden çıkma kolaycılığını gösteriyoruz..
Ya da,” Allah bilir” sözleri altında, olup biteni, “Allah’a” yüklemenin, havale etmenin kolaycılığı içinde, geri dönüp bakma gereği bile duymuyoruz..
Vah ki, ne vah?
BİZLERİ KADERE MAHKÜM EDENLER?
Bizleri “kadere mahküm” edenlerin, “ballı börek, çörek sofralarda olduğunu, en görkemli, ihtişamlı, camdan saraylarda yaşadığına, çifte, çifte maaşlarla ay sonunu getirdiklerini, devletin imkan ve kabiliyetlerinden alabildiğine yararlandığına bile”, kafa yormuyoruz!?..
Deprem bölgelerinde, “annesini, babasını, kardeşini, eşini, çoluk çocuğunu, arkadaşını, dostunu, tanıdığını kaybedenlerin feryatları karşısında”, kalkıp, sanal ortamı daraltarak, haberleşmeyi kısıyoruz!?..
Neden acaba?
SESİNİZİ ANKARA’YA ULAŞTIRMAYA GELDİM!
Sesleri Ankara’ya, dünyaya ulaşmasın diye mi?
Bakınız, 17 Ağustos 1999 Depremi’nde, devrin Başbakanı Bülent Ecevit, telefonların çalışmadığı bir ortamda,atladı, Gölcük ve Sakarya’yı ziyaret etti..
Ne dedi biliyormusunuz?
Hala kulaklarımdadır, ne dedi biliyormusunuz?
“Telefonlar çalışmıyor, herşey çöktü, sesiniz Ankara’ya ulaşmadı!.. Sesinizi Ankara’ya duyurmak için ben geldim!”
Bu sözler, devrin Başbakanı Bülent Ecevit’in sözleri..
O büyük adına “Marmara depremi” denilen yıkımı yaşamış, görmüş, bu büyük felakette yakınlarını kaybetmiş bir gazeteci olarak yazıyorum..
YALANLARINDA BOĞUL!?
Doc. Dr. Hulki Cevizoğlu, bir televizyon programında, ense şişirip,gevrek,gevrek nasıl da konuşuyor!?
“At bre Demreli Hasan” örneği bu?
Yalanlarında boğul!
Yalanlarında!
Bu kadar yalanı sıkmaya, bu yalanların altına sığınmaya neden ihtiyaç duydunuz ki?
Sizin gibi, sürekli televizyonlarda “algı yaratan” kalemşör arkadaşlarınız, yani “etki ajanları” nedeni ile vatandaşlarımız, “20 Yıldır gerçeklerin ters –yüz edilmesi karşısında şaşkınlıklarını bir kenara atınız, küçük dillerini yutacak” hale geldi..
Bu ne arsızlık, utanmazlık?
Biz o yılın, o saatlerin, o acıların, o yıkılmışlıkların, o enkazların o feryatlarını birebir duyan, yaşayanları olarak, sizleri yalanlarınızla başbaşa bırakıyoruz!..
BİR KOMİSYON KURDUK!
Bakınız, o büyük depremde Adapazarı’nda “Deprem Komisyonu Başkanı” olarak görev yapan, Sakarya eski Vali Yardımcısı Celal Dinçer, çıktı Halk TV ekranlarından paylaşmak gereği duydu.
Anlattıkları gerçekten çok ilginç idi..
Keşke dersler alabilsek, çıkarabilsek?
Hatta, Sayın Celal Dinçer’i konferans için Sakarya’ya davet edebilsek, başka illerde de bu konferansları verebilse?
Uzatmayalım!
O günlere gittim, o günleri, o acıları, o deprek enkazları arasında gidip geldim!..
Yakınlarımın, sevdiklerimin, dostlarımın acılarını depreştirmek, yeniden acılarını tazelemek istemiyorum..
VALİ YARDIMCISI CELAL DİNÇER!
Ama, o günlerin Sakarya Vali Yardımcısı Celal Dinçer, “ Derhal duruma el koyduk. Bürokratları işbaşına davet ettik. İhtiyaç gereği bir komisyon kurduk, görev dağılımı yaptık. Bir organizasyon için kolları sıvadık. Deprem saati ile birlikte Sakarya’da ki askeri birlikler hemen enkazlarda güvenliği sağlayarak, kurtarma, arama çalışmalarına başladı. Yakınlarını kurtarmak isteyenler, mevcut araçlarının lambalarını, enkazlara döndürüp, enkazları aydınlattılar.. Kurtarma çalışmaları hemen başladı..Zanet herkes,yakını,akrabası ve komşusu için seferber olmuştu..
SUİSTİMALLERDE OLDU!
Büyük bir birliktelik ile depreme ilk müdahale sağlandı. Ardından İstanbul Büyükşehir ve diğer yörelerden yardımlar kente ulaştı. Kızılay mükümmel bir hizmet verdi. Çadır dağıtımı gerçekleştirildi ve çadır kentler kuruldu. Maalesef suistimallerde oldu. Gelen çadırlar adeta kapışıldı!. Ama bu duruma bir süre sonra vakıf olduk.
Eski Valilik binası yakınındaki Askerlik Şubesi çökmüştü. Demir kesici aleti bulamadığımız için oradaki askerlerimizin imdatına yatişememenin üzüntüsünü yaşadık.
Yani, 24 Yıl önceki imkanlar ile şimdiki imkanları mukayese etmek akıl karı değildir..
BAŞBAKAN BÜLENT ECEVİT!
Devrin Başkanı Bülent Ecevit, yıkılan valilik binası önünde depremzedelerle buluştu. Durumu öğrendi, geçmiş olsun dileklerini iletti.. Bu yıkım ile ilgili birçok dava açıldı. Çoğu serbest kaldı, birkaç günah keçisi bulundu, o kadar!”
Ancak, bir genç kız, devleti dava etti. Dava yıllarca sürdü ve sonunda davayı kazandı ve Devlet ona tazminat ödemek zorunda kaldı..” diyerek, sözü bugüne getirdi ve deprem için dayanıklı, sağlam binaların yapılmasını, imar afları ve kontrolsüzlüğün, bu depremlerdeki acıyı, kayıpları büyüttüğünü, enkaz kaldırma işlemine, vatandaşların hassasiyetini dikkate alarak, 20 gün sonra başlattıklarını söyledi..
KİME HİZMET EDİYORLAR?
Ey Hulkü Cevizoğlu, bu sözleri bir kez daha işit!
Ölmüş insanların arkasından bir daha konuşma ve yalanlarında boğulunuz!
Yalanlarınızda!?
Bizler, o yılları birebir yaşayanların gözlerinin içine baka, baka, bu yalanlara, nasıl da sığınıyorsunuz?
Arşivlerden de mi, korkmuyorsunuz?
Arşivlerden, tanıklardan, yaşayanlardan?
Bütün bu gerçekler ışığında, “hala birileri yalanları ile algı yaratmaya, bu son büyük depremdeki ihmali, beceriksizliği, koordinasyonsuzluğu örtmeye”, niye gayret gösterir anlamıyoruz?
Madalya mı beklentiniz var?
Yalancılık madalyası?
Boynunuza ne güzel yakışır!
Allah aşkına kime, hangi anlayışa hizmet ediyorsunuz?
Hangi anlayışa?
Bir mahsuru yoksa, bize de söyleyiniz!?
Ama, bu tür yalanlarınıza inanacakları bulunsanaz, tabii?
Yusuf Cinal yazıyor, 21 Şubat 2023