Bu ülkenin birinci öncelikli beka, gelecek, milli güvenlik sorunu sığınmacılar marifetiyle yaşadığımız sessiz istiladır. Bunu görmezden gelip, yok farz edip hala beka masallarıyla iktidarda duranların gerekçe gösterdikleri beka sorunu palavradan ibarettir.
Dün Tümamiral Cihat Yaycı’nın uyarılarını vermiştim. Bugün önce köşeye sığmayan çok önemli bir tespitini aktarıp, Prof. Dr. Hilmi Özden’i konuk edeceğim.
Yaycı diyor ki; “ABD'nin doktrinleri Naval Postgraduate School isimli okulda oluşturulur.
Bu okulda doktrin haline getirilmiş bir tez de şudur; 'Göçler ulus devletleri yıkmak için bir silah olarak nasıl kullanılır?'
Bu doktrine göre bir devlet göç akınlarıyla 7 basamakta yıkılır;
1- O devletin politikasını istediğiniz yönde değiştirebilirsiniz.
2- Gerekirse toprak elde edebilirsiniz.
3- Kendi ülkenizde istemediğiniz unsurları o ülkeye göçmen akınıyla ihraç edebilirsiniz.
4- Göçmenleri casus olarak kullanabilirsiniz.
5- Tecrübeli teröristleri sızdırarak bu ülkeleri karıştırabilirsiniz.
6- İstediğiniz gibi propaganda yaparak algıyı değiştirebilirsiniz.
7- Birleştirici çimento haline gelmiş, bütün köklü gelenek, örf ve adetlerini, bir milleti millet yapan bütün unsurları ortadan kaldırabilirsiniz.
Prof. Dr. Hilmi Özden de hepimizi “Türkiye emperyalistlerce işgal edilirse, sığınmacılar ve vatandaşlık satın alanlar kimi destekler? Sorusuyla düşünmeye davet ediyor.
Kendi cevabı şöyle; Osmanlı Cihan Devleti yıkılırken Orta Doğu coğrafyasında İngilizlerin yahut Fransızların yanında daima önemli miktarda Arap kabileleri Osmanlı askerlerine karşı savaşmıştır. Yemen çöllerinden Suriye topraklarına kadar her yerde Mehmetçik hem İngilizler ve diğer emperyalistlerle hem de Arapların isyanı ve ihaneti ile mücadele etmek zorunda kalmıştır.
21. yüzyılda Türkiye Cumhuriyeti İsrail, İngiltere, Fransa, Almanya, Rusya, Çin, ABD vb. emperyalistlerin işgaline uğrayacak olursa yüz binlerce Afganlının tavrının ne olacağı iyi hesaplanmalıdır. Sadece erkeklerden oluşan Afganlı sığınmacıların ABD adına Afganistan'da savaştığı bilinmektedir.
Avrupa ülkelerinden ve ABD'den para başta olmak üzere her türlü desteği alan Suriyeli grupların tavrı ise yine ABD'nin ve Avrupa ülkelerinin yanında Türkiye'ye karşı konumlanmak olacaktır.
Sığınmacılara ve dünyanın her yerinden gelene Türk vatandaşlığı satıldıkça geleceğin Türkiye'sinde hayatî kurumlar nasıl olacaktır?
Şanlı Türk Ordusu ve Türk güvenlik güçleri 20-30 yıl sonra nasıl bir tablo sergileyecektir?
Yüzde olarak subayları, askerleri, polisleri; Uzak Doğulu, Çinli, Afgan (Peştun), Arap, Afrikalı, vd. halklarla beraber bir mozaik mi oluşturacaktır?
20-30 yıl sonra Türkiye'yi nasıl bir Adliye beklemektedir? Savcı Afgan yahut Çinli, hâkim Arap yahut Brezilyalı, avukat Afrikalı yahut Fransız mı olacaktır?
Bu hakikatle Anayasa Mahkemesi, Danıştay, Yargıtay, TBMM vd. kurumlar değerlendirildiğinde bu tablonun altından Türkiye kalkamayacaktır.
Geleceğin Türkiye'sinde resmî dil ne olacaktır?
Her sığınmacı grup ve para karşılığı vatandaşlık alanlar başlangıçta kendi ana dillerinde ısrar edecektir (Arapça, Peştunca, vd.). Arabulucu rolü ile İngiltere ve ABD, İngilizceyi önerecek ve başka bir çare kalmadığı için resmî dil İngilizce olarak kabul edilmek zorunda kalınacaktır.
Bu süreç böyle devam ederse Türk Milleti ne olacaktır?
Anatolia (Anadolu) mozaiği olacaktır. Aklını kullanmamakta ısrar edenlerin gelecekte karşılaşacağı felaketler bugünden bellidir. Tarihin ışığında yarınları inşa etmek istiyorsak mutlaka aklımızı işletmek zorundayız. Aksi halde "Allah aklını kullanmayan toplumlara pislik (felaket) yağdırır" ayeti tahakkuk edecektir. (Yunus suresi/100. ayet)
Türk Milleti, alay edilen ve yavaşlatılmak istenen aklını yakın zamanda yeniden işleterek emperyalistlerce getirilmesi düşünülen felaketi önleyecek donanıma sahiptir ve bunu başaracağını tüm dünyaya bir kez daha ispat etmelidir.
Birinci Dünya Savaşı'nda işgal ordularına katılan veya çete kurarak cephe gerisinde katliam yapan Osmanlı vatandaşları oldu değil mi?
Suriyeliler, Türkiye'ye Büyük Orta Doğu projesi çerçevesinde sürüldü ama yetmedi; Afgan ordusunda ABD adına savaşanlar da getirildi. Bunlara yerli iş birlikçilerin de katılması halinde, işgali bir tarafa bırakın, bir savaş durumunda Türkiye içinde neler olabileceğini düşünmek gerekir. Suriye bile 1 milyon sığınmacının Türkiye kontrolündeki Suriye topraklarına yerleştirilmesine karşı çıktı.
Daha ileri gidenler de Türkiye'yi, Suriye'nin kuzeyinde demografik yapıyı değiştirmeye çalışmakla suçluyor!
Oysa sığınmacıların çoğu, o bölgeden Türkiye'ye geldi. Yani hem Suriye'nin hem Türkiye'nin demografik yapısını, ikisi de Amerikan patentli olan IŞİD ve PYD/PKK örgütleri değiştirdi...
Biri bahane oluşturdu, diğeri de Suriyelileri Türkiye'ye sürdü.
Öyleyse, bu fiili durumu, Ensar-muhacir söylemiyle kabul ettirmeye çalışmak sizce ne anlama geliyor?
Türkler muhacir durumuna düşerse ne olacak?