Dış politikamız ve uluslararası ilişkilerimizi nasıl yürüttüğümüz malumunuz;

Ben görevde olduğum sürece, Papazı alamazlar. Aldılar!
Deniz Yücel’i bırakmayız. Bıraktık!
İsrail’le olumlu düşünmem. Ticarete devam!
Sisi ile barışmam. Barıştık!
Miçotakis ile görüşmem. Görüştük!
Kaşıkçı dosyasını Suud'a vermem. Verdik!
NATO’nun Libya’da olmasını kabul etmem. Ettik!
İsveç ve Finlandiya NATO'ya giremez. Girdi!

Lakin sorsan ‘dik duruyoruz, dünyayı dize getiriyoruz’ falan…

Dış politikada aman da ne kadar dik durduğumuzun son örneği şu F16 konusu, iktidarın “diplomatik zafer kazandık” dediği olay…

Malumunuz bütün uyarılara rağmen, sırf uçağını düşürdüğümüz Rusya’ya şirin gözükmek için S400’leri alınca, parasını ödediğimiz halde F35 programından çıkarıldık, parasını ödemeye razı olduğumuz halde de Patriot füzesi alamıyoruz.

Kaldı ki parasını ödeyip aldığımız halde S400’leri de aktif hale getiremiyor, hangarda çürütüyoruz.

Hesapta dünyayı dize getirdiğimizi iddia ediyor ama gerçekte dünyanın ağzına bakıyor, iki tarafı da memnun etmek için taviz üstüne taviz veriyoruz.

Bu arada hava savunmamız içler acısı…

Şu kıçı kırık Yunanistan bile uçak ve pilot sayısı itibariyle bizi geçti.

Şu an gerçekten savunmasız durumdayız ama sorsan her gün diplomatik zaferler kazanıyor, dünyayı dize getiriyoruz.

F35 konusundaki diplomatik zaferimize bakalım mı?

Çoğu bir bahane ile ordudan atılmış veya uzaklaştırılmış askerlerimiz sürekli uyardılar.

Dediler ki; F16’lar dördüncü nesildi, F35’ler beşinci nesil yani almaya razı olduğumuz F16’lar her özelliğiyle F35 çağının gerisindedir.
F35’lerde sekiz milyon satır bilgisayar kodu var. Bu ne anlama geliyor derseniz... Kendisine yönelik tehditleri tanımlarken, F16’lara göre neredeyse yüz kat fazla parametre kullanabiliyor.

F16’nın radar kesit alanı dört metrekareyken, F35’in radar kesit alanı 0.005 metrekare...
radara yakalanma oranı neredeyse sıfır.
F35’in varsa, Ege Denizi’nde habire yaptığımız gibi “it dalaşı” yapmana gerek kalmıyor.
Çünkü, F16’lar F35’i 32 kilometre mesafede tespit edebiliyor, F35 ise F16’yı 180 kilometre mesafedeyken algılıyor.
Hedefe yaklaşmıyor, hedefi de kendisine yaklaştırmıyor.
F35’in sensorları, uçağın adeta bir küre gibi koruma kalkanının tam ortasında uçmasını sağlıyor, kendisine yönelen füzeleri/uçakları o kadar erken fark ediyor ki, F35’e yaklaşabilmek
imkansız oluyor.
F35 bu teknolojik üstünlüğüyle “bilekli pilot” dönemini sona erdiriyor. Dünyanın en iyi savaş pilotlarına sahip olmamız, F35’e sahip olan ülkelere karşı anlam ifade etmiyor.
F35 havadayken “karargah” görevi üstlenebiliyor.
Kendi ülkesinin fırlattığı balistik veya seyir füzesinin kontrolünü havadayken devralabiliyor, bu füzeleri istediği gibi yönlendirebiliyor.
Kendisinin tespit ettiği hedefi, kendi ülkesinin savaş gemisinin ekranına aktarıp, gemiden atış gerçekleştirebiliyor.
İnsansız hava aracı sürülerine çobanlık yapabiliyor, üçlü kol halinde havalanan iha’ları devralıyor, istediği gibi yönlendirebiliyor, hedefini iha’larla uğraştırırken, kendisi başka hedefe yönelebiliyor.
F35 çok daha fazla yakıt alabiliyor, bu sayede, F16’ya göre üç misli büyüklüğünde harekat yarıçapına sahip oluyor.
İşte alamadığımız ve artık alamayacağımız F35’in özellikleri böyle…

Biz bunların sadece müşterisi değildik, birlikte, dokuz ortağından biriydik.
3.400 adet üretilecekti, ilk etapta bunların 100 tanesini biz alacaktık.
Ama maalesef, saçmaladık, Rusya’dan S400 satın alarak, bir çuval inciri berbat ettik.
F35 ortaklığından ve müşterisi olma hakkından bile atıldık.
hakkımız da yandı, paramız da ki 1 milyar 400 milyon dolar ödemiştik.
Dahası ABD’nin F16’larımızın modernizasyonu için bize çıkardığı fatura yedi milyar dolar!
Yani, 1 milyar 400 milyon dolara F35’leri alamıyor, üstüne de 5 milyar 600 milyon dolar daha verip sözde modernize edilmiş F16’ları alıyoruz.

ABD Senatosu, rica minnet bize F16 vereceği kararına rakibimiz Yunanistan’a da F35 verilmesini ekliyor dalga geçer gibi…

Ve biz buna da diplomatik zafer diyoruz.

Sorsan ABD ne ki, Dünyayı dize getiriyoruz.

Yerseniz…