Maraş merkezli depremin yıldönümünde neler neler yazacaktım ama anlamı da gereği de kalmadı.
Bundan böyle, deprem konusunda iktidarın sınıfta kaldığını, aciz davrandığını, başaramadığını, beceremediğini yazıp kafa ütülemeye gerek yok.
Depremzedeyi bile seçmen yerine koyan bir zihniyete, can çekişen insanlara ‘bana oy verdin mi, verecek misin’ diye soran bin anlayışa, felaketi yaşamış vatandaşlara, kendilerine oy verip vermeyeceklerine göre muamele ettiğini, edeceğini itiraf eden bir düşünceye ne söylesek boş anlamı yok.
Duydunuz, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ağzındaki baklayı çıkardı;
“Merkezi yönetimle yerel yönetim el ele vermezse, dayanışma halinde olmazsa o şehre herhangi bir şey gelmez. Hatay'a geldi mi? Şu anda Hatay garip kaldı, mahzun kaldı” dedi.
Bu yerel seçim öncesinde bütün Türkiye’ye yönelik “Hizmet almak istiyorsanız AK Parti adaylarına oy verin” mesajdı.
Bu başta İstanbul olmak üzere, iktidar belediyelerine oy vermeyen şehirlerin nasıl ‘topal ördek’ konumuna düşürüldüğünün acı bir itirafıydı.
Haliyle, Hatay gibi büyük bir felaket yaşamış, acı içindeki kentte yapılan bu konuşmaya başta muhalefet partileri olmak üzere çok yaygın bir tepki geldi.
Haklı olarak, deprem sürecinde Hatay Belediyesi’nin merkezi hükümetten neden gerekli hizmeti ve yardımı hızlı ve yeterli alamamasının nedeni olarak Erdoğan’ın bu yaklaşımı gösterildi.
Bu sözler AKP iktidarının “Oy verirsen hizmet ve yardım alırsın” şantajı olarak değerlendirildi.
Bugün, tepkileri aktarmakla yetineyim;
CHP Milletvekili Prof. Dr. Fethi Açıkel; “AKP’nin otoriter-klientalizmi siyasi ve ekonomik bölüşüm vaatleriyle birlikte; Siyasi patronaja (himayeye ve hamiliğe) itaate zorlayan tehditçi ve şantajcı mekanizmaları da etkili biçimde harekete geçirebilmiştir. AKP’nin ideolojik ve dinsel referanslar ile ekonomik bölüşüm şebekeleri boyunca inşa ettiği bu siyasi kabilecilik formları, otoriter-klientalizmin en önemli dayanakları olmuştur.
Yurttaşları sosyo-ekonomik araçlarla bağımlılaştıran ve onların siyasi sadakatlerini sürekli test eden bu rejim otoriter bir himmet/yardım ve inayet/lûtuf kültürünü de tepeden tırnağa tüm kanallar boyunca inşa etmeye çalışmıştır.”
Not; Cümlede geçen Klientalizm, kamu hizmetinin oy karşılığı verildiği sistemin adıdır.
Oysa demokratik hukuk devletlerinde kamu hizmeti verilirken böyle bir ayırım yapılamaz.
Vatandaşlar devlet hizmetlerinden eşit ölçüde yararlanırlar.
Kaldı ki bu hakları da anayasada güvence altına alınmıştır.
Ama kim takar Anayasa’yı değil mi?
CHP Genel Başkanı Özgür Özel; “Recep Tayyip Erdoğan'ın 'Genel iktidarla yerel iktidar birlikte olmazsa hizmet gelmez' ifadeleri gerçekten vicdan sahibi, yürek sahibi, akıl sahibi kimsenin bırakın söylemeyi, duymaya bile tahammül edemeyeceği laflar.
Hatay'a siyasi şantaj yapıyor olmasının ayıbını Hataylılara havale ediyorum.
Diyor ki 'Benim partimden bir belediye başkanı olmadığı için ben Hatay'ı hizmetsiz bıraktım, seçmezseniz yine getirmem.' Yalan da söylüyor. Kendi belediyelerinin olduğu yerde de sorunları çözmüş değil. Siyasi şantaj yapıyor ve oy istiyor. Ben bunu bütün milletimize şikayet ediyorum. Bilhassa AK Parti'ye oy veren vicdan sahibi insanlara havale ediyorum. Depremzedeye tehdit olur mu, böyle vicdan olur mu?
Recep Tayyip Erdoğan'ın kalbinin yerinde taş olsa bu laf edilmez... Olmaz olsun senden gelecek hizmet. Yazıklar olsun! Bir insanın gözü bu kadar nasıl döndü gerçekten inanmıyorum! Kalbinin yerinde taş var demek ki bu adamın!”
CHP Ordu Milletvekili Mustafa Adıgüzel: “Erdoğan depremden 1 yıl sonra Hatay'da hak sahibi 150 bin konuttan yalnızca" 7 bin konutu yaptıklarını ve gerekçesini itiraf ediyor. Oy yoksa hizmet de yok, ister deprem, ister insanlık dramı olsun yok kardeşim. Neden yok, çünkü sen insan değilsin, sen sadece seçmensin...”
CHP İstanbul Milletvekili Fethi Açıkel; “Erdoğan, AKP'ye oy vermemiş Hatay'da vatandaşların seçtiği belediyeyi "TOPAL ÖRDEĞE" dönüştüreceğini, kendi ağzıyla tekrar itiraf etmiş. Bu ibretlik intikamcı zihniyet, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ni de topal ördeğe çevirmeye çalıştı. Ama tutmadı. Türkiye, AKP'nin bu mahrumiyetci zihniyetine muhtaç değil.”
TİP eski milletvekili Barış Atay; “Arama kurtarma çalışmaları sırasında da böyle davrandılar. Bu sözler, bir şehrin insanını ölüme mahkum ettiklerinin itirafıdır. Günlerce haykırdık. Yardım istedik. Yardım etmiyorsanız engel olmayın bari dedik. Meğer oturmuş, koca bir şehre nasıl ‘had bildirilir’ onu düşünüyorlarmış. Yardım göndermek yerine, kendi kendimize bulduğumuz yardımları engelleyip ‘ya biat edersiniz ya da ölürsünüz’ diyorlarmış. Depremden sonra insanlar çadır ararken, susuzken, bir ekmeğe dahi ihtiyaç duyarken daha nasıl zulmedebileceklerinin hesabını yapıyorlarmış. Hiç utanmadan, sıkılmadan, rahatsızlık hissetmeden itiraf da ediyorlar. Böyle bir kötülük. Böyle bir insanlık düşmanlığı…”
Ve son olarak yürekli gazetecilerimizden İsmail Saymaz’ın tepkisini aktarayım;
“Erdoğan, belediyesi muhalif bir partide olan şehirlere ‘herhangi bir şeyin gelmeyeceğini’ ilan ediyor. Nerede söylüyor? Depremin yerle bir ettiği, CHP’li bir belediye başkanı tarafından yönetilen Hatay’da. Bu sözler yerel seçimde muhalif adaya oy verecek her şehre gözdağıdır.”
Önümüz seçim…
Bu milletin, bu anlayışa nasıl cevap vereceğini ve o meşhur ferasetini sandıklar acıdığında göreceğiz.